Birlikte yaşamanın kaynağı Allah’tır. İnsan zürriyetini Hz adem (A.S.)’dan başlatan, her kesin ceddi Adem’e dayanan insanlık büyük bir ailedir. Ailelerin farklı ırk ve renklere ayrılması, tanışması kaynaşması ve birbirlerinin farkında olarak hayatı yaşamasını sağlamıştır .Her insan Allah’ın kulu ve her kulda Peygamber torunudur yani Ademin çocuklarıdır. Aynı kaynaktan gelen bizler ,birlikte yaşama koşul ve kaidelerini oluşturmalıyız ki dünyamız yaşanılır hale gelsin.
Zenginlik - fakirlik, siyahlık – beyazlık, Araplık – Türklük, makam ve mevkiler gibi üstünlük kabul edilen değer ölçüleri bizler tarafından konmuş ölçülerdir. Allah yaratılış itibarı ile herkesi eşit yaratmıştır. Ve insanlar arasından üstünlüğü kendine yakınlıkta görmüş bunu da kerim kitabımızda bizlere şöyle bildirmiştir. “…Muhakkak ki Allah yanında en değerli olanınız, O'ndan en çok korkanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, her şeyden haberdardır.”(49Hucurat 13)
Hz. Peygamber İslam dinini tebliğ ederken renk, ırk, cinsiyet ve sosyal statü ayrımı gözetmedi. İslam kardeşliğinin önündeki her türlü engeli ortadan kaldırdı. Bütün müminleri kardeş ilan etti. Medine-i Münevvere ’ye gelince Ensar ile muhacirler arasında akdettiği kardeşlik İslam kardeşliğinin simgesi haline geldi.
Bu kardeşlik öyle bir devrim meydana getirdi ki bu devrim öncesinde kılıçlarıyla birbirlerinin boynunu vuracak durumda olan insanlar, birbirleri için canlarını feda edebilecek bir kardeşlik şuuru kazandılar.
Cahiliye döneminin karanlıklarından insanları aydınlığı çıkaran, birbirlerine kin duyup öfke kusan, asabiyet duygusuyla hareket eden insanları, vahyin sıcaklığına ulaştıran yüce Allah, kendisine inanıp güvenen insanları bir araya getirip kalplerini nasıl birleştirdiğini ve birleştireceğini ayeti kerimelerde bizlere ifade etmiştir:
وَاعْتَصِمُوا بِحَبْلِ اللّهِ جَميعًا وَلَا تَفَرَّقُوا وَاذْكُرُوا نِعْمَتَ اللّهِ عَلَيْكُمْ اِذْكُنْتُمْ اَعْدَاءً فَاَلَّفَ بَيْنَ قُلُوبِكُمْ فَاَصْبَحْتُمْ بِنِعْمَتِه اِخْوَانًا وَكُنْتُمْ عَلى شَفَا حُفْرَةٍ مِنَ النَّارِ فَاَنْقَذَكُمْ مِنْهَا كَذلِكَ يُبَيِّنُ اللّهُ لَكُمْ ايَاتِه لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ
“Hep birlikte Allah'ın ipine (kitabına, dinine) sımsıkı sarılın. Parçalanıp ayrılmayın. Allah'ın üzerinizdeki nimetini düşünün. Hani siz birbirinize düşmanlar idiniz de, O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O'nun (bu) nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi O kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle apaçık bildiriyor ki, doğru yola eresiniz.” (Al-i İmran, 3/103)
İbn-i İshak “Siyret” adlı eserinde ve başka rivayetlerde bu ayetin Evs ve Hazreç hakkında nazil olduğunu anlatır; Yahudilerden birisi Evs ve Hazreç'ten bir topluluğa rastlar. Onların uzlaşmaları ve ittifakları yahudinin hoşuna gitmez. Yanında bulunanlardan birisine yanlarına gidip oturmasını ve "Buâs Günü"ndeki savaşlarını hatırlatmasını söyler. Adam söylenenleri yapar. Böylece toplulukta bulunanların nefislerinde hamiyyet duygusunu canlandırır. Birbirine kızar ve birbirlerine düşerler. Cahiliyye’deki armalarıyla birbirlerini çağırıp silahlarını isterler ve "Harre" denilen yerde buluşmak üzere sözleşirler. Bu durum Rasulullah’a haber verilince yanlarına gelip onları sakinleştirdikten sonra "Ben aranızda olduğum halde cahiliyye davası mı?" buyurur ve arkasından yukarıdaki ayet-i kerimeyi okur. Bunun üzerine her iki taraf da pişman olur. Barışıp birbirlerine sarılarak silahlarını bırakırlar. Allah ta onlardan hoşnut olur.
