Ali Eşref UZUNDERE

Kültür, bir milletin topyekûn yaşam tarzıdır. Gelenekler, görenekler de, kültürün en önemli unsurları ve göstergeleridir. Dil, edebiyat, sanat, inanç, örf, adet ve gelenekler milletlerin geçmişten gelen değerleridir. Gelenekler ve görenekler; tarihleri kesin olarak tespit edilemeyen dönemlerden,“Neden, Niçin ve Nasıl” soruları sorulmadan nesilden-nesile, kuşaktan-kuşağa geçerek günümüze kadar gelmişlerdir. Milletlerin oluşumunda; dil, din, tarih kadar gelenekler, örf ve adetler önemli yer tutar. Hukukun yetersiz olduğu dönemlerde, milletleri, bu değerleri ayakta tutmuştur. Gerek Nevruz geleneği, gerek başka gelenek ve kültürler olsun, en yeni diyebileceğimiz bir geleneğin bile, en az bin yıllık bir geçmişi vardır. Nevruz gibi bir geleneğin oluşması içinde, o toplumun benliğinde iz bırakan bir olayın bulunması gerekir. Bu olay tarihin derinliklerinden geçip gelirken o toplum tarafından benimsenip beslenmesi gerekir. Nevruz da, 5 bin yıldan beri, Türk kültür coğrafyasında yaşayan Türk toplulukları tarafından beslenerek yaşatılıp günümüze kadar ulaşan bir kültür değerimizdir.

İnsan ruhunun tabiattaki uyanışı

Türk boyları vasıtasıyla Asya ve Avrasya’ya yayılmıştır. Türk dünyasının kuzeyinden güneyine, batısından doğusuna kadar uzanan engin coğrafyada yaşayan toplulukların pek çoğu tarafından yaygın olarak 21 Mart’ta kutlanan bahar bayramıdır. Bütün bayramların dinî ve millî bir inanıştan, o toplumu ilgilendiren ortak bir hatıradan, geleneklerden, duygulardan ve tabiatın insanlara tesir eden bir olayından doğduğuna inanılır.Tabiat ile iç içe, kucak kucağa yaşayan, toprağı "ana" olarak vasıflandıran Türk'ün düşünce sisteminde "baharın gelişi" elbette önemli bir yere sahip olacaktı. Farsça "Yeni Gün" anlamına gelen “Nevruz” bahar bayramı, insan ruhunun tabiattaki uyanışıyla birlikte kutladığı bir bayramdır. Böyle bir bayramın, yani mevsimlerin değişikliğinden doğan özel günlerin, ayrı ayrı başka adlar altında, çeşitli kültür çevrelerinde, farklı etnik gruplarda farklı bir muhtevaya ve anlama sahip olmuştur. Kültürler arasındaki iletişim sonucunda çeşitli kültürlere girmiş ve benimsenmiştir. Mesela; Hıristiyan âleminin dinî muhteva ile şekillendirerek “Noel Baba” sembolü ile karlar ülkesinden geyiklerin çektiği kızaklarla neşe ve ümitleri taşıdığı "Noel Bayramı", “Nevruz”un farklı bir örneğini teşkil eder. Bu kutlamalarda yine bahara duyulan özlem "çam ağacı" motifi etrafında şekillendirilmiştir. 

Tarihin eski sayfalarına göz atın

Türklerde, “Tabiat, Var oluş ve Diriliş” bayramı niteliğinde olan Nevruz'un ruhî atmosferini ve kadimliğini anlayabilmek için kültürümüzün yıpranmış, tozlu ve pek okunmayan eski sayfalarına bir göz atmamız gerekiyor. Azerbaycan ansiklopedisinde, menşei hakkında her hangi bir şey ifade edilmeden Nevruz: “Kadim şark ananelerinin devamıdır ifadesi yer alır. Çin kaynakları: “Hunların Milattan yüzlerce yıl öncesinde 21 Mart tarihinde hazır yemeklerle kıra çıktıklarını, şenlikler yaparak bu günü kutladıklarını” yazmaktadır. İslam-ı dönem kayıtlarında; Nevruzu İran geleneğine bağlayan Firdevs’inin “Şehname” adlı eseri de dâhil olmak üzere, ilk defa derli toplu bilgilere 11. yüzyıl kaynaklarında rastlıyoruz. Eğer İran metinlerinde Hunlarda olduğu gibi Milattan önceki yüzyıllarda Nevruzun izlerinin bulunması gerekmez miydi diye sormak gerekir.

