Ecdadımız, Allah’a olan imanları, vatana olan sevdaları, cesaretleri ve fedakârlıklarıyla üzerinde yaşadığımız bu toprakları asırlarca korumuştur. Bu uğurda en büyük kahramanlıklardan biri de Çanakkale'de gösterilmiştir.
Haber Giriş Tarihi: 15.03.2019 09:22
Haber Güncellenme Tarihi: 15.03.2019 09:22
Kaynak:
Haber Merkezi
Haberyazilimi.com
Muhterem Müslümanlar! Vatan, insanın huzur ve güven içinde yaşadığı, hür olmanın şerefini taşıdığı topraktır. Aynı değerler uğruna baş koyanların, aynı ideallerle geleceği inşa edenlerin yurdudur. Dinini, milletini, şeref ve izzetini korumak için şehadet şerbeti içenlerin, gazi olup varlığından geçenlerin emanetidir. Bu emanete sahip çıkıp onu savunmanın karşılığı ise özgürlüktür.
Kıymetli Müminler!
Allah’ın korunmasını emrettiği mukaddes değerler uğruna can vermenin adı olan şehitlik, dinimize göre en yüce makamlardan biridir. Çünkü şehit; din, vatan, millet, devlet ve istiklal uğruna anadan, babadan, yârdan, evlâttan hâsılı tüm sevdiklerinden ayrılmayı göze almış, mukaddesatı uğruna gözünü kırpmadan canını feda etmiştir. Bu eşsiz fedakârlığının mükâfatı ise Yüce Rabbimizin sonsuz iltifatına ve ikramına mazhar olmaktır. Cenâb-ı Hak şehidin ulaşacağı bu yüce makamı şöyle haber vermektedir: “Allah yolunda öldürülenleri sakın ölü sanma! Bilakis onlar diridirler; Allah'ın, lütuf ve kereminden kendilerine verdikleri ile sevinçli bir halde Rableri yanında rızıklara mazhar olmaktadırlar. Arkalarından gelecek ve henüz kendilerine katılmamış olan şehit kardeşlerine de hiçbir keder ve korku bulunmadığı müjdesinin sevincini duymaktadırlar.”1 Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) ise şehidin ahiretteki durumunu şöyle ifade buyurmuştur: “Cennete giren hiçbir kimse, yeryüzündeki her şey kendisinin olsa bile dünyaya geri dönmeyi arzu etmez. Sadece şehit, gördüğü itibar ve ikram sebebiyle tekrar dünyaya dönmeyi ve onlarca kez yeniden şehit olmayı ister.”2
Değerli Müslümanlar! Ecdadımız, Allah’a olan imanları, vatana olan sevdaları, cesaretleri ve fedakârlıklarıyla üzerinde yaşadığımız bu toprakları asırlarca korumuştur. Tarihin hiçbir döneminde inancından ve bağımsızlığından taviz vermemiş, zulme asla boyun eğmemiştir. “Ölürsem şehit, kalırsam gazi” şuuruyla vatanın her karış toprağı için çarpışmış, ne pahasına olursa olsun canından aziz bildiği yurduna düşmanları uğratmamıştır. Tarih, vatanı ve mukaddesatı uğruna her türlü zorluğa göğüs geren şanlı ecdadımızın kahramanlık destanlarıyla doludur. İşte imanlı sinelerin Allah aşkıyla şahlandığı bu destanlardan biri de Çanakkale Zaferi’dir.
Kıymetli Müminler!
Çanakkale Zaferi, kadınıyla erkeğiyle, genciyle yaşlısıyla bir milletin omuz omuza vererek üstlendiği büyük mücadelenin adıdır. Çanakkale, ismini Sevgili Peygamberimizden alan kahraman Mehmetçiğin, imanından aldığı güçle bütün dünyaya “Çanakkale Geçilmez” diye haykırdığı, tertemiz alnından vurulup toprağa düştüğü yerdir. Yüreği sarsılmaz bir imanla dolu olanların, kalbi vatan aşkıyla çarpanların yedi düvele karşı bütün yokluk ve imkânsızlıklara rağmen kazandığı zaferdir Çanakkale.