İbadetlerin bile bizlere emredilmesinin özüne baktığımız zaman birlikte yaşama ahlakını kazandırmayı hedeflediğini görürüz. İnsanların kaynaşması, birlik beraberliği için ibadetler bütünleştirici rol üslenerek inananlara yol göstermektedir.Allah için bir araya gelenler, kalpleri birbiri için çarpanlar, aynı Allah’a iman edip, aynı peygambere ümmet olanlar, aynı Kitabın rehberliğinde ahlaklananlar, aynı kıbleye yönleriyle birlikte gönüllerini de çevirenler, aynı ezanın çağrısına kulak verip icabet edenler, kardeşlerinin ihtiyaçlarını karşılıksız gören ve sağ elinin verdiğinden sol elinin haberi olmayanlar, mahşerin provası için kutsal topraklarda buluşup kaynaşanlar birlikteliğin en güzel örneklerini yaptıkları ibadetlerle de göstermektedirler.
Birlikten güç doğacağını, yürekler toplu attıkça kimsenin sindiremeyeceğini, kaynaşmanın toplumlar için gerekli olduğunu ibadetler bizlere göstermekte ve aşılamaktadır.
Farklı özelliklere, duygulara, cinsiyet ve renklere sahip bireyler olarak, İslam sancağı altında bir araya gelen insanları Allah “Kardeşler” kılmıştır. Ve kardeşler arasını bırakalım bozmayı, bozulan yönleri tamir edip onarmayı bizlere emretmiştir.
اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ اِخْوَةٌ فَاَصْلِحُوا بَيْنَ اَخَوَيْكُمْ وَاتَّقُوا اللّٰهَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ
“Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah'tan korkun ki esirgenesiniz.” ( 49/Hucurat 10 )
المُؤمِنُ لِلمؤمنِ كَالبُنْيَان يَشُدُّ بَعْضُهُ بَعْضاً
“Mü’minin mü’mine karşı durumu, bir parçası diğer parçasını sımsıkı kenetleyip tutan binalar gibidir.” (Nesâî, Zekât 66)
Bina bilindiği üzere kum, çakıl, tuğla, demir, kapı, çerçeve, cam gibi farklı malzemelerden meydana gelir. Bunlar bir araya getirilmek suretiyle sağlam binalar oluşturulur.
Binanın yapı taşlarında kırılmalar, çatlaklar oluşmaya başladığında bu kırılma ve çatlamalar sadece o parçayı değil bütün binayı da etkileyebilir. Dolayısıyla İslam ile kardeş olduğumuzu unutmadan kardeşlerimizdeki kırılma ve çatlamaları kardeşlik çerçevesi içerisinde tamir etmek durumundayız.
Hz Peygamber(s.a.s.), Mekke’nin fethedildiği günde, kendisine her türlü zulüm ve işkenceyi reva görenleri, kendisini yerinden, yurdundan, vatanından edenleri, onlarca defa varlığını ortadan kaldırmak isteyenleri, Vahşileri, İkrimeleri, Ebû Süfyanları toplamış ve onlara şöyle demişti:
“Bugün, ben sizlere kendisini kuyuya atan kardeşlerine Hz. Yusuf’un söylediğini söylüyorum. ‘Size bugün hiçbir başa kakma, ayıplama yok! Allah sizi affetsin! Şüphesiz O, merhametlilerin en merhametlisidir.’ Bugün size yüksek sesle azarlama ve kınama bile yapılmayacaktır.”( Yusuf/92)
Görüldüğü üzere bizim en azılı düşmanlarını bile affeden bir peygamberimiz var. O Peygamber ki hep affedici oldu, affetmeyi öğretti. Affetmek onun en çok yaptığı dua oldu. “Allah’ım! Sen affedicisin, ikram sahibisin, affetmeyi seversin, beni de affet! Diye sürekli dua ederdi
Bu ifadelerden de yola çıkarak birlikte yaşamın en güzel örneklerini Rasululullah (sav)’ın hayatından anlamak gerekir. Hz. Peygamber (sav) birlikte yaşamanın vazgeçilmez unsurları olan barışı, müsamahayı, affı, rahmeti ve merhameti, soyut bir iddia ve söz olmaktan çıkarıp yaşanılan bir gerçekliğe dönüştürmüştür.
