Bir kuzuyu kucaklamanın, dünyanın en büyük zenginliği olduğunu, bir ninenin sohbetine katık olmanın huzurunu Yörükler'de öğrendim. Sözün özü Yörükler, yaşatarak yaşarlar. Bir Yörük ninesi ağaç altında abdest alır. Artan sudan ağaç da faydalansın diye...

Bundan on bir yıl önce, annemin babaannesinin Yörük olduğunu öğrendim. Daha o an merak saldım Yörük kültürüne. On yıl boyunca da bilhassa Ege ve Akdeniz'de Yörük obalarını, köylerini gezdim. Bursa'nın Dağ yöresindeki Yörük köylerinde, televizyon çekimleri ve araştırmalar yaptım. Ne öğrendin derseniz; "bir kuzuyu kucaklamanın, dünyanın en büyük zenginliği olduğunu", "bir yufka ekmeğini yaylada, bir taşın üzerinde, bir Yörük ninesinin sohbetine katık etmenin huzurunu öğrendim" derim. Yörükler, "yaşatarak yaşarlar." Bir Yörük ninesi, mesela ağaç altında abdest alır. Artan sudan ağacın da faydalanması için...

B.E: Hocam sizi renkli yaşamınızdan tanıyorum. Dağlar, yaylalar kısaca doğa insanısınız. Kültürümüz adına çalışmalarınız çok değerli. Kısaca sizi tanıyabilir miyim?

M.K: Ben Muhammet Kahraman. 1960 yılında Tavas'ta dünyaya geldim. İlkokulu köyüm Solmaz'da, ortaokulu ve liseyi ilçem Tavas'ta okudum. 1980 yılında Eskişehir Eğitim Enstitüsü'nden mezun oldum. Dönemin idaresi tarafından göreve başlatılmadığım için 14 yıl ticaret yaptım. (Hurdacılık, salyangozculuk, bakırcılık, zücaciyecilik vb.) Daha sonra öğretmenliğe başladım ve meslekte 26. yılımı çalışıyorum. Evliyim ve iki çocuk babasıyım. Kültürümüzü çok seviyorum ve 15-20 yıldır kültürümüz için koşup yazıp çiziyorum, araştırmalar yapıyorum. Basılmış 8 kitabım var; 8 defa fotoğraf sergisi açtım; sözleri veya bestesi ya da her ikisi de bana ait 14 civarında türküm var.

Ben kimim biliyor musun Yörük kızı, bir zamanlar senin de senelerce peşinden koştuğun, uğraştığın kültürü yaşatmak isteyen bir garibim ve sizi örnek almış bir kişiyim. Kendimi şu dörtlüklerle anlatmıştım, umarım söyleşimden memnun kalırsınız.

MERHABA

Ekin tarlasında doğdum,

Tütün içinde büyüdüm,

Toprakta kendimi buldum,

Merhaba canlar merhaba.

...

Yaş geldi, kemale erdi,

Hayat yaşamaya değdi,

Yaradan nimetler verdi,

Merhaba gönül merhaba.

B.E: Halk kültürüne ilginiz ve bu konuda çalışmalarınız nasıl başladı? Kitaplarınız ve çok geniş bir arşiviniz var. Şimdiye kadar hangi konular üzerine çalıştınız?

M.K: Öğretmenlik mesleğim dolayısıyla 7-8 yıl il dışında görev yaptım. Buralarda hep kendi bölgemin kültürünün özlemini hissettim. Buradaki kültür sevdalıları bir şeyler yaparken ben hep gelecek için planlamalar yaptım. Yaz tatillerinde bölgemdeki etkinlikleri, çalışmaları sadece gözlemleyerek neler yapabileceğimi düşündüm.

Önce fotoğraf çekmeye ve bu fotoğrafları sosyal ağlarda paylaşmaya başladım. Belirli bir süre sonra insanlar paylaştıklarınızın altlarına yorumlar yazarak aslında bir bakıma size yol gösteriyorlar ve o yönlere kayıp o tür çalışmalar yapmaya başlıyorsunuz. Bu yorumların içinde olumsuz yorumlar da vardı ama beni çalışmalarımdan alıkoymadı. Mesela hiç kimsenin ilgisini çekmeyecek bir taş görüp çekiyorsun, eleştiri alıyorsun ama o taşta aslında kültür var, geçmiş var. Ya da bir yemek çekiyorsun "Olan var, olmayan var, niye çekip koyuyorsun" diye eleştiri alıyorsun. Bunlara takılsam kültüre katkım olmazdı, çalışmalarıma devam ettim çünkü bunların hepsi kültürün yaşamasına yardımcı olacak yolculuklardı.

