CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, katıldığı bir televizyon programında gündeme ilişkin soruları yanıtladı. TSK’dan yapılan ihraçlar ve YAŞ öncesi Kara Kuvvetleri Komutanlığı Kurmay Başkanı Orgeneral İhsan Uyar ve Eğitim ve Doktrin Komutanlığı (EDOK) Komutanı Orgeneral Kamil Başoğlu’nun Türk Silahlı Kuvvetleri’nden istifa etmesinin hatırlatılması üzerine Kılıçdaroğlu, “Darbeyle ilişkili olanların ihraç edilmesinden daha doğal bir şey olamaz zaten. Çünkü bir anayasal sistemi değiştirmek, seçilen bir hükümeti darbeyle devre dışı bırakmak yasalarımıza göre suçtur. Bunların silahlı kuvvetlerde bulunması doğru değildir. İhraçları olağandır. Burada bu tür kararlar alınırken dikkatli davranmak gerekiyor. Kurunun yanında yaşın yanmamasına hepimizin özen göstermesi lazım. Darbe sonrası hükümetin önlemler almasını gayet olağan karşılıyoruz zaten. Normal bir hukuk düzenine dönmek için bu önlemlerin alınması lazım. Önlemler alınırken bir cadı avının başlatılmaması gerekiyor. Çünkü bürokrasinin şöyle bir özelliği var. Belli bir olaydan sonra bir ihbar furyası başlar. Herkes beğenmediği kişiyi dönemin düşmanına göre bir dönem komünisttir, faşisttir, şudur budur şimdi de Fethullahçıdır, cemaatçidir diye suçlamalar olur. Bunlara dikkatle bakmak önlemleri almak gerekiyor. Ben bunu kendilerine ifade ettim. Hepsi de doğal olarak kurunun yanında yaşın yanmaması gerektiğini hepsi kabul ediyor” diye konuştu.
“DEVLET DEDİĞİNİZ KURUM KİN VE ÖFKEYLE YÖNETİLMEZ”
Kanun hükmünde kararnamede yer alan savcı ve polise özel yetki, sözleşmeli öğretmen düzenlemesi ve terör örgütüyle ilgili bulunan gazete ve televizyonların kapatılması gibi önlemlerin hayata geçmesiyle ilgili Kılıçdaroğlu, “Hükümet doğal olarak yapılan bir darbe girişimine karşı hukuku çalıştıracaktır. Parlamentoda yetki alındı. Türkiye genelinde OHAL ilan edildi. Benim söylediğim şuydu, bir hükümet bir darbe girişimine karşı soruşturma açacaksa, yargılama yapılacaksa bunların hukukun üstünlüğü çerçevesinde yapılması lazım. İşkence gibi kötü muamele, baskı gibi olayların olmaması lazım. Bunlar olursa o zaman iktidarın ya da Türkiye Cumhuriyeti’nin saygınlığına gölge düşmüş olur. Savcılara yetki verilebilir. Şimdi bürokraside herkes kendisini güçlü kılmak için her türlü yetkiyi talep edebilir. Bürokrasinin böyle bir hastalığı vardır. Siyasal iktidarın yetkileri dağıtırken belli bir denge unsurunu gözetmesi lazım. Yetkilendireceği kişilerinde hukuk devletinin gereğini yerine getireceğinden emin olması lazım. Savcıların bu süre içinde hukukun gereğine göre hareket etmeleri gerekiyor. Hukuku yanlış çalıştırırsa, kamuoyunun gözünde soru işaretleri yaratırsa bu Türkiye Cumhuriyeti’nin darbeyle mücadelesine gölge düşürür. Devlet dediğiniz kurum kin ve öfkeyle yönetilmez. Devlet dediğiniz kurumun hukuk içinde yönetilmesi lazım. Eğer kin ve öfkeden yola çıkarsanız devlet dediğiniz kurumu yıpratmış olursunuz” ifadelerini kullandı.
