Yaşayanların asla zihinlerinden silinmeyecek. 6 Şubat gelecek nesillerin de derinden hissedeceği bir büyük acının yaşandığı gün olarak tarih sayfalarındaki yerini aldı. Geç kalınan kurtarma çalışması neticesinde “Büyük afet, büyük felakete!” dönüştü.
İktidar enerjisini vatandaşın yaralarını sarmak yerine, yanlışlarından dolayı kendilerine yönelen yüksek tepkiyi bastırmaya harcıyor. Medya ve kurumlarda tepeden tabana bu çaba kendini iyiden iyiye hissettiriyor. Bütün imkânlarını kendilerine olan tepkiyi bastırmak için kullanıyorlar.
Ülkede deprem olmuş, tabiri caiz ise taş üstünde taş kalmamış. Kar altında, dondurucu soğukta milyonlarca insan açıkta, on binlerce insan enkaz altında kurtarılmayı bekliyor. Binlercesi hayatını kaybetmiş. Ülke yangın yerine dönmüş…
İnsan ayrımı yapmadan zorda kalanların yardımına koşmak için kurulmuş teşkilat olarak sen ne yapıyorsun? Anında harekete geçerek depremzedelere göndermen gereken çadırları deponda bekleterek, müşteri bekliyor ve depremin üçüncü gününde satıyorsun? Kimilerine göre neymiş efendim? Kızılay holding olduğu için satabilirmiş. Eskiden de satıyormuş…
Türkiye böyle bir afeti yaşarken depodaki çadırlara müşteri beklemek yerine derhal deprem bölgesine göndermesi gerekmez miydi?
Vatandaş Kızılay’ın bu yanlışını içine sindiremiyor. Yardımlarla elde edilenin satılmasını içine sindiremiyor. Çadırların, gıdanın ve hatta gönüllülerin can kurtarmak için verdiği kanın parayla satılmasını içine sindiremiyor. Acının boyutlarının gizlenmesini, saklanmasının içine sindiremiyor. Bu öfke her geçen gün daha fazla büyüyeceğe benziyor…
Yandaş gazetelerde Kızılay’ı geçmişe göre daha başarılı gösterme çabasını görüyoruz. Sakarya’daki Kızılay deposunun 17 Ağustos depremdeki yıkıntı sonrası fotoğraflarıyla bu günün fotoğraflarını karşılaştırıyor ve “Nereden nereye…” diyebiliyor. Deprem sonrası enkaz fotoğrafıyla normal zamanlarda çekilen fotoğrafın karşılaştırılarak sunulması ne kadar ahlakidir? Keşke bu arkadaş deprem sonrası Adıyaman Belediye binası ile Komagene Kültür Merkezi fotoğraflarını da karşılaştırabilseydi.
Deprem çok geniş bir alanı etkiledi mi? Şiddeti çok yüksek miydi? Şartlar çok ağır mıydı? Binlerce ev yıkılmış, milyonlarca insan açıkta kalmış mıydı? İnsanlar tarifsiz acılar içerisinde, perişan bir şekilde, çaresizce sağa sola koşuyor muydu? “İmdat!” çığlıkları kulakları tırmalıyor, yankılanıyor muydu? Herkes kendi gücü ölçüsünde can kurtarmaya çalışıyor muydu? Sonradan kurtarma ekiplerinin sayısı artırıldı mı? Evet, evet.
Türkiye'nin her yerinde ilk andan itibaren yardımlar yağmaya başladı mı? Başladı
Yardıma koşan insanlar yardım etmek için samimi olarak bütün gayretini kullandı mı? Kullandı.
Peki, yardıma giden bazı guruplar engellendi mi? Engellendi.
Yardım araçları üzerindeki flamalar, kolilerdeki etiketler değiştirildi mi? Değiştirildi.
Bazı yerlerde ayrımcılık yapıldı mı? Kendilerinden olmayanların çalışması görmezden gelindi mi? Çabalar yok sayıldı mı? Sayıldı.
İnsanların siyasi görüşlerine bakıldı mı? Yardıma koşanların üzerinde siyasi etiketleri var mıydı? Yoktu.
İnsanlar şu siyasi görüştekileri, şu etnik kimliktekileri, şu dini inanca sahip olanları kurtaracağız dedi mi? Demedi.
Belediye Başkanı canlı yayında, “Bütün cenazelerimizin cenaze namazları kılınmıştır; kendi inanç değerlerimize uygun şekilde defnedilmiştir.” Dedi mi? Dedi.
Cenazelerin defnedilmesi başarı olarak görülürken, yıkılan evlerden, dağılan yuvalardan, ölen insanlardan, söz edildi mi? Hayır
Hiç kimse size arama kurtarma çalışmalarında bir şey yapmadınız demiyor. Arama kurtarma çalışmalarını yapmadınız da demiyor. Zaman içinde kurtarma ekiplerini sayısını artırmadınız da demiyor.
“Neden hazırlıksızdınız? İlk iki gün neredeydiniz? Neden geç kaldınız?” diyor. Bunu da kaydedin lütfen!