Gençliğe DairTiryakiliklerimiz
Tiryakilik genellikle kötü alışkanlıkları akla getirir. Fakat burada tam aksi anlamda kullanılmıştır. Yani güzel ve faydalı alışkanlıklarımız, tiryakiliklerimiz olmalıdır. Sigara ve onun gibi kötü alışkanlıkların tiryakisi olmak kolaydır. Toplumun en cahil kesimi bu tip alışkanlıklarda rekor bile kırabilir.
Biz neyin tiryakisi olmalıyız? Kur'an-ı Kerim'de sık sık tekrarlandığı gibi sâlih amellerin, doğru ve yararlı davranışların, işe yarar işlerin tiryakisi olmalıyız. Sonra diğer işlerin...
Bir enstrüman çalmanın, şiir okumanın, örgü örmenin, ağaç dikmenin, çevremizi temiz tutmanın tiryakisi olmak çok mu zor? Okuduğumuz kitabın yazarıyla tanışmanın yollarını aramak, ismini duyduğumuz bir âlimin kabrini ziyaret etmek, yaşıtlarımızı ve yaşlılarımızı barındıran Yetiştirme Yurtları'nın ve Huzurevleri nin kapısını çalmak hiç de zor değildir.
Seyahat fırsatlarını iyi değerlendirmek gerekir. Çünkü "geçmişi ziyaret geleceğe seyahattir." Fotoğraf arşivimizi zenginleştirmek, para, pul, dergi gibi bazı eşyaların koleksiyonuna sahip olmak çok güzel bir tiryakiliktir.
Yaşadığımız şehrin tarih ve folkloruyla ilgili bilgi ve belgeleri toplamak, günlük tutmak, deniz veya dağ sporlarıyla ilgilenmek hayatımıza renk katan, bizi zinde tutan "hobi"lerdir.
Mali imkânlarımız çerçevesinde biriktirdikleri mizle, dünya çapında bir kütüphaneye veya koleksiyona sahip olmak, pekâlâ mümkündür. Bugün ülkemizde şahıslar tarafından kurulan ve hizmete sunulan birçok müze böyle şahsi gayretlerin uzun yıllar içinde "damlaya damlaya göl olmasıyla meydana gelmiştir. Esat Uluumay'ın Bursa'nın Muradiye semtinde kurduğu "Osmanlı Kıyafetleri Müzesi" bunun en güzel örneklerinden biridir. Benzer müzelerin kurucusu biz niye olmayalım. Koleksiyonculuk, aynı zamanda bizi bir şeyleri toplama saklama, sevme ve muhafaza etmeye alıştıracak, "kullan at" hastalığından kurtaracak, “eskiyi unut yeni yolu tut" çizgisinden uzaklaştıracaktır. İşe yarar bir tiryakiliğimiz olsun!
Kaynak: Gençlerle Gönül Gönüle- DİB Yayınları
Biz Gençlere Dair /5
Tarihi süreç içerisinde aile yapısı, akraba/dost/ arkadaş ve sosyal çevre ekseninde şekillenen bir etkileşim ağı olarak karşımıza çıkmaktadır. Batı toplumlarında başlayan ve diğer dünya toplumlarını da etkisi altına alan sanayileşme-kentleşme-modernleşme sürecinin olumsuz sonucu olarak karşımıza çıkan küreselleşme, beraberinde yoğun ve hızlı değişime neden olmakta ve özellikle aile- akraba-dost ve çevre ilişkileri ve bağlarına kalıcı hasarlar vermektedir.