Bizim buranın konuşması çok farklıdır. Dışarıdan gelenler veya ilk defa duyanlar şaşırsa da hatta bazıları dalga geçtiğini sansa da öncelikle bu konuşmanın yaşaması için araştırmalar yapıp yazmaya başladım. Bölgemizin konuşmasındaki her kelimeyi en ince ayrıntısına kadar inceliyorum; buradan da iki kitap çıktı hatta ikinci kitapta az da olsa gelenekleri de işledim. Bu kitapların tamamı ücretsiz olarak dağıtıldı ve dağıtılmaya devam ediliyor. Kültürümüzde ne varsa veya ne eksik kaldıysa o benim konum oldu. Bölgenin velisi de delisi (!) de ilgi alanımda yani.

B.E: Denizli ve Tavas kültürünü nasıl tanıtırsınız bize? Geçmişten bugüne yörenizi nasıl anlatırsınız? Buna Yörük kültürü diyebilir miyim?

M.K: Benim çektiğim kareleri, yazdıklarımı, yaşadıklarımı bakarsak bunların hepsi öz Yörük kültürü yani Yörükler'in yaşantıları. Zaten bölgemiz Yörük kültürüne uzak değil. Hemen yanıbaşımızda Baharlar ve Keçeliler var; diğer tarafta Çağırgan, Aydoğdu ve Yahşiler, Denizoluk bölgesi. Bunların hepsinde yaşatılan kültür hâlâ Yörük kültürü.

Benim çocukluğumda Yörük kelimesini aşağılayıcı olarak kullanıyorlardı sanki. Babamın amcasının ikinci eşi tam bir Yörük köyü olan Keçeliler'dendi. Yengemize herkes "Yörük Kızı" diyordu hatta biz de çocukluğumuzda kızdırmak için öyle diyorduk. Babamın amcası akşam eve geldiğinde bize kızardı ve bizi azarlardı.

Maşallah şimdi başına sarı dastarı bağlayan "Ben Yörüğüm" diyor. Yukarıda saydığım bölgelerde yaşayanlar hâlâ çobanlık yapar, yün eğirir, deri kurutup serer, kirman elde dolaşırlar. Yazın yaylalara göçerler, kışın evin kenarındaki damları kullanırlar. Yayıkta ayran yapanlar, sadeyağı (tereyağ) yapanlar, arap aşı yapanlar kültürümüzü yaşatmaktalar.

Denizli'nin neredeyse tamamına yakını gezdim çoğu böyle ama kültür unutulmak üzere. Sizin gibi, benim gibi kültürü geleceğe taşımaya çalışanlara destek olmasınlar varsınlar ama köstek de olmasınlar. Denizli Buldan'da cirit atma kültürü, Çal'da sudan koyun atlatma kültürü, Çameli'de öz Yörük kültürü devam ettiriliyor. Her ilçesinde devam ediyor, Allah hepsinden razı olsun.

YEMEK KÜLTÜRÜ BİRLİĞİN YANSIMASI

B.E: Yeme içme adetlerimizi çok önemsiyorum ben. Sımsıkı sarılmamız lazım atalarımızın yemek kültürüne. Yörenizin yemek kültüründen bahsedelim mi biraz? Bu yöreye has yemekler nelerdir mesela?

M.K: Çok güzel bir konuya değindiniz ama bu konuda da rahatsızlığım var. Bir televizyon programı yapıyoruz ya da kendim çekim yapıyorum; izleyenler "Akşam izledim atıpdurudun mideye" gibi benzeri sözler söyleyince insan üzülüyor, kırılıyor. Ben aslında hiç yemem sadece çekerim ama çekimlerde sofraya oturuyoruz fotoğraf için. Vatandaş oradaki yemeği sormuyor, bakmıyor, senin yediğini görüyor. Toga aşı, arap aşı, pekmezle etle yapılan bilmem ne aşını çekiyoruz, bunu sor, bunu gör; bırak kimin ne yediğini.

