27. Dönem Bursa Milletvekili adaylığı nedeniyle görevden ayrıldı. Seçimden sonra da sendikaya dönmedi. Şimdilik bir sigorta şirketinin mümesilliğini yapmakta. Selçuk Hoca ile dereden tepeden değil eğitimden öğretimden en iyi bildiği konudan bahsettik...

Mehmet ÇETİNKAYA

Eski bir eğitimci ve sendikacı olarak yeni milli eğitim bakanını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Biz yıllarca mili eğitim bakanlarının milli eğitim kökenli olmayışından ve sorunlara vakıf olmamasından şikâyetçi olduk. Öğretmenliği bilen, eğitimi bilen, milli eğitimin yapısını bilen insanların daha faydalı olacağını düşünmüştük. İlk defa Sayın Ziya Selçuk geçmişte Talim Terbiye Kurulu Başkanlığı yaptı ve eğitimciliği ile öne çıkmış, fiili hayatında da özel sektörde eğitim işiyle uğraşan bir bakanımız oldu. Bu aslında ilk etapta hepimize bir memnuniyet oluşturdu. Sorunlara vakıf olacağını bire bir bilebileceğini, sistemin içinden geldiğini gördük. Bununla beraber aslında tabi olayları yaşadıkça ve uygulamaları gördükçe daha gerçekçi bir değerlendirme yapabiliriz. Ancak şuana kadar ki söylemleriyle sayın bakanın sorunlara vakıf olduğunu görüyoruz. Ancak ne kadarını çözer, ne kadarını çözemez, ne kadarına müsaade edilir, ne kadarına edilemez bunu uygulamalarla birlikte göreceğiz.

Ziya Selçuk atandığı zaman bir açıklama yaptı. Bu açıklamayı okuduğumuz takdirde aslında adını koymamakla birlikte şunun ilan etti; Ben bir enkaz devraldım. Yani bunun başka literatür de başka bir anlamı yok. Geçmişe doğru yapılan yanlışlar, değiştirilecek olan sistemler, yeniden sınav sisteminin ele alınacağı, öğrenci ve öğretmen merkezli bir sistem uygulanacağı, bakan değil, gören olmak istediğini gibi çok güzel söylemlerde bulundu. Bizde buradan anlıyoruz ki, Sayın Ziya Selçuk hadiselere vakıf.

Tabi biz burada şunu da soruyoruz; Ben bağımsız bir eğitimciyim herhangi bir titrim yok, görevim yok. Ama geçmişte yıllarca hem eğitim adına hem sendika adına mücadele ettim. O zamanlar demek ki, itiraz ettiğimiz isyan ettiğimiz bütün konuların bir nevi aslında haklılığının en üst makamdan ilan edildiğini gördük. Haklı çıktık ama bu insanların sorunlarını çözüyor mu? Çözmediğine ileriki süreçte bakacağız.

Bildiğiniz üzere 2017-2018 Eğitim öğretim yılının başında aslında herkes TEOG ve normalde üniversite yüksek öğretime geçiş sistemi eski sistemde hazırlanırken bir anda TEOG’un kaldırıldığını öğrendi vatandaşlar. Ardından da yine üniversiteye ÖSS sisteminin değiştirilerek işte temel yetenek testi ve alan yetenek sınavı diye Yüksek öğretim kurumları sınavı YKS diye yeni bir sistem geldi. Yani maçın ortasında oyunun kurallarını değiştirdiler.

Özetle Ziya Selçuk’tan şimdiye kadar gelen görev yapmış bütün bakanlar içerisinde bir eğitimci, bir vatandaş ve 4 çocuk okutan bir veli olarak biraz daha ümitliyiz.

Sizce önceliği en yüksek en önemli sorun nedir?

En önemli sorunlardan bir tanesi sistem sorunu. Kurumsallaşmış, süreklilik arz eden, insanların yarınlarını planlayabileceği eğitimde bir sistem yok. Sınav sistemi sorununu, eleme sisteminin sorununu, devamında müfredat sorununu, öğretmen atama sistemi sorununu ve bunla birlikte devam eden yönetim sistemi dediğimiz çok ciddi bir eğitim yönetimi sorunu var. Yani yıllardır iktidar, mülakatı esas almış bir eğitim yönetimi uyguluyor. Mülakat esası ile birlikte de gerek okul yöneticiliklerinde, gerekse daha üst düzey, şube müdürü, ilçe müdürü, il müdürü gibi eğitimi aslında omuzlarında taşıyacak ana omurga eğitim yöneticilerinin seçiminde çok kötü bir yöntem izledi. Bu kötü yöntemin zaten sonuçlarından dolayı bu noktadayız. Liyakat, kariyer, hakkaniyet, eşit ve adil bir yarışma sisteminin olmadığı bunun yerine eş, dost, yandaşlık, parti yandaşlığı, dünya görüşü yandaşlığı gibi mekanizmaların geçerli olduğu bir eğitim yönetimi atama sistemi var. Bununla başarı elde edilemiyor. Yani, bizim Milli Eğitim Sistemimiz sorun azaltmıyor, sürekli sorun üretiyor. İnsanları mutlu etmiyor, sürekli ağlatıyor.