Muhterem Müslümanlar! Çanakkale Savaşı bize bir kez daha göstermiştir ki; Allah’ın rızasını kazanmak, i‘lâ-yi kelimetullahı yeryüzüne hâkim kılmak için çarpan yürekler asla esaret altına alınamayacaktır. Yurdumuzun üstünde tüten en son ocak sönmeden rengini şehidin kanından alan al bayrağımız inmeyecektir. Şehadetleri dinin temeli olan ezân-ı Muhammedi hiçbir zaman dinmeyecektir. Bu uğurda gerekirse nice canlar verilecek ancak mabedimizin göğsüne nâmahrem eli değmeyecektir. Hakka tapan milletimizin birlik ve beraberliğine göz dikenler asla muvaffak olamayacaktır.
Aziz Müminler!
Bugün bizlere düşen, Çanakkale’de şahlanan o muazzam ruhun idrakinde olmaktır. Bizi biz yapan, bizi millet yapan değerlerimizin etrafında kenetlenmek, onları nesillerimize aktarmaktır. Şehit ve gazilerimizin emaneti olan mukaddesatımızı aynı bilinç ve idealle yarınlara taşımaktır.
Unutmayalım ki, millet olarak birlik, beraberlik ve kardeşlik şuurunu diri tuttuğumuz, değerlerimize sahip çıktığımız müddetçe karşı koyamayacağımız hiçbir hain saldırı, kazanamayacağımız hiçbir mücadele, elde edemeyeceğimiz hiçbir zafer yoktur.
1 Âl-i İmran, 3/169-170.
2 Buhârî, Cihâd, 21.
YUSUF YÜZLÜLER
Ey Yusuf! Ey iffetlilerin efendisi, en güzel sabrın Yüce tecellisi! Yusuf yüzlülerin nur yüzlü Yusufu! Kalbinin güzelliğinin yüzüne yansımasıyla başlamıştı sabır yolculuğun. Rüyanı anlatmıştın babana da gözlerinin feri gitmişti Yakup'un. Hep titremişti üstüne kaderine teslim edene kadar.
Daha sabiydin ki, hakkında konuşuluyor, geleceğinle ilgili planlar yapılıyordu. Yakup ağlıyordu, seni kardeşlerin kıskanıyordu. Kuyu hazırlığını yapmış sana kuş tüyü bir sabır döşeği hazırlıyordu. Kervan sırf kuyuya uğramak için hazırlanıyordu. Babanın içine bir sıkıntı oturuyor ve sözleri düğümleniyordu...
Emaneti kıskananlar almıştı. Ve kardeşlerin getirdi güya kanlı gömleğini. Bu senin gömleğinin arkadan yırtılmasının ilk incisiydi, ikinciye hazırlanırken Züleyha.
Ve kanlı haber gelmişti babana. Ağlamaktan kör olacak gözleri son kez dokundu sen kokan gömleğine. Kervan ses verdi sesine. Bedava servetti, buldukları. Hem de en tazesinden, en paha biçilmezinden, en sultanlara layığından... Ey Yusuf! Sen kardeşlerinin kıskançlığı yüzünden Mısır Azizi'nin evinde bir köle çocuktun artık. Yuva faslı ve kuyu bölümü imtihanın, sabrın en güzeliyleydi. Lakin ne hayatında imtihan biter ne Yusuf'ta sabır. Onun içindir ki hep açıktır Yusuf yüzlülerin kuyusu. Ne Mısır'da zindan biter ne zindan da Yusuf!
Ey delikanlı Yusuf! Şehrin en yakışıklısı ey! Hasretinle büyüdün, imanınla serpildin, iffetinle destan oldun. Parmak doğradılar da güzelliği kendinden bilmedin. Sen hep en Yüce sahibe yöneldin. Sen Rabbine yöneldikçe, daha fazla dikkat çekti iffetli duruşun. Sana ne gam, şeytan kaçmıştı bir kere azizin hanımının şehvetine! Gönlünü öylesine kaptırdı ki sana, onunkisi kara sevdaydı, Rabb bize bildirdi biz de biliyoruz Yusuf'um! Aslında o, senin köle olmandan istifade ederek, ne isterse sana yaptırabileceğini düşünüyordu.
