Eda ÖZATA

Kentlerin ihtiyaç, beklenti ve hayallerine odaklanan tartışma dizisi VitrA ile Kentin Hayalleri’nin 7. buluşması Bursa’da gerçekleştirildi. Sanat Mahal’de düzenlenen etkinlikte ‘Kent Parkları ve Yeşil Rotalarla Doğasını Hatırlamak’ teması çerçevesinde Bursa’nın hayallerinin tartışıldığı paneleOyuncu Mert Fırat, İstanbul Kültür Üniversitesi Mimarlık Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Neslihan Dostoğlu ve Mimar Selçuk Avcı konuşmacı olarak katıldı. Panelde, ‘Yeşil’ bir kent için ne anlam taşır ve ne demektir? Kent, doğasını nasıl yeniden hatırlar? Küçük ya da büyük ölçekli, iyi bir kent parkı kentte nasıl bir rol üstlenir; nelere, kimlere seslenir? Bursa'nın görkemli tarihi yapı ve külliyeleri ile onları içine alan birbirinden kopuk yeşil bölgeleri, kentliler ve kentle yeni tanışanlar için algıda ve kullanımda nasıl bütünlüklü ve sürekli kılınabilir? gibi soruların cevapları arandı.

Bursa bir turizm merkezidir

Panelin moderatörlüğünü yapan Yekta Kopan sözü ilk olarak İstanbul Kültür Üniversitesi Mimarlık Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Neslihan Dostoğlu’na verdi. Dostoğlu, “2016’da belirlenen 5 ayrı şehirde, farklı temalar üzerinde konu kurgulanmıştı. Başkentlikse Bursa, Osmanlı’nın ilk başkentidir. İzmir’in fuar kenti olması özelliği ele alınmıştı ama Bursa’da aslında 1960’lı yıllarda İzmir’e alternatif bir fuar kentiydi. Yine Kayseri’de olduğu gibi sanayi konusu ele alındığında Bursa, Organize Sanayi Bölgesinin Türkiye’de ilk kurulduğu kent ve şu anda da sanayi bölgeleri açısından oldukça zengin. Bildiğiniz gibi Türkiye’nin iki önemli otomobil fabrikası Bursa’da. Bir yandan da Antalya’da olduğu gibi turizm potansiyeli var. Çünkü 115 km denizle kucaklaşan bir alan sahiptir. 170 km de göl kıyıları var. Hem bu anlamda hem de çeşitli kültürel değerleriyle önemli turizm merkezidir. Ama tabi ki kültürel bir başkenttir” ifadelerini kullandı.

YEŞİLİN HAYALİNİ KURMAK ÖNEMLİYDİ

Bursa’nın 2014 yılında tarihsel değerleriyle bir kültür başkenti olmasıyla Dünya Miras listesine girdiğini vurgulayan Dostoğlu şöyle konuştu: “Bu bizim işin içinde olan ekibimiz açısından ve bunu destekleyen Büyükşehir Belediyesi açısından çok önemli bir adımdı. Çünkü artık Bursa bu nitelikleriyle dünyada daha fazla bilinen bir kent olacaktı. Peki yeşil bunun neresine düşüyor? Aslında bütün bu değerlerini ve bütün termal varlıklarını düşündüğümüzde yeşil konusunun çok uygun olduğunu düşünüyorum. Çünkü Türkiye’de yeşil temasını kentin önüne alan başka bir yerleşim bilmiyorum. Yeşil Bursa tarih içinde bu şekilde bilinen ve anılan bir yer. Tabi ki yeşillikleriyle özelliklerini sürdürüyor mu? O konu tartışılır. Ama yeşilin arayışı içinde olmak ve bunun hayalini kurmak önemliydi. Bu anlamda gerçekten iyi seçilmiş bir tema olduğunu düşünüyorum. Bu konu bizim UNESCO’ya girme sistemimizle de aslında çok örtüşen bir temaydı. Çünkü Bursa Türkiye’deki diğer pek çok örnekte olduğu gibi tek bir alan değil, tam aksine Bursa’nın içine yayılmış ve yeşillikleriyle, kültürel birikimleriyle bütünleşen, bu çevrelerden oluşan bir seri adalet dosyasını içeriyor. Tema bu anlamda da çok uygundu.”

KENTLİNİN HAKKI…

Bursa’nın aslında yeşil açısından şanslı bir kent olduğunu ve güneyinde Uludağ,kuzeyinde ise Bursa Ovası’nın yer aldığını kaydetti. “Kentin belleğinde aslında Uludağ hep vardır. Tarihi fotoğraflara da baktığınızda bu yapılar, anıtsal binalar… Günümüzde yanlış verilen kararlarla, plansız yapılaşmalarla Bursa Ovası’nın kısmen istila edildiğini hatta Uludağ yamaçlarında bile yapılaşmalar olduğunu söyleyebiliriz” diyerek konuşmasına devam eden Dostoğlu, “Bunlar negatif gelişmeler ve bunları yadsımamak gerekiyor. Bu varlıklarını hep hissediyoruz ama Bursa’nın Kültürpark, Merinos gibi kent parkları var. Kent içinde büyük parklar var ama binaların arasındaki yeşilliklerin giderek yok olduğunu görüyoruz. Oysa kentler, yerleşmeler yoğunluklarıyla ve boşluklarıyla bir bütündür. Dünyayı incelediğimizde kentsel tarım gibi çok farklı mekanizmalarla aslında yeşili kentli ile buluşturma eğilimi içinde olduklarını söyleyebiliriz. Aslında bu kentte yaşayan herkesin hakkıdır. Çünkü bir kentin sağlıklı olabilmesi ve kentsel kalitenin artması için çeşitli faktörler var. Bu faktörlerin başında da yeşil alanların miktarı geliyor. Dünya Sağlık Örgütü’nün belirlediği bir rakam var. Minimum kişi başına 9 metrekarelik yeşil alan olması gerekir. Hatta ideali 10 ve 15 metrekare arasına kadar çıkarıyor. Bursa aslında Türkiye’de buna en çok yaklaşmış kentlerden biridir. Örneğin; İstanbul’da bu rakam 2 metrekare...” şeklinde konuştu.