Bir sistem düşünün ki size eğitimde seçme şansı vermiyor. Alternatifleri önüme koy da ben kendi tercihime, yeteneklerime, istidadıma göre seçeyim burası. Bunu vermediği için sürekli sorun üreten bir sistem.

Genel olarak dediğimi gibi ağırlıklı sistem sorunu var, öğretmen yetiştirme sorunu var, müfredatın güncelleştirilmesi ve çağa uygun hale getirilmesi sorunumuz var. Daha pratik, hayatta daha çok kullanılabilen bir sisteme dönüş gerekiyor. Gerek uluslar arası gerekse de ulusal sınavlarda görüyoruz.

Aslında bir öğretim yapamıyoruz. Eğitim dediğimiz aslında özeti, iyi insan, iyi vatandaş yetiştirme. Eğitime tabi tuttuğumuz çocuktan istendik davranışlarını alma noktasında da memnun hiç kimseyi göremiyoruz. Veli memnun değil, vatandaş memnun değil.

Eğitim politikası nasıl olmalı?

Mille Eğitim Politikaları öyle politikalardır ki, milli eğitim, milli güvenlik gibi politikalar siyasetten alabildiğine ari, siyasetin dışında, ideolojik bir yaklaşımla değil mutlaka bir devlet politikası olarak sürekliliği olan politika olması lazım. Siz, 15 yılda 7 tane bakan değiştirmişsiniz, 70’ yakın sınav sistemi değiştirmişsiniz, ondan sonra yine aynı süreç içerisinde müfredat değiştirmişsiniz ve ondan sonra her değişiklikten akabinde de bir kayıp nesil oluşmuş. Böyle bir eğitim politikası olmaz. Bunu artık biz söylemiyoruz yani Sayın Cumhurbaşkanı da eğitimden şikâyet ediyor, iktidar partisinin milletvekilleri de eğitimden şikâyet ediyor, herkes ediyor. Demek ki burada bir sorun var. Artık bu soruna bir siyasi gözlükle değil gerçekten bu bizim milli bir sorunumuzdur. Bu sorun için büyük şuralar yapılmalı. Bütün tarafların söz alabildiği görüşlerini anlatabildiği mutabakatla bir şura neticesinde yeni bir yol izlenmesi lazım.

Bugünkü eğitimin adı milli eğitim değil mi?

Milli eğitim olabilmesi için şöyle bir şey olması lazım; milletin bütününün kendisini bu eğitim sistemi içerisinde bir memnuniyeti olması lazım, güvenmesi inanması ve sevmesi lazım, Milli eğitim olabilmesi için kesinlikle bu ülkenin bütün vatandaşlarını hiç ayırım yapmadan nitelikli, kamusal ve parasız bir eğitim verebilmesi lazım.

Fakat şimdi bizim yaptığımız eğitim sisteminde şu, en son gelen bu sınav değişiklikleriyle birlikte iktidar aslında vatandaşa şunu diyor özetle, paran varsa özel okula gönder. Paran yoksa işte bu verilenle yetin diyor.

Bizim sistemimiz esasında sınav odaklı eleme sistemi dediğimiz rakibine dirsek atmaya yönelik bir sistem.

2.5 milyona yakın insan üniversite sınavına giriyor, 300-400 bin civarında öğrenci kayda değer, tercih edilebilen fakültelere gidebiliyor. Bu sınavların sonunda gelip tıkanan bir sistem. Bu sınavı kazananların oranlarına bakıyorsunuz özel okullar en yüksek yerlerde. Fen liseleri, Anadolu liseleri ve özel okullar. Geriye kalanlar zaten yüksek öğrenim şansını ağırlıklı olarak kaybetmiş.

Sistem diyor ki; özel okula çocuğunu gönderirsen ben seni teşvik edeceğim ve destekleyeceğim.