Evde yalnızdılar o gün ve plan gerçekleşecekti. Yusuf'un beyaz gömleği ikinci kez arkasından yırtılacaktı. Yusuf bütün bunlardan habersiz... Züleyha nefsine itaatinin ilk davetini yapıyor ve red cevabı alıyordu. Züleyha çıldırıyor ve harekete geçiyordu. Yusuf kapıya doğru koşuyordu. Ve bağırıyordu bütün yeryüzüne, nefsine uyanlara, çalıp çalıp duranlara, sabilere kıyanlara, haksız lokma yiyenlere, adaleti kuyuya atanlara, yuvalar yıkanlara, bombalar atanlara, gönüller kıranlara iffetin timsali Yusuf: "Ben Allah'tan korkarım!"
Ömrünün en delikanlı çağında statü sahibi oldukça güzel bir kadının teklifine 'Ben Allah'tan korkarım' diyen adam(Yusuf, 21-34). Ey Yakup'un gözaydınlığı! Bitmedi sabır imtihanın ve iffetinle düştün zindanlara. Uğruna emirlerinden taviz vermediğin Rabb'in seni hiç yalnız bırakmadı. Zindanda da bırakmadı. Seni Mısır hazinelerine sultan yapmak için eğitiminin sonuncusuna aldı. Kardeşlerini sana gönderecek tahıl ambarlarını kurutarak. Baban gömleğine sinmiş kokunu alınca, hasretinden dünyanın nimetlerine kapanan gözleri açılacak. Yakup seni görecek Ey Sultan! Sabır değil, sabırların en güzelini beklediği için bitirmiyor imtihanını Rabbin. Çocukluğunda başladı bu yolculuğun azıcık daha sıksaydın dişini. Neden haber gönderip te senden bahsettiriyorsun krala? Sana sahip olduğun ilmini öğreten bilmiyormuydu yeteneklerini?...
Ey Yusuf! Biz böyle kolay konuşuruz işte. Gelip te sana sormayız. Açıp ta bakmayız Nazm-ı Celil'in senden bahseden yaprağına. Biz böyleyiz işte, bu halimizle komşu olmak isteriz peygamberlere. Ne cenneti kaptırırız kimseye ne cehenneme atarız düşüncelerimizi. Biz hep kolay görürüz, yuvasız kalmayı, kuyuya atılmayı. Bize düşene bir tekme vurmayı hangi ara öğrettiler bilmiyorum. Bu dünyada çocuklar açlıktan ölür, biz sofra beğenmeyiz. Haneler bombalanır biz tutar bayram ederiz. Kendi canımız yavrularımız yetim kalır şehit olur en onurlu yanımız da biz vatan için sadaka dahi veremeyiz...
Bizi biz yapan değerleri yeniden ver bize Rabbimiz! Geleceğimiz yavrularımızı, gençlerimizi iffetli eylesin. Yusuf yüzlüler dolsun hanelerimize. Mahallelerimiz onların sesiyle buluşsun yeniden muhabbetle. Yusuf yüreklerimize dokunsun!...
Günün Ayeti
Geceyle gündüzün birbiri ardınca gelişinde, Allah’ın gökten rızık (sebebi olarak yağmur) indirip, onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltmesinde, rüzgarları evirip çevirmesinde aklını kullanan bir toplum için deliller vardır.
(Câsiye, 45/5)
Günün Hadisi
Allahın adıyla Onun adıyla (hareket edildiğinde) yerde ve gökte hiçbir şeyin zararı dokunmaz. O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.
Günün Duası
Allah’ım! Gizli olarak işlediğim günahlarımı, açıktan işlediğim günahlarımı, hatâen işlediğim ve bilerek yaptığım günahlarımı, bildiğim ve bilmediğim bütün günahlarımı bağışla.