BÜYÜK BİR POTANSİYEL VAR

Yine çeşitli verilerle araştırma yapan bir şirketin verilerine göre Bursa’nın şu anda yaşam kalitesi açısından dünyadaki 6 bin küsur incelenen kent arasında 21. sıraya yükselmiş bir kent olduğunu söyleyen Dostoğlu konuşmasına şöyle son verdi: “Türkiye’den ilk 100 arasında başka bir kent yok. Bu enteresan bir rakamdır. Gerçekten metrekare olarak baktığımızda Dünya Sağlık Örgütü’nün belirlediği rakamlara Türkiye’de en çok yaklaşan kent olarak söyleyebiliriz. Kıyıları, termal suları var. Uludağ ve Ova gerçekten kentle birleşmiş. Büyük ölçekte gerçekten bir sıkıntı yok gibi görünüyor. Ama kentin içinde bu yeşil ağı bizim gerçekten geliştirmemiz gerekiyor. Aslında UNESCO Dünya Miras listesine giren bu 6 farklı alanın birbiri ile ilişkilendirilmesi için de çok önemlidir. Toplu ulaşım ağları, yayalaştırılan sokaklarla bunlar yapılabilir. Bursa’da aslında büyük bir potansiyel olduğunu düşünüyorum.”

Yeşile muhtaç ama yaşanabilir

Mimar Selçuk Avcı ise yeşilin kendisi için taşıdığı anlamı ve Bursa için kurduğu hayali şöyle anlattı: “Yeşil benim için çok büyük bir anlam taşıyor ve zaman içerisinde İngiltere’de başlamak üzere muhteşem şehirlerde geçen bir tecrübem oldu. Bursa’yı çok fazla tanımıyorum. 2,3 defa geldim. Bursa’nın tabi ki il sınırları içerisinde muhteşem bir doğa var. Uludağ ve kıyılar… Bursa’nın il sınırları içerisindeki yeşil oranlarına bakacak olursak, çok yüksek oranlardır. Ama Bursa’ya yaklaştığınız zaman imaj doğrusunu isterseniz iç karartıyor. Benim aklımda şu anda biz bu tablo ile ne yapabiliriz sorusu var. Bursa’nın tarihi bölgeleri çok güzel korunmuş. Nehir yatakları, Nilüfer Nehri’nin etrafındaki yürüme alanları muhteşem. Eşsiz bir doğası olan bir şehirden bahsediyoruz ama Bursa, çok çabuk genişliyor. Bu şekilde devam etmemesi gerektiğini hepimiz biliyoruz. Bursa’nın tarihi bölgesinin olduğu yerde doğa şehirle iç içe geçmeye başlıyor. Doğa ile şehrin dokunduğu noktalarda doğanın izlerini de hissedebiliyorsunuz. Tarihi bölgede de bana kalırsa biraz daha yeşile muhtaç bir durum var. Ama yine de nispeten çok yaşanabilir bir kent.”

Sahiplenmek yaşam biçimi olmalı

Oyuncu Mert Fırat da Bursa’nın il sınırları içerisinde yeşil olduğunu fakat merkezinde neden yeşil olmadığı sorusuna cevap arayarak sözlerine başladı.“Doğayı nasıl insanın evinin veya kendinden bir parça gibi sahiplenmesi gerekiyor” diyen Fırat,“Bu hem yerel yönetimlerle hem de aslında kültür sanat politikası nasılsa, buradaki sosyal politikanın da aynı şekilde yürümesi gerekiyor. Bu da kişinin sahiplenmesi ile o dokunun içinde kendini var etmesiyle sağlanabilir. Örneğin; bir çocuk sahibi olduğunuzda onu gezdirecek ve sosyalleşecek bir alana ihtiyaç duyuyorsunuz. O zaman işte o yeşilin değerini anlıyorsunuz. Bir köpeğiniz veya evcil bir hayvanınız varsa, onunla birlikte vakit geçirmek için bir alana ihtiyaç duyuyorsunuz. Bu örnekler çok daha fazla çoğaltılabilir. Belki bize çok uzak örnekler gibi geliyor ama öyle değil. Çünkü Bursa’da da bir zamanlar var olan bir şey. İşten çıkıp bir öğle yemeğinde denize gitmek gibi… Mudanya’da ve Tirilye’de yaşanan bir şey. Tam da kentin ve o kent kültürünün mirası, hatırası işaretleniyor ve o toplum bununla var olmaya başlıyor. Yaşam biçimi haline geliyor ve kültürü, kenti, yeşili sahiplenmeye başlıyor” diye konuştu.