Bu projenin ilk taslağı birinci ve ikinci dünya savaşında hazırlanmasına rağmen günümüzün modern projesi olarak allanıp pullanıp karşımıza sunulmuştur. Amerika Birleşik Devletleri’nin 2004 yılında yeni gibi gösterime sunduğu Orta Asya ve Kuzey Afrikayı küresel pazarlara açıp, Batı Demokrasisi kurallarına göre yönetmek kalkındırmak çerçevesinde, yardım lütuflarında bulunmak isteklerinin altında yatan gizli gerçek; Müslüman ülkelerinin zengin yeraltı kaynaklarına sahip olmayı amaçlar. BOP( Büyük Orta Doğu Projesi) tarihi niteliği olan projedir. Bölgeye yakın bütün devletler daha fazla büyümek ve büyük bir imparatorluk kurmak için günümüze kadar isteklerinden vaz geçmemişlerdir.

Bir diğer sebep de bölge ülkeleri kontrolleri altında tutarak kendi güvenliklerinide güvence altında korumuş olacaklar. Büyük Orta Doğu Projesi (BOP) Yıkıcı ve Bölücü Emperyalist olabilir mi? İnanılmaz bir dış borcun batağında oluşumuz, sınır güvenliğinin etkisizliği ile vasıfsız milyonlarca sığınmacının ülkemize girişi, yetişmiş insan gücümüzün yurt dışına özendirilmesi, savunma sanayi kuruluşlarının ve telekomünikasyonun satışı, tarım ve hayvancılığımızın bitirilişi, ağır bir ekonomik yıkım içinde oluşumuz, euronun, doların durdurulamaz yükselişi, faizlerin engellenemez artışının sebeplerinin altında bu projenin varlığından olabilir mi diye düşündürücü şüpheler aklımızdan doğal olarak geçer.

G8 kongreleri toplantıları adı altında yapılmak istenenleri iyice araştırıp konu hakkında bilgi sahibi olunmalı. Ülkemizin siyasi ve ekonomi durumunu konu ile ilgili uzmanlardan öğrenmeyi kendimize bir görev bilmeliyiz. "Sonra ortaya atılan bir tartışma konusunda dağdaki çoban ile üniversitede eğitim görmüş bilgili kişilerle benim oyum bir mi" sorusunda demokraside herkesin oyu eşittir cevabını vicdanımızı dinleyerek verelim.

Bizi yönetenleri seçerken, bulunulan vaatleri bilerek anlayarak seçimimizi yapmak vatan borcumuzdur. "Plan mı? Pilav mı?" Denildiğinde planın ne olduğunu bilmediğimiz için pilavı seçmek kolay seçimdir ama geleceği yakmak geçmişteki atalarımızın ruhuna ihanettir. Dökülen kanların hiçe sayılmasıdır. Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u feth ederken binlerce şehit verdi.

Şu an bakıldığında İstanbul kimlerin elinde kimler feth etmiş durumda tereyağından kıl çeker gibi. Afkanlısından tutun da Suriyelisinden, Arabistanlısına, mülteci kampından kaçan bütün kaçakların, müslümanlıkla bağdaşmayan bütün tarikatların, kaçakçıların, uyuşturucu baronlarının, satıcıların, içicilerin, hırsızların, fuhuş satıcılarının, kadın cinayetlerinin, kara para aklayıcıların, dolandırıcıların, gaspçıların, mafyaların, katillerin merkezi olmuş durumunda. Evliyalar şehri İstanbul’un manevi koruyucularının da ruhları huzursuz. Bu böyle gitmez, gitmeyecek.

Saygılar