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Bugün günlerden Cuma
Ecdadımız, Allah’a olan imanları, vatana olan sevdaları, cesaretleri ve fedakârlıklarıyla üzerinde yaşadığımız bu toprakları asırlarca korumuştur. Bu uğurda en büyük kahramanlıklardan biri de Çanakkale'de gösterilmiştir.
Muhterem Müslümanlar! Vatan, insanın huzur ve güven içinde yaşadığı, hür olmanın şerefini taşıdığı topraktır. Aynı değerler uğruna baş koyanların, aynı ideallerle geleceği inşa edenlerin yurdudur. Dinini, milletini, şeref ve izzetini korumak için şehadet şerbeti içenlerin, gazi olup varlığından geçenlerin emanetidir. Bu emanete sahip çıkıp onu savunmanın karşılığı ise özgürlüktür.
Kıymetli Müminler!
Allah’ın korunmasını emrettiği mukaddes değerler uğruna can vermenin adı olan şehitlik, dinimize göre en yüce makamlardan biridir. Çünkü şehit; din, vatan, millet, devlet ve istiklal uğruna anadan, babadan, yârdan, evlâttan hâsılı tüm sevdiklerinden ayrılmayı göze almış, mukaddesatı uğruna gözünü kırpmadan canını feda etmiştir. Bu eşsiz fedakârlığının mükâfatı ise Yüce Rabbimizin sonsuz iltifatına ve ikramına mazhar olmaktır. Cenâb-ı Hak şehidin ulaşacağı bu yüce makamı şöyle haber vermektedir: “Allah yolunda öldürülenleri sakın ölü sanma! Bilakis onlar diridirler; Allah'ın, lütuf ve kereminden kendilerine verdikleri ile sevinçli bir halde Rableri yanında rızıklara mazhar olmaktadırlar. Arkalarından gelecek ve henüz kendilerine katılmamış olan şehit kardeşlerine de hiçbir keder ve korku bulunmadığı müjdesinin sevincini duymaktadırlar.”1 Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) ise şehidin ahiretteki durumunu şöyle ifade buyurmuştur: “Cennete giren hiçbir kimse, yeryüzündeki her şey kendisinin olsa bile dünyaya geri dönmeyi arzu etmez. Sadece şehit, gördüğü itibar ve ikram sebebiyle tekrar dünyaya dönmeyi ve onlarca kez yeniden şehit olmayı ister.”2
Değerli Müslümanlar! Ecdadımız, Allah’a olan imanları, vatana olan sevdaları, cesaretleri ve fedakârlıklarıyla üzerinde yaşadığımız bu toprakları asırlarca korumuştur. Tarihin hiçbir döneminde inancından ve bağımsızlığından taviz vermemiş, zulme asla boyun eğmemiştir. “Ölürsem şehit, kalırsam gazi” şuuruyla vatanın her karış toprağı için çarpışmış, ne pahasına olursa olsun canından aziz bildiği yurduna düşmanları uğratmamıştır. Tarih, vatanı ve mukaddesatı uğruna her türlü zorluğa göğüs geren şanlı ecdadımızın kahramanlık destanlarıyla doludur. İşte imanlı sinelerin Allah aşkıyla şahlandığı bu destanlardan biri de Çanakkale Zaferi’dir.
Kıymetli Müminler!
Çanakkale Zaferi, kadınıyla erkeğiyle, genciyle yaşlısıyla bir milletin omuz omuza vererek üstlendiği büyük mücadelenin adıdır. Çanakkale, ismini Sevgili Peygamberimizden alan kahraman Mehmetçiğin, imanından aldığı güçle bütün dünyaya “Çanakkale Geçilmez” diye haykırdığı, tertemiz alnından vurulup toprağa düştüğü yerdir. Yüreği sarsılmaz bir imanla dolu olanların, kalbi vatan aşkıyla çarpanların yedi düvele karşı bütün yokluk ve imkânsızlıklara rağmen kazandığı zaferdir Çanakkale.