Yörük köylerinde özellikle kış günleri arap aşı yapılıyor; illa tavşan eti kullanılacak diye bir şey yok, tavuk etiyle de yapıyorlar. Her ekmek edilişte kabaklı çörek, bezdirme, mayalı ekmek, darı ekmeği hatta akıtma ekmeği yapanlar bile hâlâ var. Ekmekte bile bu kadar çeşit varken yemek kültürü de geniş ama unutulmak üzere olan yemekler var. Bakın pekmezle yapılan et yemeğini ben en son rahmetli anam varken yemiştim o da belki çocukluğumda. Geçen bunu araştırdım sağ olsun bir bilen çıktı uygun zamanda yapıp çekeceğiz. Akıtma ekmeği de öyle, bu da unutulmuş halbuki benim köyümde her hafta yapılıp dağıtırdı komşular. Bizim burada en meşhur tarhana/tarna aşı, çorbası meşhurdur. Mesela bu aşın belirli günlerde yapıldığı köyler vardır yani o gün her evde o aştan pişer. Dedeye çıkıldığında hayvanlar kesilir, keşkek yapılır, bu da Yörük kültürünün bir parçasıdır. Tüm malzeme ortaklaşa alınır. Dedeye çıkıldığında bazen bulgur aşı da yapılır. Değişik yörelerde değişik yemekler yapılır. Acıpayam'da bunların yanında yahni de verilir. Buldan'da da Serinhisar'da da bulgur pilavı geleneğini gördüm. Bu arada bu bölgede Serinhisar'da Yörük adetlerinin tam olarak yaşatıldığını söylemeden geçemeyeceğim. Tavas'ta adal aşı (aşure) da verilmektedir.

Baharlar'da ve Kale'nin Yeniköy'ünde sonbaharda herkes yaylanın yüksek bir yerine çıkıp, ardıç ağaçlarının bol olduğu yerde toplanıp dua ederler ve hayvan keserler. Bu adeti Beyağaç'ın Köyceğiz tarafında da gördüm. Yörükler bence yazdan çıkarken Allah'a şükür kurbanı kesip birlikte yiyorlar.

Mesela Aydoğdu/Abaz diye bir yer var burada. Baharla yaz arasında kırkım yaparlar; kırkım zamanında her çadırda mutlaka en az bir hayvan kesilip birlikte yenir. Bildiğim kadarıyla orada 38-40 çadır var, her gün bir yerde kırkım olsa 40 gün şenlik ve dayanışma içinde geçmiş oluyor. Yörükler paylaşımcıdır, fedakârdır, vefalıdırlar.

Bir de darı duzumbasınının, buğdaydan yapılan duzumbanın (tuzlama) ve darı patlatmasının kış günlerinin vazgeçilmez akşam sofralarını süslediğini söylemeden geçemeyeceğim.

Hepsini unutun meşhur Tavas baklavasını mutlaka yemenizi ve tanımanızı öneriyorum.

 

HER KATINDA SEVGİ VE SAYGI VAR BU BAKLAVAYA BAKLAVA DEYİP GEÇEMEZSİNİZ

 

B.E: Nedir Tavas baklavasını bu kadar özel kılan hocam?

Her katında sevgi ve saygı barındıran, mutluluğa merhaba diyen Tavas(Davaz) baklavası. Geçmişten günümüze kadar gelmiş, geleceğe taşınan lezzet merkezi Tavas baklavası. Nişanlarda, kınalarda, düğünlerde, bayramlarda içinde dostluk taşınan, gençlerin duygularını barındıran, sevgiliye göz kırpan Tavas baklavası. Daha yapılma aşamasında içimizin cız etmesine neden olan ve kuruyken bile 2-3 dilim yediğimiz bölgemin simgesi olmuş Tavas baklavası.

Tavas'la özdeşleşmiş ama patent alınmadığı için herkesin sahiplenmeye çalıştığı Tavas baklavası. İmkansızlıklar içindeyken bile düğüne 1-2 ay kala imece usulüyle kız evinde de oğlan evinde de 10-15 sini yapılıp düğüne hazır duruma getirilirdi. Mahallenin nineleri, iş bilir komşuları, kadınlar, genç kızlar düğün yapılacak evde toplanarak günlerce baklava yaparlardı. Oklavaların, yastıgeçlerin sesi ta dış kapıdan duyulurdu; ısıran sesleri yeni gelenlere "hoş geldin" derdi sanki. Baklava için hamur yoğuranlardan bir genç kızın tutturduğu türküye, oklavayla hamur açan ana da, sacın üstündeki yufkayı döndüren nine de katılırdı; bu türküyü söyleyenler hemen yanı başlarında dibek üzerinde birkaç komşu tarafından kırılan cevizlerin çıkardığı sesleri bile bastırırlardı.

