Bakan Işıkhan, yeni asgari ücreti açıkladı Bakan Işıkhan, yeni asgari ücreti açıkladı

Osman GÜRÇAY
Gümülcine’de saat 13:00 gibi heyet olarak ziyaretlerimiz bitince bizim bölüğün yaklaşık 6 saat serbest vakti çıktı ve bir program yapalım dedik. Yakın illeri araştırdık ama ömrümüz yollarda geçtiği için 4 saat gidiş gelişe 1 saat ziyaret kesmedi ve Gümülcine’de takılmaya karar verdik. Eşe dosta birer hatıra almak için bir rehber istedik verdiler. Delikanlı önce bize 14:30 da siesta başlar ve 16:00 ya kadar bütün dükkanlar kapanır elinizi çabuk tutun diye uyardıktan sonra bizi bir kahveciye silkeledi ve kayboldu. 
Benim bildiğim siesta Meksika’da olur dedim ve araştırdım. Yunanlı komşularımız da onlardan aşağı değilmiş ve siesta olmadan olmazmış. O kadar ki kepenk indirirken dükkana varsak, açmazlarmış ve sonra gel derlermiş.
Ben şaşkın şaşkın dinlerken esas yumruğu yedim. Salı ve Perşembe günleri 14:30 da kapatıp bir daha hiç açmazlar sözünü duyunca nakavt oldum.
Adamlar dünyaya siesta yapamaya gelmişler.
Yahu bu Yunanistan değil mi? 
İki yıl önce ekonomik krize beyaz bayrak çekip teslim olan…
Adaları satışa çıkarsa ancak ekonomisinin belini  doğrultur diye reçete yazılan…
AB nin parmak sallayarak artık bize güvenmeyin dedikleri…
Vallahi bence hepsi yalan!


