Ali Eşref UZUNDERE

İstanbul Medipol Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Kerem Alkin, Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) Bursa Şubesi tarafından düzenlenen “Müstakil Düşünceler” yemekli toplantısının konuğu oldu. MÜSİAD’ın uluslararası düzeyde yapacağı organizasyonlarla işadamlarına bir takım bakış açıları kazandırması gerektiğini ifade eden Prof. Dr. Kerem Alkin, “MÜSİAD, bu konuyla ilgili olarak çok önemli isimleri çağırıp, Türkiye’nin bu jeo-ekonomik savaşta; iş dünyası, bürokrasi, siyaset ve STK’lar 4 saç ayağı birlikte bir sinerji oluşturması gerektiği konusunda zihin yorması gerekiyor. Böyle bir sürece giriyoruz” değerlendirmesinde bulundu.

SERT VE VAHŞİ BİR SAVAŞ

Dünya ile birlikte Türkiye’nin de daha sofistike, daha teknik ve gerçekten çok daha detaylara girmemiz gereken bir işe, bir sürece girdiğini, bu işlerin hiç şakası olmadığını vurgulayan Prof. Dr. Kerem Alkin, sözlerine şöyle sürdürdü: “Bu işlerin hiç şakası yok. Bu jeo-ekonomik savaş çok sert ve vahşi geçecek.

  1. 10 trilyon dolarlık bir gelir kaybı. G-7 ülkeleri sizce bunu kabul edecek mi? Böyle bir şey mümkün değildir. Dolayısıyla bir taraf 10 trilyon doları kapmaya, diğer taraf da kaptırmamaya çalışacaktır.
  2. Bir milyar yeni müşteri var. Bir milyar yeni müşteri, geleceğin dünyasında; ülkelerin mal satabilmek için birbirlerini ezebilecekleri bir rakamdır. O nedenle bu süreçlere çok daha teferruatlı hazırlık yapmamız gerekiyor.

GELİŞMİŞ EKONOMİLERDE SIKINTI

Burada çok net göreceksinizdir. Gelişmiş ekonomilerin büyüme performansında bir sıkıntı var. 2000’li yılların başından itibaren gelişmekte olan ekonomiler, zaten büyüme ile ilgili performansı koparıp götürüyorlar. Gelişmiş ekonomilerin ortalama büyümesi aşağı düşüyor ve performans kaybı yaşıyor. Dünya ortalama büyümesini yukarıda tutan gurup, bizim içinde bulunduğumuz gruptur. Yani biz de kötü performans göstersek, dünya ekonomisi daha da aşağıya inecek gibi gözüküyor. O nedenle dünya ekonomisindeki büyüme dinamizmi, bizim üzerimizden yürüdüğü için Türkiye için sürdürülebilir büyüme üzerinde çalışmak çok önemlidir.”

Yeni büyüme modeli

AK Parti olağan üstü kongresinden sonra siyaset hayatıyla ilgili Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın liderlik edeceği yeni bir yol haritasının ortaya çıkacağını bildiren Prof. Dr. Alkin, bu süreçler tamamlanırken en ivedi olarak ele alınması gereken konulardan bir tanesinin ‘Yeni Büyüme Modeli’ olduğunun unutulmaması gerektiği ricasında bulundu.

İKİ SIKINTIMIZ VAR

“Bizim çok ivedi olarak bir büyüme modeline ihtiyacımız var. Bu büyüme modeliyle ilgili olarak MÜSİAD başta olmak üzere STK’lar da gereken çalışmayı yapacaklardır” diyen Prof. Dr. Alkin, Türkiye ekonomisini ve tüm ekonomileri derinden etkileyen iki tane sıkıntı olduğunu bildirdi. Cumhurbaşkanımızın son dönemlerde yaptığı uluslararası ziyaretler öncesi, kamu diplomasisi adına Moskova, Şanghay, Pekin, ardında da Yeni Delhi’de yaptıkları çalışmaları anlatan Prof. Dr. Kerem Alkin, şunları kaydetti: “Yeni Delhi’de Cumhurbaşkanımızın ziyaretinden önce çalışmalar yaptık. Bizler açısından çok ta anlamlı oldu. Hindistan’ı çok boş bırakmışız. Maalesef bir takım hain unsurlar, Hindistan'da Türkiye'nin algısıyla ilgili acayip işler yapmışlar. Saçınızı başınızı yolabileceğiniz sorular geldi. Türkiye’yle ilgili bir menfi algı oluşmuş. Oluşan algıların doğru olmadığını çok somut donelerle ortaya koyduk.