Değerli Gençler,
Bir toplumu maddi-manevi olarak ayakta tutan en önemli değerler olan “aile-akraba-dost ve çevre” zincirin halkalarına benzetilebilir. “Bize Gençlere Dair -5 “ adlı kitabımızda bu kavramları modern toplum anlayışı çerçevesinde ele alınarak anlaşılır bir dille sizlere aktarılmıştır. Bir göz atmanız faydanıza olacaktır.
EL - MÜ’MİN
Âlimler mü’min isminin mânasını “emân” köküne veya “îmân” masdarına dayandırmaktadır. Mü’min, birinci anlayışa göre “başkalarını korku ve endişeden emin kılan, onların güvenli olmalarını sağlayan” demektir ve bu, dünya hayatında olduğu gibi âhiret hayatı için de söz konusudur. Bir âyette ifade edildiği üzere insanın sahip olduğu nimetler sayılamayacak kadar çoktur (İbrâhîm 14/34). Nimetlerin kıymeti genellikle elden çıktıktan sonra anlaşılır. Bunların başında yaşama sevincinin geldiğini söylemek mümkündür. Allah, hâliḳ isminin tecellisi olarak hayatı yarattığı gibi mü’min isminin tecellisiyle hayatın idamesini de sağlar. Mü’min ismi, “Allah dostları” demek olan müminlerin (Âl-i İmrân 3/68) âhiret hayatındaki güvencesinin sağlanması anlamını da içermektedir.
Mü’min iman kavramına dayandırıldığı takdirde onaylayan konumunu alır. Buna göre kelime “kullarının imanını ve samimiyetini tasdik eden, onların sıdkını onaylayan, ayrıca mûcize vermek suretiyle peygamberlerin doğruluğunu ispat eden” mânalarına gelir. Âlimlerin çoğu onaylayıcı muhteva taşıyan mü’minin şu anlamına da dikkat çeker: Âl-i İmrân sûresinde (3/18) bizzat Allah’ın kendisinden başka tanrının bulunmadığına şehâdet etmesi şeklindeki beyanından hareketle O’nun da bir mü’min ve muvahhid olduğunu söylemek mümkündür. Bu da ilm-i ilâhînin tevhid ilkesine taalluk etmesi şeklinde yorumlanabilir; bu açıdan Allah kendisini tasdik etmektedir.
AİLEMİZ YUVAMIZSABIR: EVLİLİĞE VERİLEN EMEK
Eşler evlilik hayatı ile yeni anlayış,farklı kültür ve çevrelerle muhatap olurlar. Bu farklılıkların kabulü ve uyumu kolay olmayabilir. Ancak sabır ile bu olumsuzlukların üstesinden gelinebilir. Sabır, karşılaşılan belaya tahammül veya çaresizliğe teslimiyet değildir. Zorluğa ve yokluğa razı olup hiçbirşey yapmamak değil, bu durumdan kurtulmanın yollarını aramaktır. Ailesine karşı sorumsuz davranan bir eşe karşı sabır, ona sorumluluklarını hatırlatabilecek yolları keşfetmektir. Ödevlerini yerine getirmeyen çocuğa karşı sevgiyle muamele ve hayır dua ile niyazdır. Sabır, “nefsi telaştan, dili şikayetten ,organları çirkin davranışlardan koruma, nimet hali ile mihnet hali arasında fark gözetmeyip her iki durumda sükunetini muhafaza etme, Allah’tan başkasına şikayette bulunmama” halidir. (Kaynak: Ailemin Sohbet Günlüğü)
Peygamberimizden Hatıralar
Şefkat Peygamberi (s.a.s.), çocukları bazen bineğine alarak sevindirirdi. Abdullah, Üsame ve Fadl, Peygamberimizin bineğine alıp seyahat ettirdiği çocuklar arasındaydı. Resulullah' ın bu uygulaması çocukların o kadar hoşuna giderdi ki, onun yolculuktan dönüşünü adeta dört gözle beklerler ve onu karşılamak için yarışırlardı. Resulullah da kendisini karşılayan çocuklardan birini bineğinin önüne, birini de arkasına alır, onları sevindirirdi.
Kaynak: Etkinliklerle Dinimi Öğreniyorum(DİB Yayınları)