Bir gün Peygamberimiz (s.a.s) ashabıyla sohbet ederken onlara şöyle bir soru sordu: “Birinizin kapısının önünden bir nehir geçse ve o nehirde günde beş defa yıkansa, o kimsede kirden eser kalır mı?” Sahâbe-i kirâm, “Kalmaz Ya Resûlallah” diye cevap verdi. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz şöyle buyurdu: “İşte beş vakit namaz da böyledir. Allah bu namazlarla günahları yok eder.” İnsanoğlu ne zaman Rabbinin kulluk davetine gönülden icabet edip namazlarını eda etmişse, o zaman gerçek anlamda huzura kavuşmuştur. Ancak ne zaman namazlarını ihmal edip Rabbiyle arasındaki bağı zayıflatmışsa, o zaman da nefsani arzularının esiri olmuş ve hüsrana uğramıştır.

Kıymetli Müslümanlar!
Ezanın ulvi davetiyle Cenâb-ı Hakk’ın huzurunda namaza duran mümin, aşkını, bağlılığını, itaatini ve teslimiyetini O’na arz eder. Bu haliyle namaz, müminin hasretle beklediği ve Yüce Yaratanına en yakın olduğu buluşma anıdır. Namaz dünyaya ait telaşe, dert ve sıkıntıları bir kenara bırakarak çıkılan mukaddes bir yolculuktur. Asli vatanı olan cennetten uzağa düşmüş insanın, ihlasını ve istikametini koruyan bir hayatla Rabbine dönme arzusudur. Nitekim Peygamberimizin ifade buyurduğuna göre, “Cennetin anahtarı namazdır.”
Namaz, şükür ve minnettarlık zamanıdır. Yaratan ve yaşatan, nimet verip doyuran, koruyan ve bağışlayan Allah Teâlâ’ya karşı, müminin vefa borcudur. Değerli Müminler! Hutbemin başında okuduğum ayet-i kerimede Hak Teâlâ (c.c) şöyle buyuruyor: “Kitaptan sana vahyedileni oku ve namazı dosdoğru kıl. Kuşkusuz namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah’ı anmak en büyük iştir. Allah yaptıklarınızı bilir.” Öyleyse namaz, arınma ve korunma çabasıdır. Namazlarına değer veren, özen gösteren, tekbirinden selamına kadar namazın bütün rükünlerini dosdoğru ve huşû içinde eda eden bir mümin, ibadet şuuruna sahip demektir. İbadet şuuru ise kul olma bilincidir. Allah’ın daima kendisini gördüğünü ve işittiğini bilerek, takva, merhamet ve nezaketle yaşamaktır.
İşte bu sebeple namaz, müminin sadece ibadet borcunu değil, aynı zamanda üstün ahlâkını da temsil eder. Namaz kılan kişi, her türlü aşırılıktan, kabalıktan ve şiddetten korunur. Namazla güçlenen maneviyatı sayesinde, hayâ ve edebe aykırı davranışlardan uzak durur.
Aziz Müslümanlar!
Peygamberimize ve onun şahsında bütün müminlere hitaben Kur’an’da şöyle buyrulur: “Ailene namazı emret; kendin de ona sabırla devam et. Senden rızık istemiyoruz; aksine biz seni rızıklandırıyoruz. Güzel sonuç, Allah’a karşı gelmekten sakınanlarındır.” Allah Resûlü (s.a.s), bu emrin gereği olarak her sabah kızı Hz. Fatıma’nın kapısına uğrar ve “Ey ev halkı! Haydi, namaza!” diyerek onları namaza davet ederdi. Bugün bizler de aynı şekilde kendimizi ve ailemizi namaza alıştırmakla sorumluyuz.
O halde, namazın şifa veren, güven ve sükûnet aşılayan ikliminde Rabbimizle buluşmaktan ailece mahrum kalmayalım. Bu hayatta “dinimizin direği”, ahirette ise “hesabımızın ilk sorusu” olan namazlarımızı ihmal etmeyelim. Unutmayalım ki, namaz bir külfet değil, aksine kendimizi tanımaya, yenilenmeye, zikir, şükür ve tefekkür ile olgunlaşmaya vesile olan eşsiz bir nimettir. Sevgili Peygamberimizin müjdesiyle hutbemi bitirmek istiyorum: “Kim, Allah’ın bir emri olduğunu kabul ederek, rükûlarına, secdelerine, abdestlerine ve vakitlerine özen göstermek suretiyle beş vakit namazı kılmaya devam ederse cennete girer.”