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Mehmet Yılmaz
Bunu da kaydedin lütfen!
Yaşayanların asla zihinlerinden silinmeyecek. 6 Şubat gelecek nesillerin de derinden hissedeceği bir büyük acının yaşandığı gün olarak tarih sayfalarındaki yerini aldı. Geç kalınan kurtarma çalışması neticesinde “Büyük afet, büyük felakete!” dönüştü.
İktidar enerjisini vatandaşın yaralarını sarmak yerine, yanlışlarından dolayı kendilerine yönelen yüksek tepkiyi bastırmaya harcıyor. Medya ve kurumlarda tepeden tabana bu çaba kendini iyiden iyiye hissettiriyor. Bütün imkânlarını kendilerine olan tepkiyi bastırmak için kullanıyorlar.
Ülkede deprem olmuş, tabiri caiz ise taş üstünde taş kalmamış. Kar altında, dondurucu soğukta milyonlarca insan açıkta, on binlerce insan enkaz altında kurtarılmayı bekliyor. Binlercesi hayatını kaybetmiş. Ülke yangın yerine dönmüş…
İnsan ayrımı yapmadan zorda kalanların yardımına koşmak için kurulmuş teşkilat olarak sen ne yapıyorsun? Anında harekete geçerek depremzedelere göndermen gereken çadırları deponda bekleterek, müşteri bekliyor ve depremin üçüncü gününde satıyorsun? Kimilerine göre neymiş efendim? Kızılay holding olduğu için satabilirmiş. Eskiden de satıyormuş…
Türkiye böyle bir afeti yaşarken depodaki çadırlara müşteri beklemek yerine derhal deprem bölgesine göndermesi gerekmez miydi?
Vatandaş Kızılay’ın bu yanlışını içine sindiremiyor. Yardımlarla elde edilenin satılmasını içine sindiremiyor. Çadırların, gıdanın ve hatta gönüllülerin can kurtarmak için verdiği kanın parayla satılmasını içine sindiremiyor. Acının boyutlarının gizlenmesini, saklanmasının içine sindiremiyor. Bu öfke her geçen gün daha fazla büyüyeceğe benziyor…
Yandaş gazetelerde Kızılay’ı geçmişe göre daha başarılı gösterme çabasını görüyoruz. Sakarya’daki Kızılay deposunun 17 Ağustos depremdeki yıkıntı sonrası fotoğraflarıyla bu günün fotoğraflarını karşılaştırıyor ve “Nereden nereye…” diyebiliyor. Deprem sonrası enkaz fotoğrafıyla normal zamanlarda çekilen fotoğrafın karşılaştırılarak sunulması ne kadar ahlakidir? Keşke bu arkadaş deprem sonrası Adıyaman Belediye binası ile Komagene Kültür Merkezi fotoğraflarını da karşılaştırabilseydi.
Deprem çok geniş bir alanı etkiledi mi? Şiddeti çok yüksek miydi? Şartlar çok ağır mıydı? Binlerce ev yıkılmış, milyonlarca insan açıkta kalmış mıydı? İnsanlar tarifsiz acılar içerisinde, perişan bir şekilde, çaresizce sağa sola koşuyor muydu? “İmdat!” çığlıkları kulakları tırmalıyor, yankılanıyor muydu? Herkes kendi gücü ölçüsünde can kurtarmaya çalışıyor muydu? Sonradan kurtarma ekiplerinin sayısı artırıldı mı? Evet, evet.
Türkiye'nin her yerinde ilk andan itibaren yardımlar yağmaya başladı mı? Başladı
Yardıma koşan insanlar yardım etmek için samimi olarak bütün gayretini kullandı mı? Kullandı.
Peki, yardıma giden bazı guruplar engellendi mi? Engellendi.
Yardım araçları üzerindeki flamalar, kolilerdeki etiketler değiştirildi mi? Değiştirildi.
Bazı yerlerde ayrımcılık yapıldı mı? Kendilerinden olmayanların çalışması görmezden gelindi mi? Çabalar yok sayıldı mı? Sayıldı.
İnsanların siyasi görüşlerine bakıldı mı? Yardıma koşanların üzerinde siyasi etiketleri var mıydı? Yoktu.
İnsanlar şu siyasi görüştekileri, şu etnik kimliktekileri, şu dini inanca sahip olanları kurtaracağız dedi mi? Demedi.
Belediye Başkanı canlı yayında, “Bütün cenazelerimizin cenaze namazları kılınmıştır; kendi inanç değerlerimize uygun şekilde defnedilmiştir.” Dedi mi? Dedi.
Cenazelerin defnedilmesi başarı olarak görülürken, yıkılan evlerden, dağılan yuvalardan, ölen insanlardan, söz edildi mi? Hayır
Hiç kimse size arama kurtarma çalışmalarında bir şey yapmadınız demiyor. Arama kurtarma çalışmalarını yapmadınız da demiyor. Zaman içinde kurtarma ekiplerini sayısını artırmadınız da demiyor.
“Neden hazırlıksızdınız? İlk iki gün neredeydiniz? Neden geç kaldınız?” diyor. Bunu da kaydedin lütfen!