Yunanistan AB nin şımarık ve tembel çocuğu olarak yaşamaya devam etmeyi ilke edinmiş görünüyor.
Orada akaryakıt bizden pahalı olduğundan lüks ve büyük motorlu araçlara binmiyorlar. Hibrit araçlar tercih ediliyor. Büyük araçlar da var eski modelleri dolaşıyor.
Her etikete bakıp rakamı 6.80 ile çarpmaktan beyinlerimiz dumura uğradı. Bütün sonuçlar alışveriş yapmayın Türkiye daha ucuzdur olarak çıktı.
Yollardaki insanlar mutsuz değil ama hepsinde uyku hali var. Ya siestaya gidiyor ya da bitirmiş geri dönüyor gibiler…
Yollarda bağ bahçede tarla tapanda çalışan insanlar var. Onlara siesta yok mu dedim. Bana gölgede kim varsa Yunan, bağda bahçede çalışanların hepsi Türk dediler.
Biz bu kafa ile dolaşırken bir baktık saat 14:30 olmuş ve kepenkler inmeye ve insanlar kaybolmaya başladılar.
Biraz da gezelim dedik…
T. Fikret Sönmez ve Osman Şişko ile birlikte gençlere talimat verdik ve haritadan yakınlarda güzel bir yer bulun dedik.
Kemal ben bir şey buldum, Natural Park diye bir yer yaklaşık 20 km deyince fazlasını aramadık ve yola koyulduk.
Sarı kantaronların süslediği yollarsa giderken sanki bir masal alemine daldık ama yine yollarda kaza ile ölmüş insanların anısına dikilen maket kiliseler bizi gerçek ile buluşturuyordu.
Natural Parka geldiniz diyen navigasyona uyduk durduk ama etrafta kapalı bir meteoroloji istasyonundan başka bir şey yoktu.
Yola devam kararı aldık ve longozların arasından denize doğru devam ettik. Longozların muhteşem doğal görüntüleri arasından geçerek sahile ulaştık. Longoz deyince bizim Karacabey longozu ve ormanı aklıma geldi ve hayıflandım. Buradan bin kat daha güzel kızımızı itina ile evde bırakıp kız kurusu yapmaya  karar verdik diye üzüldüm.
Sahilden epeyi uzakta yazlık ev grubuna rastladık. Yani pis su giderlerini denize akıtamayacak kadar uzakta…
Aklıma bizim Burgaz, Kurşunlu, Kumla geldi acı acı güldüm.
Sahilde bir küçük bir yük iskelesi iskele yapılmış onun karşısında üç beş binadan oluşan kafe, market ve restoranlar var.  
İskelenin bitiminde tekneler için liman ve arkasında çadır ya da karavan ile yararlanacağınız bir plaj var.
Beş dakika içinde sular seller gibi yabancı dilimizle çevremizdeki herkesle kanka olduk. Çünkü biz onlardan kalabalık olduğumuzdan ana dil Türkçe oluverdi.
Bedava WF'yi da bulunca oraya postu serdik ve anında buzlu su ikramı geldi. Osman Şişko çok düzgün bir dünya diliyle islâm, ramazan diye anlatırken Rum kızımız ‘haa okey oruç’ dedi ama para kazanamayacak diye bize saygısı ve güler yüzü eksilmedi. 
Yolcu yolunda gerek derken gelirken longoz ortasında gördüğümüz kilise hepimizin aklındaydı ve kaptan bizi oraya götürdü.
Longoza çakılan çeliklerin üzerine döşenen 100 metre kadar bir ahşap köprüden kiliseyi yakından görmeye gittik.
Bir adacık üzerinde etrafı güllerle çiçeklerle bezenmiş muhteşem bir yapı bizi karşıladı. Arkasına dolandığımızda daha mütevazi bir kilise ve bir köprü daha gördük. 
Bizim geldiğimiz yaka Yunanistan ve Katolik kilisesi, karşı yaka ise Bulgaristan ve Ortodoks kilisesi olduğunu öğrendik.
Ben dünya için barış huzur ve ülkeme mutluluk dileyerek bir mum yaktım. Kemal’in ne için yaktığını bilmiyorum ama Osman Şişko ona Allah kabul etsin Kemalim dedi.
Hava dönmeye başlamıştı ve Yunanistan’da son iftara katılmak için Yahya Beyli köyüne doğru yola çıktık.
Yahya beyliye geldiğimizde cami bahçesinde iftar hazırlıkları başlamıştı.
Yine imece usulü köyün genç kızları ve delikanlıları arı gibi çalışarak bin kişilik sofraları hazırlıyordu.
Köyün ileri gelenleri her birimize teker teker hoş geldiniz derken gözlerinin içi gülüyordu.
Yahu bu insanlar elbette bizdendi ama bizi bizden daha çok seviyorlardı. 


Onlar bizim kapısını tırmaladığımız AB kimliği olan insanlar, çıkar beklentileri falan yok.
Hepsinin gözünde ve dilinde Anavatan ve Müslümanlık ile bağları diri tutmak, güçlendirmek ve yeni nesilleri böyle yetiştirmek olduğunu görüyorsunuz ve duyuyorsunuz. 
Büyük bir huzur ve mutlulukla iftarlarımızı açtıktan sonra T. Fikret Sönmez’in çay arayışı gecenin olayı oldu. Caminin karşısında bir kafeye girmiş ufak bardak çay istemiş ama orası meyhane çıkmış ama sonradan hep birlikte orayı kahveye çevirdik çay içemedik ama kahvelerimizi yudumladık.
Yunanistan’ı evimize çeviren Sevgili Dostum Şükrü Köse’ye de çok şey borçluyuz.
Duygu dolu vedalaşma sırasında babasının nüfus kağıdında doğum yeri ‘Prezeve’ olan bu adamın gözleri doldu ve rahmetli babama doğduğu ülkede Fatiha gönderdim.
Bulgaristan ve Yunanistan ziyaretimiz hissedemeyenler için ‘gör gözüm yolları’kıvamında olabilir ama orada bizim emanetlerimiz olduğunu ve bu vatan için can verecek canları gördüm ve dedim ki; onların bize değil bizim onların ülke sevgisini kendi içimizde duymaya ihtiyacımız var.
Ardından İpsala – Keşan – Gelibolu, ardından Biga’da sahur ve sabahın ilk ışıklarında sevdam Bursa’ya dönüş…