İnsanların arasını düzeltmek

Bu sayfa Bursa İl Müftülüğü tarafından hazırlanmıştır.

Haber Giriş Tarihi: 18.04.2023 10:34
Haber Güncellenme Tarihi: 18.04.2023 10:34
Haberyazilimi.com

Melek Menteşe

Bursa İl Müftü Yardımcısı

İnsanoğlu bu dünyada bir ilişkiler örüntüsü içinde hayatını sürdürür. İnsanlarla, çevresiyle, kendisiyle ve hepsinin başında Rabbiyle bir bağı/bağlantısı vardır. Anlamı “barış” olan İslam dini, tüm bu ilişkilerde insanın “barışık” olmasını öngörür. Bu noktada sulh halini inşa etmek kadar bozulduğu yerde ıslah etmek de önemlidir. Sosyal ilişkilerde aslolan uzlaşmacı ve uyumlu olabilmek ise de zaman zaman anlaşmazlıklar yaşanabilmektedir. Aile içinde, akrabalar arasında, arkadaşlık veya iş ilişkilerinde yaşanabilen uyuşmazlıklar, kimi zaman hayata küstürecek boyutlara ulaşır. Oysa meseleyi büyütüp bağları koparmak yerine ıslah yoluna gitmek, kavgayı bitirmek herkese iyi gelecektir. Öte yandan insan tüm yönleriyle sulh halinde olduğunda sorumluluklarını zorlanmadan yerine getirebilir. Elinden, dilinden, gönlünden tutan meseleleri varken, içindeki ve dışındaki ahengi yitirmişken, sorumluluklarını nasıl başarıp var ediliş amacına odaklanabilsin!  Yüce Rabbimiz de Kur’an’da “Sulh dâimâ hayırlıdır.” (Nisâ sûresi, 4/128) buyurmuyor mu? O halde hayrı arayan, barışı/barıştırmayı tercih etmelidir.

Esasında bu konu, Allah’a kulluk gayesine bizi ulaştıran “kardeşlik” hukukunun da bir gereğidir. Hayat rehberimiz Kur’an’da mü’minlerin kardeş olduğunu ilan ettikten sonra “Öyleyse kardeşlerinizin arasını bulun!” (Hucurat, 49/10) buyuran Cenab-ı Hak mü’minlere, ara bozucu değil ara bulucu olma, seyirci kalma değil ıslah yolunu tutma, insanların arasını düzeltme sorumluluğunu yüklemektedir. 

Peygamber Efendimiz’in (s.a.s) de yolumuzu aydınlatan tavsiyeleri bu yöndedir. O (s.a.s), insanların her bir eklemi için her gün bir sadaka vermek gerektiğini ifade ederken “..İki kişinin arasını bulman da bir sadakadır...” (Buhârî, Sulh 11) buyurmuştur. Hatta bir başka hadisinde iki kişinin arasını düzeltmenin oruç, namaz ve sadakadan daha faziletli olduğunu, iki kişinin arasını bozmanın ise (imanı) kökünden kazıdığını bildirmiştir. (Ebu Davud, Edeb, 50) “İyi şeyler söyleyerek, iyi sözler taşıyarak (küs) insanların arasını bulmaya çalışan kimse yalancı sayılmaz” (Tirmizi, Birr, 26) buyurarak konunun önemini vurgulamıştır. Bu ölçülerle kendimize dönüp baktığımızda ne görüyoruz? Peygamberimiz Efendimiz’in (s.a.s) öğrettiği İçinizden biri bir kötülük görürse onu eliyle, buna gücü yetmezse diliyle değiştirsin; buna da gücü yetmezse kalbiyle buğzetsin. Bu ise imanın asgari gereğidir.” (Müslim, İman, 78) prensibinden hareketle duyarsız kalmama hassasiyetini gösterebiliyor muyuz? Yoksa ekranlar karşısında başlayan seyretme serüveni, giderek bir yaşam biçimine dönüştü ve kardeşlerimiz arasında yaşanabilen olumsuzlarda sadece seyirci kalma yolunu mu tercih eder olduk!

İçinde bulunduğumuz günler, kalbimizdeki sorumluluk duygusunu elimizden, dilimizden taşırarak kardeşlerimizin arasını bulma zamanı olsun. Böylece arası bozulanların yorulan ruhları dinlenirken arayı bulanlar da ecre nail olsun. Ramazan’ın bereketi ve bayramın sevinci gerçek manada, beraberce, kardeşçe tadılabilsin.

MOLLA FENARÎ

Esma UZUN

DİB-Manevi Danışman

Asıl adı Şemseddin Muhammed bin Hamza, 1350 yılında Maveraünnehir’de ya da Bursa’da doğduğuna dair rivayetler vardır. Fenar, babasının yaptığı işten veyahut doğduğu bölgenin ismi olarak bilinmektedir. Amasya, Bursa, Konya, Karaman, Kahire ve Kudüs gibi birçok İslâm beldelerinde ilim ile hemhal olmuş, eğitimler vermiş, ayrıca Bursa ve Kudüs’te mescid ve medrese yaptırmıştır.

Molla Fenarî, Mısır’dan döndüğünde Yıldırım Bayezid, önce Manastır Medresesi müderrisliğine daha sonra Bursa kadılığı görevini vermiştir. Ankara Savaşı’nın yaşandığı yıllarda Karaman’a gider on yıldan daha fazla bir süre ders okutur, Bursa kadılığı görevine geri döner.