EKONOMİ KEYİFSİZ, BÜYÜME VASAT

Genelde Körfez’de, Moskova'da Şangay'da ve Yeni Delhi’de şunu gördüm. Küresel anlamda dünya ekonomisindeki keyifsizlikten, vasat büyümeden herkes nasibini almış. ‘Şu anda iş dünyasında can sıkıntısı olan sadece Türkiye mi?’ diye sorsanız değil. Dünyanın farklı yerlerini gezme imkânımız oldu. Her yerde inşaatlar durmuş, ekonomi genel olarak kendi ülke içerisindeki dinamikleriyle dönmeye çalışıyor. Yani uluslararası ekonomik sıkışmadan çıkabilmek için herkes içerdeki ekonomik dinamikleri hareketlendirmek durumunda kalmışlar, böyle bir süreç var. Aynı durum Türkiye içinde söz konusu. Bizim de dünya ekonomisi normalleşene kadar bu süreci kendi iç dinamiklerimizle, hane halkımızın günlük hayatını makul düzeyde idame ettirmesiyle, özel sektörün makul düzeyde yatırımlarına devam etmesiyle, bir miktar kamu harcamasıyla devam ettirmemiz gerekiyor.

İŞSİZLİK GERÇEĞİ

Kamu harcamasının dozajını kaçırırsak 1999’daki gibi Türkiye’yi tekrar mali disiplini olmadığı dönemlere sürüklersek, bu da bizim için negatif olur. Bu dünya konjonktürü böyle devam ettiği müddetçe, Türkiye ekonomisi için 5,5-6, 6,5-7 büyüme imkânsız. Yüzde 3 ve 4 arasında bir büyüme ile götürürüz gibi gözüküyor. Fakat bunun bizim açımızdan en negatif olan tarafı şu: 3-4 civarında büyüme bizde, yeterince istihdam sağlamıyor. O yüzden eğer Türkiye ekonomisi 3-4 arasındaki bir büyüme ile iki sene daha devam edecekse, bizim sosyolojik olarak toplumsal etkileri itibarıyla yönetmek zorunda olduğumuz işsizlik gerçeği var. Buna yönelik olarak istihdamı artırıcı, ne olabilir? Bununla ilgili Türkiye’deki emek piyasasında reformlar anlamında ne yapabiliriz? Yarı zamanlı yeni iş imkânları, daha esnek çalışma metotları, vs. bir şeyler üzerinde çalışmamız gerekiyor. Açık ve net şöyleyim. Önümüzdeki bir iki sene daha bizim toplumsal dayanışmayla yönetmek zorunda olduğumuz bir işsizlik gerçeğimiz var.

GÖRMEMEZLİKTEN GELMEYİZ

Bu işsizlik gerçeğini kendi aramızda birlik beraberliğimizi zedelememesi adına daha hassas olmamız gereken, daha üzerinde eğmek, fikir sarf etmemiz gereken istihdamı geliştirmek adına farklı çözümler üretmemiz gereken bir gerçek var. Bunu görmemezlikten gelmemiz mümkün değil. Bunu yönetmemiz gerekiyor, istihdamı nasıl artırabiliriz, ne yapabiliriz bunun üzerinde çalışmamız gerekiyor. Tekrar vurguluyorum. Küresel ticaret ve küresel büyüme ile ilgili performans son 25 -26 yıllık ortalamanın altında gidiyor. Bu bir iki sene daha dünya ekonomisi için devam edecek, bunu görmemizde yarar var.