"ÖZ ELEŞTİRİYİ YAPABİLİRSEK EN AZINDAN BİRBİRİMİZİ DAHA İYİ ANLAMIŞ OLURUZ"
Devlette liyakatın önemiyle ilgili Kılıçdaroğlu, liyakatın öneminin anlaşıldığını belirterek, "Siyasi partilerin bu darbe sonrası oturup öz eleştiri yapmaları gerektiğini söyledim. Bu öz eleştiriyi yapabilirsek en azından birbirimizi daha iyi anlamış oluruz. Türkiye öyle bir atmosfere sürüklenmişti ki, iktidarın her dediğinin doğru, muhalefetin her dediğinin de yanlış olduğu şeklinde bir algı geniş kitlelere pompalanmıştı. Bizim her dediğimiz doğru olmayabilir. Ama iktidarın her dediği de yanlış olmayabilir. Biz birbirimizi dinlemeliyiz. Demokrasinin aslında bir uzlaşma kültürü olduğunu unuttuk aslında. Demokrasi bir uzlaşma kültürü demektir. Darbeciler dayatırlar. Demokrasilerde insanlar oturur bir masada görüşler beyan edilir, sonra uzlaşır. Biz bu süre içinde uzlaşmayı unuttuk. Bunun doğru olmadığını artık kabul ediyoruz. Bir masanın etrafında oturup neyi niçin yanlış yaptık bunu konuşuyoruz. Bu konuşmayı yüreğimizle de yapmamız lazım. CHP çoğu zaman suçlanır. Oysa hiçbir zaman hayatımızın hiçbir döneminde ne bireysel, ne de kurumsal olarak bir inanca karşı olmadık. Devlet dediğiniz kurum liyakat üzerine yükselir. Bir kişi bir cemaattense ve cemaatten olduğu için devlette yükseliyorsa liyakat bozulur. Devlette yükselmenin kuralı vardır. O da bilgi, birikim, deneyimdir” değerlendirmesinde bulundu.
“SORULARI KİM DAĞITTI, ONLAR NASIL GELDİLER BUNLARIN HESABININ SORULMASI LAZIM”
Sınav sorularının çalınmasına ilişkin Kılıçdaroğlu, “Bunları biz biliyorduk. Şimdi sınav sorularının çalındığı söyleniyor. Ne zamandan beri Harp Okullarında 1988’den beri. Düşünün siz sınava giriyorsunuz, olağanüstü emek harcıyorsunuz sonra sınav soruları çalınıyor belli bir gruba dağıtılıyor. Sonra bunlar başarılı oluyor. Bunlar doğru değil. Bir öz eleştiri yapmamız lazım. Bunların üzerine gitmemiz lazım. Soruları kim dağıttı, onlar nasıl geldiler bunların hesabının sorulması lazım” dedi.
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın ‘biz zamanında muhalefeti dinlemedik, sonra muhalefette bizi dinlemedi’ ifadelerinin sorulması üzerine Kılıçdaroğlu, “Sayın Bozdağ’ın ifadesi daha önce Meclis Başkanı 4 siyasi partinin genel başkanlarını davet etti. Oraya gittik. Genelkurmay Başkanı, Diyanet İşleri Başkanı, Yargıtay, Sayıştay, Danıştay başkanları da oradaydı. Dedim ki ben, ‘biz bunu yıllar yılı dile getirdik. Bize yapmadığınız kalmadı.’ Bekir Bey o zaman bunu söyledi dedi ki ‘Bir dönem biz sizi dinlemedik, sonra siz bizi dinlemediniz’ diye ifade etti. Doğrudur. Sonuçta demek ki bir öz eleştiri ihtiyacımız var ve bunu yapmalıyız. Uzlaşma kültürünün demokrasinin vazgeçilmez kuralı olduğu fark edildi. Önemli olan bu sıcak atmosferin ötesine geçtiğimiz zaman normalleşen bir Türkiye’de bu kuralın geçerli olması lazım” şeklinde konuştu.