İSTİSMAR EDİLEN KAVRAMLAR
Allahu ekber
Bu lafız islam dininin en temel kelimelerinden biridir. Allah büyüktür anlamı taşıyan kelime müslümanlar için son derece sembolik öneme sahiptir. Adeta müslümanların birbirlerini tanıma parolasıdır. Bir ibadete çağrının en orjinali olan ezanın ilk ve son cümlelerinde söylenen bu kelime çok açık bir şekilde Allah’ın yüceliğini, her şeyin sahibi olduğunu ve sadece ona kulluk edilmesini ifade eder, hatta haykırır demek daha doğru olur. Bunu 5 vakit ezanla haykıran müslüman tüm benliğini bu hakikatle kuşatmasının gerekliliğini anlar. Ancak son yıllarda hiç olmadığı kadar tahrif edilen lafızlardan biri olmuştur Allahuekber. Zerre kadar ilgisi olmadığı halde terör ve terörizmle anılan İslamın, müntesibi olup da başkalarının elinde kukla haline gelmiş ve artık müslüman bile demeye bin şahit kişiler ve gruplarca adeta temsil ettikleri hain yapılanmaların mottosu haline getirildiği bu kelime, ölümle, öldürmeyle, haksız yere cana kıymayla özdeş kılınmak istenmektedir. Halbuki tarih boyunca Allahu Ekber kelimesi müslümanın en güvenilir insan olduğu izlenimini zihinlere ve kalplere nakşetmiştir. Günümüzde de hiç şüphesiz olması gereken budur. Zira müslüman peygamber efendimizin ifadesiyle “insanların elinden ve dilinden emin olduğu kimsedir”. Yani bu hadis Allahuekber diyenden zarar gelmezin en veciz şekilde ifade edilmiş halidir denebilir. Şöyle de ifade edebiliriz. Bu kelime hiç bir kötülük ve olumsuzlukla yanyana gelemez, getirilemez.

Cihad
Gayret etmek, çaba sarfetmek anlamına gelen bu kelime de maalesef istismara uğrayan, ifade ettiği gerçek anlamdan soyutlanmaya çalışılan kelimelerden biridir. Uzun yıllardır sadece savaşmak ve öldürmek fiilleriyle anılan bu kelime, müslümanın Allah’ın rızasını kazanma adına ortaya koyduğu davranışlarının genel adıdır. Buradan hareketle, sırf Allah rızası için bir insanın gönlünü alma, onun kendini iyi hissetmesini sağlama adına bir müslümanın tebessüm etmesi bile cihad kelimesi adı altında değerlendirilebilir. Cihad etme isteğiyle gelen bir gence “senin annen ve baban var mıdır? diye sorup “var ey Allah’ın rasulü” cevabını alan Hz. Muhammed'in “o halde onlarla ilgilenmen senin için cihaddır” karşılığını vermesi sanırım her şeyi çok açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Bütün bunlar bize günümüzde yapılacak en büyük cihadın okumak, vahyin, aklın ve bilimin ışığında hakikatin peşinde koşmak olduğunu göstermektedir. İnsanların gönlünü almak, komşunun kapısını çalmak ve onun hatrını sormak, bir çocuğun sevgiyle başını okşamak, eşimiz ve çocuklarımızla ilgilenmek, üzerimize aldığımız vazifeleri en güzel şekilde yerine getirmek, şiddetten uzak durmak ve onun ortaya çıkmasını engellemeye çalışmak gibi toplumsal hayatı güzelleştiren tüm davranışları da cihad etmek kapsamında değerlendirebiliriz. (Devam edecek)

BİR SORU BİR CEVAP

"Allah’ın zaman ve mekândan münezzeh olması” ne anlama gelir?
Allah’ın zaman ve mekândan münezzeh oluşu, O’nun hiçbir şekilde zaman ve mekânla ilişkilendirilmemesi demektir. Zira zaman ve mekân mahlûk yani yaratılmıştır. Allah ise yaratıcıdır. Dolayısıyla O yaratılmışlara has özelliklerden münezzeh yani uzaktır. Biraz daha açarak ifade etmek gerekirse, “mekân” varlık ve nesnelerin bulunduğu yerdir. Söz gelimi bir meyve ağaçta, ağaç bahçede, bahçe bir bölgede, bölge dünyada, dünyamız güneş sisteminde, güneş sistemi galakside, galaksiler uzayda bulunmaktadır. Bunların hepsi mahlûk, yani yaratılmış bir şeydir. Zamana gelince bu, varlıklardaki hareketliliğin birimsel olarak ifade edilmesi olup varlıktan ayrı bir şey değildir. Sonuçta bu da mahlûk yani yaratılmış bir şeydir. Allah ise her şeyi var eden, yaratandır (En’âm, 6/102). “O gökleri ve yeri yaratandır…” (Fâtır, 45/1) O hâlde Allah, her çeşit zaman ve mekân kayıtlarından uzaktır.

Günün Ayeti
İman edip hicret eden ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad eden kimselerin mertebeleri, Allah katında daha üstündür. İşte onlar, başarıya erenlerin ta kendileridir. (Tevbe, 9/20)
 

Günün Hadisi

Ademoğlu malım malım deyip duruyor. Ey Ademoğlu yiyip tükettiğinden, giyip eskittiğinden ve sevap kazanmak için sadaka olarak önden gönderdiğinden başka malın mı var ki geri kalan tüm malların mirasçılarındır.
 

Günün Duası

Kestane keyfiniz yeni yılda zehir olmasın Kestane keyfiniz yeni yılda zehir olmasın

...Allah’ım! Yolculukta yardımcı(mız), geride (bıraktığımız) çoluk çocuğu(muzun) koruyucusu sensin. Allah’ım! Yolculuğun zorluklarından, üzücü şeylerle karşılaşmaktan ve dönüşte malımızda, çoluk çocuğumuzda kötü hâller görmekten Sana sığınırım.