Muhterem Müslümanlar! Çanakkale Savaşı bize bir kez daha göstermiştir ki; Allah’ın rızasını kazanmak, i‘lâ-yi kelimetullahı yeryüzüne hâkim kılmak için çarpan yürekler asla esaret altına alınamayacaktır. Yurdumuzun üstünde tüten en son ocak sönmeden rengini şehidin kanından alan al bayrağımız inmeyecektir. Şehadetleri dinin temeli olan ezân-ı Muhammedi hiçbir zaman dinmeyecektir. Bu uğurda gerekirse nice canlar verilecek ancak mabedimizin göğsüne nâmahrem eli değmeyecektir. Hakka tapan milletimizin birlik ve beraberliğine göz dikenler asla muvaffak olamayacaktır.
Aziz Müminler!
Bugün bizlere düşen, Çanakkale’de şahlanan o muazzam ruhun idrakinde olmaktır. Bizi biz yapan, bizi millet yapan değerlerimizin etrafında kenetlenmek, onları nesillerimize aktarmaktır. Şehit ve gazilerimizin emaneti olan mukaddesatımızı aynı bilinç ve idealle yarınlara taşımaktır.
Unutmayalım ki, millet olarak birlik, beraberlik ve kardeşlik şuurunu diri tuttuğumuz, değerlerimize sahip çıktığımız müddetçe karşı koyamayacağımız hiçbir hain saldırı, kazanamayacağımız hiçbir mücadele, elde edemeyeceğimiz hiçbir zafer yoktur.
1 Âl-i İmran, 3/169-170.
2 Buhârî, Cihâd, 21.
YUSUF YÜZLÜLER
Ey Yusuf! Ey iffetlilerin efendisi, en güzel sabrın Yüce tecellisi! Yusuf yüzlülerin nur yüzlü Yusufu! Kalbinin güzelliğinin yüzüne yansımasıyla başlamıştı sabır yolculuğun. Rüyanı anlatmıştın babana da gözlerinin feri gitmişti Yakup'un. Hep titremişti üstüne kaderine teslim edene kadar.
Daha sabiydin ki, hakkında konuşuluyor, geleceğinle ilgili planlar yapılıyordu. Yakup ağlıyordu, seni kardeşlerin kıskanıyordu. Kuyu hazırlığını yapmış sana kuş tüyü bir sabır döşeği hazırlıyordu. Kervan sırf kuyuya uğramak için hazırlanıyordu. Babanın içine bir sıkıntı oturuyor ve sözleri düğümleniyordu...
Emaneti kıskananlar almıştı. Ve kardeşlerin getirdi güya kanlı gömleğini. Bu senin gömleğinin arkadan yırtılmasının ilk incisiydi, ikinciye hazırlanırken Züleyha.
Ve kanlı haber gelmişti babana. Ağlamaktan kör olacak gözleri son kez dokundu sen kokan gömleğine. Kervan ses verdi sesine. Bedava servetti, buldukları. Hem de en tazesinden, en paha biçilmezinden, en sultanlara layığından... Ey Yusuf! Sen kardeşlerinin kıskançlığı yüzünden Mısır Azizi'nin evinde bir köle çocuktun artık. Yuva faslı ve kuyu bölümü imtihanın, sabrın en güzeliyleydi. Lakin ne hayatında imtihan biter ne Yusuf'ta sabır. Onun içindir ki hep açıktır Yusuf yüzlülerin kuyusu. Ne Mısır'da zindan biter ne zindan da Yusuf!
Ey delikanlı Yusuf! Şehrin en yakışıklısı ey! Hasretinle büyüdün, imanınla serpildin, iffetinle destan oldun. Parmak doğradılar da güzelliği kendinden bilmedin. Sen hep en Yüce sahibe yöneldin. Sen Rabbine yöneldikçe, daha fazla dikkat çekti iffetli duruşun. Sana ne gam, şeytan kaçmıştı bir kere azizin hanımının şehvetine! Gönlünü öylesine kaptırdı ki sana, onunkisi kara sevdaydı, Rabb bize bildirdi biz de biliyoruz Yusuf'um! Aslında o, senin köle olmandan istifade ederek, ne isterse sana yaptırabileceğini düşünüyordu.