Unutmadan söyleyeyim, Tavas yöresinde başka baklava pek yenmez; düğünlerin, kınaların, sünnetlerin, bayramların, söz alıp vermenin adıdır baklava. Ağzınıza katar katmaz kendiliğinden pişmaniye misali erimeye başlar ve kıyır kıyır dağılır ağzınızda yufkanın inceliğinden. Düğün yemeklerinde ve sünnetlerde olmazsa olmazlardandır baklava. Burada hemen bir anımı da anlatayım. Bir düğün yemeğindeydik, tüm yemekler yenmişti, sofra usulü herkes aynı tabaktan yiyordu. Tam baklavaya sıra gelmişken bir arkadaşımızı dışarıdan çağırdılar. Başka bir arkadaşım tabağa bakarak, "Herkese ikişer dilim düşmesi için birinin yememesi lazım" dedi. Sofradan birisi, tabağın, dışarı gidenin oturacağı yer tarafına, baklava dilimlerinden birine iyice tuz attı. Dışarı çıkan gelip sofraya tekrar oturdu ve yemeğe başladık, o daha ilk dilimin yarısını yer yemez diğer parçasına geçmedi. Sorduğumuzda "Ben fazla tatlı sevmem" dedi. Sofradakilere ikişer dilim düşmüştü ama birimize 1.5 dilim düşmüştü. Afiyetle yedikten sonra gerçeği söyleyip yemeyen arkadaş için iki dilim ilave istedik ama sofrada epey gülmüştük.

Yukarıda çok az tanıttığımız, yazı yazdığımız ama hakkında destanlar yazılabilecek Tavas baklavasının şu şekilde yapıldığını anlattı Osman Taşkıran Usta:

"Tavas baklavası çok özel bir baklavadır, öncelikle ununu iyi seçmek gerekir; bu un da baklavalık undur. Bu unun özelliği sert buğday unu olmasıdır. Bunun yanında her katına konacak olan ceviz, sıradan bir ceviz değildir, yağlı cevizdir. İçine koyacağımız yağ da çok önemlidir, sıvı yağ olmalıdır; reklama girer diye yağın markasını söylemiyorum ama mısırözü yağı olmalıdır. Yufkaların çok ince açılması gerekir. (Bu konuda yufkanın ele alındığında karşı tarafın yufkadan görünmesi gerektiğini söyleyenler var.)

Sert buğday unu güzelce yoğrulur ve sonrasında dinlenmeye bırakılır. Hamurun istenilen kıvama gelmesi ve açılması için 2 saat dinlenmesi gerekir. Daha sonra her katta ceviz ve yağ konur ve bu kırk kat devam eder. Tekrar söylüyorum, ceviz yağlı değilse tadını bulamazsınız. Bir kilo baklavanın yüzde otuzu ceviz olmalıdır yani bir siniye 2.5 kilo ceviz gider. Yağ miktarını kendin ayarlayacaksın, her kata 50 gram gidebilir, yağlı ceviz bol olmalıdır, yağlı ve kokulu olmalıdır. Bir sinide 3 kilo un, 2 kilo yağ gider. Bir siniden 10.5-11 kilo baklava gelir. Baklava odunlu fırında pişirilmelidir ve 45 dakika fırında kalmalıdır. Şerbet olarak kesinlikle şeker şerbeti olmalıdır, glikoz olursa bir dilim baklava yediğinde midende yanma olur; Tavas baklavasından ne kadar yersen ye dokunmaz ve bıkmazsın. Yazın şerbet şekerlenmesin diye içine çok az limon tuzu konur. Diğer baklavalarda don yağ kullanılır tadı olmaz ve sağlıksızdır. Baklava şerbetsiz olarak 3 hafta sonra bozulur, şekerli olduğu zaman 5 günde tüketilmelidir. Bu süreler geçince 5 gün sonrasında şekerler çıtır çıtır ağza gelir. Bu mesleği babamdan öğrendim, 1992 yılından beri yapıyorum. İşçilik, sabır ve kalite olduğunda ağız tadı da olur, düzgün çıkar. Sabırdan kastım hamurun kıvamı, açılması, pişirilmesi çok çok önemlidir; ayrıca şerbetini iyi veremezseniz yaptığınız o kadar emek boşa gider."

TAVAS BAKLAVASI

Özel unu suyla karıştırırız,

Kıvamına kadar alıştırırız,

Hünerlerimizi yarıştırırız,

Dünya bilir Tavas baklavasını.

...

Odun ateşinde pişirilirsin,

İkişer dilim ikram edilirsin,

Bir sini kız evine verilirsin,

Ege bilir Tavas Baklava'sını.

Muhammet KAHRAMAN

İNTERNETİMİZ HİÇ BİTMİYOR AMA ÇOCUKLARIMIZI KAYBEDİYORUZ

B.E: Bu yazı, içinden geçtiğimiz zor günlerde bize moral olsun istiyorum. Haydi biraz da çocuk oyunlarından konuşalım hocam.