Molla Fenarî mantık, tefsir usulü, fıkıh usulü, tasavvuf, metafizik gibi pek çok ilmî çalışmalarla düşüncesini şekillendirmiştir. Önceki dönemlere ait dini düşünce, farklı yorum, usul ve yöntemleri analiz ederek sentezde bulunmuştur. Osmanlı Devleti’nin ilk şeyhülislâmı olan Molla Fenarî, Osmanlı düşüncesi ve ilim hayatına yön vermiştir. Yetiştirdiği öğrenciler; Mehmed Şah Fenarî, Şehabeddin İbn Arabşah, Kadızâde-i Rumi, Kutbüddinzade İzniki, Kafiyeci, Emir Sultan, Molla Yegan ve İbn Hacer el-Askalani gibi alimlerdir.

1430 yılında hac dönüşünde evvela Kahire’ye uğrar alimlerle ilmi görüşmeler yapar, daha sonra Bursa’ya gider. Aradan kısa bir süre sonra Bursa’da vefat eder. Cenazesi Bursa’da yaptırdığı caminin haziresine defnedilir.

ESMA BİNT UMEYS (Sahabe Hatıraları Kitabından)

İki hicret sahibi, Mekke’nin şirk dolu zamanlarından iman ile selamete ulaşmış hanım sahabi. Tevhid dini İslâm, Mekke’de yayılmaya başladığından itibaren zulüm gören Müslümanlar huzur ve mutlulukla dinlerini yaşayacakları günü bekliyorlardı. Allah’ın arzı genişti ve zulümden kurtulmak için günü geldiğinde terk-i diyar eylemek gerekebilirdi. Esma bint Umeys(ra), eşi Cafer bin Ebû Talib’le birlikte Habeşistan’a hicret etti.

Aradan yıllar geçti Habeşistan’a hicret eden Müslümanlar ile Mekke’den Medine’ye hicret edenlerin yolları kesişti. Sevgili eşi Cafer bin Ebû Talib ile Hayber’in fethi esnasında ikinci hicreti Medine’ye gerçekleştirdi. Medine muhacirleri ile Habeşistan muhacirleri arasında bu durum rekabet haline geldi. Bir gün Hz. Ömer, Esma’yı Hafsa’nın yanında gördü ve ona: “Bu Habeşli Esma mı, şu deniz yolcusu olan, Medine’ye hicret faziletinde biz sizi geçtik. Biz Rasulullah (sav)’a sizden daha yakınız.” Uzun zaman Mekke’den Müslümanlardan uzak kalmış olan Esma’ya bu sözler ağır geldi ve şöyle söyledi: “Hayır, siz Rasulullah (sav)’la birlikte hicret ettiniz. O, sizin açlarınızı doyurdu, cahillerinizi eğitti. Biz ise uzaklarda düşman yurdunda, Habeşistan’da idik. Bütün bu sıkıntılara biz, Allah’ın ve Rasulü’nün rızası uğruna katlandık.” Esma bint Umeys(ra), Hz. Ömer’in kendisine ağır gelen sözleri Rasulullah’ın yanına giderek söyledi. Allah Rasulü (sav): “Bu hususta Ömer bana sizden daha yakın değildir. Zira o ve arkadaşları yalnız bir defa hicret etmişken siz gemi yolcuları, iki defa hicret ettiniz!” (Müslim, Fedail)

Sevgili Peygamberimiz (sav), Esma bint Umeys’e bir dua öğretmişti. Bu dua Allah ve Rasulü’nün izinden giden, bu yolda kahrı da lütfu da hoş gören tüm Esmaların arkadaşı olacak nitelikte idi:

“Benim Rabbim Allah’tır, O’na hiçbir şeyi ortak koşmam!” (Ebû Davud, Vitir,26)

PEYGAMBERİMİZLE 27 GÜN (VEDA HACCI) -Rıfat ORAL (Kitap Alıntısı)

Peygamberimiz bundan asırlar önce hacca gitmek için Zilkade ayının 25.günü Medine’den yola çıktı, 9 gün sonra Zilhicce ayının 4’ünde Mekke’ye ulaştı. Zi Tuva denilen yerde sabahladı ve Zilhicce’nin 5’inde Mekke’ye girdi. Umre ve hac ibadetini birleştirip kıran haccı olarak tamamladıktan sonra Zilhicce’nin 15’inde Mekke’den ayrıldı. Hz. Peygamber Mekke’de hac için yaklaşık 10 gün kalmış, sonra da Medine’ye doğru yola çıkmıştı. İşte bu kısa zaman diliminde neler oldu, hangi olaylar yaşandı ve Peygamberimiz nasıl hac yaptı sorularına doğru olarak cevap vermek gerekir.

Bu eser, temel kaynaklardan istifade edilerek hazırlanmış olup söz konusu olayları canlı olarak nakletmektedir. Ayrıca bu çalışma, olayların günlük olarak teferruatlı anlatımı nedeniyle Veda Haccı konusunda bu tarzda yazılan ilk eser olma niteliği taşımaktadır.

YUNUS EMRE DİVAN

Eger ‘ışkı seversen cân olasın

Gönüller tahtına sultân olasın

Eğer aşkı seversen can olasın, Gönüller tahtına sultan olasın.