Nasıl yapacağım bunu? Örneğin bugün bir özel lisede yıllığı ortalama olarak 20 bin TL ise devlet diyor ki bunun 5 bin TL sini ben vereceğim. Veriyor da. 25 bin lirayı- 20 bin lirayı verebilecek adama diyor ki ben bunun 5 binini vereceğim, teşvik ediyor. Peki, soru şu; Bu teşvikten dolayı normalde çocuğunu özel okula gönderemeyecek olan toplumun geniş kesimi dediğimiz bazı sabit gelirli kesimlerin çalışan kesimlerin kaç tanesi çocuğunu özel okula gönderebildi? Benim zaten 20 bin lira verebilecek bir bütçem varsa 15’ e çeksen de çekmesen de ben bunu veriyorum. Bundan dolayı kaç tane asgari ücretli çocuğunu özel okula göndermiş? Böyle bir teşvik anlayışı yok. Bir tarafta sen bunu teşvik ediyorsun ama diğer tarafta senin devlet okullarında okula öğrenciyi kaydeden vatandaştan senin okul idarecilerin fotokopi kâğıdı dileniyor.

Öğrenci başına her okula okulun bütçesine 50 lira verse okullarımızda sorun kalmayacak. Özel ve özel tercihlere biz karşı değiliz ancak bu kadar kolaylaştırılmamalı. Bu kadar teşvik edilmemeli. Teşvik edeceksen o zaman ihtiyacı olanı teşvik edeceksin, devletin önceliğinin bu olması gerekmiyor mu? Diyeceksin ki devlet okulları içinde ben deneme sınavlar yapacağım, ücretini devlet ödeyecek bunların içerisinde iyi çocuklar varsa bunları ben özel ders almasını ben sağlayacağım diyeceksin. Bunları yapacaksın. Bunları yaparsan adil ve eşit olursun.

Etüt uygulamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Etüt lazımdı biz buna itiraz da etmedik. İstenilen verimi alamadılar ama yine her şeye rağmen iyiydi. Yani hiç para vermeden çocuklar hafta sonları kursa kalabiliyordu ek ders alabiliyordu. Dershaneleri kapattıktan sonra doğan boşluk ve vatandaşta çıkan isyan üzerine bir tedbir olarak çıktı. Ama o dershaneler kapandıktan sonra kardeşim  bundan 5 yıl önce örneğin özel okul sayısı 40’dı şimdi geldi 300’e her yerde. Şimdi öyle bir sistem getirdiler ki mesela iş hanına giriyorsun işte peynirci, nalbur, özel lise öyle temel lise. Bursa’da pavyonun üzerinde temel lise var ya. Şimdi sonuç itibariyle sistemi allak bullak hale getirdiler.

İmam hatip mezunlarının üniversitede başarı oranı nedir?

Sisteme bakarsan kat sayı uygulaması kaldırıldığı için 28 şubat’ın o despotik uygulaması. Ben o zaman meydandaydım zaten. O yanlıştı. 28 Şubat’ta eğitimin eğitim bilimine pedegolojiye Türk milletinin ihtiyaçlarına tamamen aykırı olarak sırf ideolojik kaygılarla 28 Şubat’ta yapılan yanlıştı. Meslek liselerinin imam hatiplerinin önünü kapatmak için yapıldı. Şimdi yapılan da yanlış. Bu yanlışı bu yanlışla örtemezsiniz. Zaten kat sayı farkını kaldırdın. Çalışsın kazansın. Yalan bu işte. Niye bu biliyor musunuz? Örneğin Anadolu lisesine giden çocuk üniversite sınavında karşılaşacağı 120 sorunun 120 sini de hazırlanabiliyorken meslek lisesinde torna tasfiyeye giden makineye giden çocuk bunun sadece yüzde 20 sini görüyor derslerde. İmam hatibe gidenler sadece yüzde 40’ını görüyor. Doğal olarak kâğıt üzerinde fırsat eşitliği var gibi gözükse de pratikte yok.

Yok olduğunu nereden anlıyoruz üniversite sınavlarının kazanma sonuçlarına girdiğinizde sonuçlarını görürsünüz.

Normal Liseler Anadolu liseleri olunca ne değişti?

Adı Anadolu ama…

Bu kafa karışıklığı şuradan kaynaklanıyor. Artık meslek liselerimiz de Anadolu, imam hatiplerde Anadolu hepsi Anadolu. Ama pratikte böyle bir uygulama yok. Şuradan daha net anlayacağız ve göreceğiz; üniversiteye yerleştirme oranlarını mezuniyetlere göre sınıflandırdığımızda neredeyse tamamına yakını özel okullar Fen ve Anadolu. Meslek liselerinde istenilen oranda başarı yok.