M.K: Çocuk oyunları deyince içim cız etti çünkü artık çocuklarımız evden çıkmıyorlar ve sanal aleme dalmış durumdalar. Bu zor günler için demiyorum, bugünlerde çıkmamaları çok güzel bir şey.

Çocukları bu aleme kendi ellerimizle biz attık diye düşünüyorum çünkü ağlayan çocuğa telefonumuzu verip susturuyoruz, çocuklar da daha küçük yaştan alışkanlık yapmasını biz sağlamış oluyoruz. İnternet paketimizin çokluğundan bahsediyoruz, internetimiz hiç bitmiyor ama çocuklarımızı, oyunlarımızı kaybetmek üzereyiz; oyunlarımız unutulmak üzere. Ben bu konuda az da olsa araştırma yapmıştım, onu aynen paylaşıyorum.

ESKİDEN OYNANAN OYUNLARDAN BİR DEMET

Eskiden bayramlarda gediklere/çıkmaz sokaklara salıncaklar kurulurdu ve sadece çocuklar değil genç kızlar, erkekler akşamlara kadar salıncak binerler ve eğlenirlerdi. İhtiyarlar kızsalar da bazen görmemezlikten gelirlerdi.

Sağlık ocağının arka tarafında eski okul vardı; seneler önce eğitime kapatılmış ve yıkılmaya yüz tutmuş bu okulun arka duvarında gazoz kapağı ya da düğme duvara çarpılarak ütmece/kazanmaca oynanırdı her ne kadar kumar sayılsa da maddî bir gider olmadığı için o günleri bile arar olduk. Gazoz kapaklarını zaten yollardan toplardık; düğmesine ise genelde büyükler oynardı. Tiski (Toka-misket) oyunu da vardı; bu defa gazoz kapağını veya düğmeyi yere dik saplardı ve tiskiyle vurmaya ve kazanmaya çalışırdı. Bu işin sonunda elbette kavgalar, dövüşler de olurdu ama bunlar hep geçiciydi; kazandıklarımızı arkadaşlarla paylaşırdık ve o zaman da kaybeden olmazdı.

Çellik de oynadığımız oyunlardandı; çelik çubuğunu almaya giden ebe gelinceye kadar onun alanını kazardık ve kaybedenin ayaklarını oraya gömerdik; taşlı alanlarda fazla kazamazdık ama tarlada oynadığımızda yarı beline kadar gömülenler olurdu.

Sapanla kurbağa, kuş taşlamak dışında zararlı işler yapmazdık. Telden teker yapar süslerdik ve fiyakalı fiyakalı dolaşırdık. Telden çember yapar çember yarıştırırdık, çaya girer düşerdik her yerimiz ıslanırdı. Ayakkabımızdan, karpuz-kavun kabuklarından araba yapardık , söğüt dalından düdük yapardık. Koyun ve öküz güdülürken daha nice oyunlar oynanırdı. Susadığımızda su markası seçmeyi bırak, bir kuş ya da hayvanın düştüğü kokulu kuyulardan su içmek zorunda kalırdık. Değişmeyen yemeğimiz mayalı ekmek, zeytin ve peynirdi; yoğurt kesesi de olmazsa olmazlarımızdandı.

Şimdilerde bunların tamamı unutuldu; herkesin elinde bir telefon, neredeyse önümüzdekini göremeyecek ve bir gün düşeceğiz. Dostluklar ve dostlar da sanal alemden seçilir oldu. Kitap falan da okunmuyor genelde. Eskiden hayvan otlatırken arazideki gazete parçaları okunurdu hatta bulabilirsek kitap da okunurdu.

Eskiden oynadığımız oyunlarda kavga etsek de kardeşlik başlardı arkasından; kimse kimseye küsmeden evlere dağılırdık ertesi günü hayal ederek. Şimdilerdeki oyunlardaki kavganın konusu "Tablet senin/benim; bilgisayara sen oturacaksın/ben oturacağım; kavga ettiğimiz kişiler kardeşlerimiz, eşimiz veya aileden birisi... Oyunlar, zaten vurdulu, kırdılı ya da pembe yalanlarla süslü. Bu oyunları da kısaca hatırlatmak istedim.

* Seksek,

* Beştaş,

* Tongeli,

* Çizgi,

* Körebe,

* İstop,

* Can,

* Kiremit,

* Evcilik oyunu,

* Uzuneşek,

* Yakan top,

* Kemik atmaca,

* Çelik çomak,

* Tiski,

* İp atlamak,

Osmangazi'de konforlu ulaşım Osmangazi'de konforlu ulaşım

* Mendil kapmaca,

* Bez bebek.