Evde yalnızdılar o gün ve plan gerçekleşecekti. Yusuf'un beyaz gömleği ikinci kez arkasından yırtılacaktı. Yusuf bütün bunlardan habersiz... Züleyha nefsine itaatinin ilk davetini yapıyor ve red cevabı alıyordu. Züleyha çıldırıyor ve harekete geçiyordu. Yusuf kapıya doğru koşuyordu. Ve bağırıyordu bütün yeryüzüne, nefsine uyanlara, çalıp çalıp duranlara, sabilere kıyanlara, haksız lokma yiyenlere, adaleti kuyuya atanlara, yuvalar yıkanlara, bombalar atanlara, gönüller kıranlara iffetin timsali Yusuf: "Ben Allah'tan korkarım!"
Ömrünün en delikanlı çağında statü sahibi oldukça güzel bir kadının teklifine 'Ben Allah'tan korkarım' diyen adam(Yusuf, 21-34). Ey Yakup'un gözaydınlığı! Bitmedi sabır imtihanın ve iffetinle düştün zindanlara. Uğruna emirlerinden taviz vermediğin Rabb'in seni hiç yalnız bırakmadı. Zindanda da bırakmadı. Seni Mısır hazinelerine sultan yapmak için eğitiminin sonuncusuna aldı. Kardeşlerini sana gönderecek tahıl ambarlarını kurutarak. Baban gömleğine sinmiş kokunu alınca, hasretinden dünyanın nimetlerine kapanan gözleri açılacak. Yakup seni görecek Ey Sultan! Sabır değil, sabırların en güzelini beklediği için bitirmiyor imtihanını Rabbin. Çocukluğunda başladı bu yolculuğun azıcık daha sıksaydın dişini. Neden haber gönderip te senden bahsettiriyorsun krala? Sana sahip olduğun ilmini öğreten bilmiyormuydu yeteneklerini?...
Ey Yusuf! Biz böyle kolay konuşuruz işte. Gelip te sana sormayız. Açıp ta bakmayız Nazm-ı Celil'in senden bahseden yaprağına. Biz böyleyiz işte, bu halimizle komşu olmak isteriz peygamberlere. Ne cenneti kaptırırız kimseye ne cehenneme atarız düşüncelerimizi. Biz hep kolay görürüz, yuvasız kalmayı, kuyuya atılmayı. Bize düşene bir tekme vurmayı hangi ara öğrettiler bilmiyorum. Bu dünyada çocuklar açlıktan ölür, biz sofra beğenmeyiz. Haneler bombalanır biz tutar bayram ederiz. Kendi canımız yavrularımız yetim kalır şehit olur en onurlu yanımız da biz vatan için sadaka dahi veremeyiz...
Bizi biz yapan değerleri yeniden ver bize Rabbimiz! Geleceğimiz yavrularımızı, gençlerimizi iffetli eylesin. Yusuf yüzlüler dolsun hanelerimize. Mahallelerimiz onların sesiyle buluşsun yeniden muhabbetle. Yusuf yüreklerimize dokunsun!...
Günün Ayeti
Geceyle gündüzün birbiri ardınca gelişinde, Allah’ın gökten rızık (sebebi olarak yağmur) indirip, onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltmesinde, rüzgarları evirip çevirmesinde aklını kullanan bir toplum için deliller vardır.
(Câsiye, 45/5)
Günün Hadisi
Allahın adıyla Onun adıyla (hareket edildiğinde) yerde ve gökte hiçbir şeyin zararı dokunmaz. O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.
Günün Duası
Allah’ım! Gizli olarak işlediğim günahlarımı, açıktan işlediğim günahlarımı, hatâen işlediğim ve bilerek yaptığım günahlarımı, bildiğim ve bilmediğim bütün günahlarımı bağışla.
En Çok Okunan Haberler