Toprak uyanır bugün

Nevruz-Ergenekon Bayramı kutlama geleneklerinin bazı motiflerini her yönüyle Hunların varisleri olan Göktürklerin M.Ö. 510 yılında “Ergenekon” denilen bu yurttan bir ilkbahar günü çıktıklarını ve bu günü “Kurtuluş günü” olarak kutladıklarını Çin kaynaklarından takip edebiliyoruz. Sarp dağ beli, geçit anlamına gelen Ergenekon, etrafı dağlarla çevrili Türk yurdunun adıdır. Ergen fiili; Türkçede tohumlama, neslin devamını sağlayacak yetenek anlamındadır. Buna, ergenlik yeteneği, ilk gençlik dönemi de denir. Ergenekon ise, diriliş ve çoğalma demektir. Bayramlar, toplumlarda birlik, beraberlik, bir arada yaşama arzusunun kuvvetlendiği, milli ve dini duyguların, inançların örf, adet ve geleneklerin bir arada sergilendiği, tam ifadesiyle “Millet olma” şuurunun şekillendiği günlerdir. Ana temasında; tabiat, yeniden doğuş, diriliş, üretkenlik, çoğalma, İnsanlar arasında karşılıklı sevgi ve saygıyı pekiştirme, dargınlıkları unutma, kardeşçe kucaklaşma, birlik ve beraberlik içinde yaşama isteği, bolluk bereket ve barış gibi son derece anlamlı mesajları içinde barındıran Nevruz, bir takvim değişikliğini yansıttığını görüyoruz. Burada dikkati çeken husus "baharın başladığı zaman"dır. Türk, bu takvim değişikliğini "toprağın uyandığı gün" ile özdeşleştirmiştir. Kışın ortasında baharı kutlamamıştır.  

BİR DİNİN VEYA MEZHEBİN BAYRAMI DEĞİL

"... Yüce Gök Tanrı’nın ilk defa gürlediği, yağız yer, altmış türlü çiçeklerle ilk defa bezendiği, altmış türlü hayvan sürülerinin ilk defa kişnediği ve melediği zaman sen (Türk'ün Atası) yaratıldın!" sözleri, Türk'ün yaratılış felsefesinin, inancının, hayat tarzının ifadesidir. İslâmiyet'i kabul etmiş olan ilk Müslüman konargöçer Türk topluluklarında; İslâmiyet'le çatışmayan âdetlerden biri olarak devam eden ve Türk dünyasının ortak kültür mirası olan Nevruz, evrensel bir boyut kazanmıştır.Bundan ötürü de BM 21 Mart tarihini aynı zamanda “Irk ayrımı ile mücadele günü” olarak kabul etmiştir. Nevruz geleneği; Sünnilikle, Alevilikle ve Bektaşilikle doğrudan bağlantısı olmayan, İslâmiyet’in doğuşundan çok öncelere giden bir gelenek olup, bir dinin veya mezhebin bayramı değildir. Bu nedenle de herhangi bir şekilde bir mezhep adına, bir din adına, bir etnik menşe adına bağlı gösterilmesi, istismar edilmesi bir ayrılık unsuru olarak takdim edilmeye çalışılması yanlış, tarihin ve kültürün bütün gerçeklerine aykırıdır. Türk kültüründen kaynaklanan Ergenekon/Nevruz bayramı, her yönüyle Türk gelenek ve görenekleriyle zenginleşmiş ananevi ve temeli 5 bin yıllık Türk tarihine dayalı milli bir bayramdır.

Atatürk diyor ki...

"Bilelim ki, kendi benliğine sahip olamayan milletler başka milletlerin şikârıdır.(avı)” Bu nedenle Atatürk: “Gençlerimize, çocuklarımıza görecekleri eğitimin hududu ne olursa olsun en evvel ve her şeyden evvel kendi geleneklerine, millî ananelerine ve Türkiye'nin bağımsızlığına düşman olan unsurlarla mücadele etmek lüzumu öğretilmelidir" diyor.  Nevruz bayramı, cumhuriyetimizin ilk yıllarında da resmi olarak kutlanmıştır. Atatürk 22 Mart 1922 tarihinde Ankara'nın Keçiören semtinde Nevruz şenlikleri düzenletmiş ve kendisi de bu şenliklerde hazır bulunmuştur. Atatürk'ün başlattığı bir hareket, zaman içinde savsaklanmış, birileri; tarih ve kültür “hırsızlığına” yeltenerek millet olma yolunda, delil ve alt yapı yaratma çabası içinde olmuşlardır. Orta Asya’dan beraberimizde getirdiğimiz Türkmen renkleri; sarı, kırmızı ve yeşili kendilerine yamalayan, Türk inancı Aleviliği kendi zimmetlerine geçirmeye çalışan ve son zamanlarda da Orta Asya bozkırlarından Anadolu’muza getirdiğimiz bağlama-sazımız üzerine eğilen topluluk, hedeflerinin ortasına Nevruz’u koymuştur.

BU ATEŞ BİNLERCE YIL YANDI

Nevruz; Türk insanını birbirine kenetleyen, bağlayan, Ergenekon'dan demir dağları eriterek dirilen atalarının ruhlarıyla yanan bir ateştir. Bu ateş, hiç sönmeden binlerce yıl yandı ve gelecekte de yanacak. Bu ateşin kıvılcımları binlerce gönlü tutuşturarak "Ortak Kültür Ocağı"nda binlerce ruhu ısıtacaktır. Türk dünyasının ortak bayramı olan “Nevruz”u, günümüzde 6 Türk devletinde(Azerbaycan, Türkmenistan, Tataristan, Kırgızistan, Kazakistan ve Özbekistan) ve 9 Türk özerk cumhuriyetinde resmi tatil ve “Milli Bayram” olarak kutlanmaktadır. Türk âleminin Nevruz toyu kutlu olsun, Nevruz ateşi gönülleri ısıtsın, Nevruz gülleri geleceğe umutlar taşısın.