BÜYÜMEMİZDEN MEMNUN DEĞİLİZ

Şunu vurgulamamızda yarar var. Büyümemizden memnun değiliz. 2016 yılında maalesef 15 Temmuz hainliğinin üçüncü çeyrekte bize ilk defa negatif bir büyüme getirmesi nedeniyle tüm 2016 yılı büyüme ortalamamız 2.9’da kaldı. Maalesef, 15 Temmuz hainliğinin insanı ve toplumsal boyutlarını bir kenara bırakırsak, ekonomi boyutunu konuşursak, hiç ara vermeden büyüyen dünyada 5 ülkeden birisiydik. Yani 2008’deki küresel finans krizinden sonra pozitif büyümeye tekrar geri dönen 27 çeyrek dönem pozitif büyüme iyi bir performans. 27 çeyrek dönem hiç ara vermeden büyüyen 5 ülkeden birisiydik. Maalesef bir nazar değdi, üçüncü çeyrekte bir negatif büyüme gördük. Ama 4 çeyrekte beklenenin üzerinde 3.5 bir büyüme ile tekrar pozitif büyümeye döndük.

GÜZEL BEKLENTİLERİM VAR

Kendi beklentimi söyleyeyim. Çok ikna olmayabilirsiniz. Hoca fazla moralli diyebilirsiniz. Ama enteresandır, Bu yılın birinci çeyreği ile ilgili büyüme rakamı haziran ayının 10’unda gelecek. Bu rakam beklenenden iyi gelebilir. Yaklaşık olarak 3.55 ile 4.35 arasında bir büyüme beklentim var. Yüzde 70 olasılıkla yüzde 3.8 gibi bir büyüme rakamı gelebilir. Ekonomi çevreleri, benim söylediğim bu büyüme rakamına şaşırabilirler. Ama böyle bir büyüme rakamını belki moralimizi belli bir noktada tutabilir.”

Keyifsiz ekonominin nedeni

‘Çin ve Hindistan hariç, gelişmekte olan ekonomilerin ortalaması yüzde 1’e yakın gidiyor’ diyerek açıklamalarını sürdüren Alkin, şöyle konuştu: “Çin ve Hindistan gibi iki devasa ve çok ayrıcalığı olan ülkenin büyüme performansını, gelişmekte olan ekonomilerin büyüme performansından çıkarıp, tüm gelişmekte olan ekonomilerin bir daha hesaplarsanız, bu hesaplamayla bir anda gelişmekte olan ekonomiler büyüme ortalaması 1’e düşüyor. Bu durumda şunu net olarak söyleyeyim: Türkiye’nin 2016 yılında 2,9 büyümesi, yüzde 1 ortalamayla karşılaştırdığınızda, aslında kötü bir büyüme değil. Bizi mutlu edecek bir büyüme değil, ama kötü bir büyüme de değildir. Uluslararası dünya ekonomisi konjonktüründe böyle enteresan durum da var. Bu yüzden Türkiye’de şu anda ekonominin keyifsiz olmasının dünya ile de çok bağlantılı olduğunu da bu açıdan unutmamamız gerekiyor.

AVRUPA’DA KOBİ’LER BÜYÜK SIKINTIDA

Bu arada Avrupa’da ilginç şeyler oluyor. Avrupa Birliği ülkelerinde aşırı sağcılaşma, İslam karşıtı görüşlerde yükselme görülmektedir. Bazı Avrupa Birliği ülkelerinde mültecilere, kendilerinden olmayanlara karşı aşırı sağcıların yükseldiği bir dönem yaşıyor. Peki demokrasinin beşiği olduğunu iddiada eden Avrupa’da bu tür aşırı sağ hareketler, İslam karşıtlığı eylemler neden tırmanma periyoduna girmiş durumda? Bunları temsil eden partiler nasıl oluyor da demokrasinin beşiği olan bir ülkede yükseliş gösteriyor? Bunun çok enteresan bir gerekçesi var, o da şudur: Avrupa’da KOBİ'lerle ilgili çok büyük sıkıntı var. Avrupa bankaları KOBİ kredilerinde çok kötü bir dönem geçirmekteler. Avrupa bankalarının, Avrupa'daki KOBİ'lere kullandırdıkları kredi, son 6-7 yıl içerisinde 300 milyar Euro daraldı. Bu küçümsenecek bir rakam değildir. Biz de banklarımızdan çeşitli nedenlerle memnun değiliz, ama Avrupa’daki durum bizdekinden daha da büyük bir felakete işaret ediyor.”

Devamı yarın…