Ali Eşref UZUNDERE

1774 yılında Rus ve Osmanlı devletleri arasında Küçük Kaynarca antlaşması imzalanır. Antlaşma ile Osmanlı hayli büyüklükte toprak kaybetmiştir. Küçük Kaynarca antlaşmasının 16 maddesi ile Rusya, Osmanlı toprakları üzerinde yaşayan Ortodoks mezhebine mensup halkların her türlü haklarını koruma ve takipçiliğini elde etmiştir. Karşımıza ‘Şark Meselesi’ olarak çıkan bu durum, bizi bu günlere getirmiştir denilebilir. Rusya, bu 16 madde ile elde ettiği bu hakkı, Osmanlı devletinin en zayıf anlarında hep kullanarak savaş açmış ve toprak elde etmiştir.

İLK ERMENİ ÖRGÜTLENMESİ

Bu arada imparatorluk içinde dağınık olarak yaşayan Ermeniler boş durmamış örgütlenmişlerdir. 1914 yılında başlayan I.Dünya Savaşı öncesinde Hınçak ve Taşnak adı altında örgütlendirilip silahlandırılan Ermeniler, ‘Fırsat bu fırsattır’ diyerek Anadolu’da bir devlet kurma amacına yönelik harekete geçmişlerdir. Bu iki Ermeni örgütünün köylere kadar ulaştırdıkları talimatlarda özetle şöyle denilmektedir:

— Her Ermeni bütün maddi varlığını silaha yatıracak.

— Osmanlı ordusunda görevle Ermeni asıllı askerler firar ederek silahlarını Osmanlıya çevireceklerdir.

— Ordunun lojistik depoları tahrip edilecek,

— Osmanlı askeri, zabitleri görüldükleri yerlerde katledileceklerdir,

— Köyler yakılıp yıkılacak Rus ordusu lehine cesurluk yapılacak.

Unutmamalıki bu örgütlenmelerin olduğu sıralarda Osmanlı İmparatorluğu 4 ayrı cephede savaş halindedir.

ANTLAŞMA ONAYLANINCA

İstanbul’da yapılan “Büyük Ermeni Kongresinde, Rus-Ermeni antlaşması da onaylanır. Antlaşmaya göre: “Ruslar Osmanlı ülkesinde ele geçirecekleri toprakları Ermenilere vererek sözde onların bağımsızlıklarını sağlayacaktır.”

KONGREDE ALINAN KARARLAR  

1-Harp ilanına kadar sükûnet içinde itaat sürdürülecek, silah ve cephane teçhizat sağlanacak,

2-Türk Ordusu ilerlerse sessiz ve hareketsiz beklenilecek,

3-Harp ilan edilince Ermeni askerleri silahlarıyla firar edip Rus kuvvetlerine katılacak,

4-Türk ordusu çekilirse çeteler derhal hararete geçerek ordu gerisinde bir plana göre faaliyete girişecektir.

İstanbul Büyük kongreden sonra Van Mebusu Papazyan ile Vıramyan Erzurum’a gelip Kafkasya’dan gelen Taşnak temsilcileriyle bir toplantı yaparlar.

  1. Dünya Savaşı
  2. Dünya savaşı, düşman kardeşlerin oturdukları ‘Kurtlar Sofrası’ndaki pastanın paylaşılamaması sonucu ortaya çıkarılmıştır. Savaş öncesi başlayan Türk-Alman askeri işbirliği, savaş sırasında Avusturya ve Macarların ittifaka katılmasıyla, Almanların yüzlerce subay, binlerce er ve teknisyeni Anadolu’ya ulaşmış durumdadır. Bu arada sivil işbirliği hızla artmış, devlet yönetimi bakanlıklara yerleştirilen bürokrat ve Üniversitelere yerleştirilen Alman Profesörlerle hızla bir ulus devleti yapılanmasına gidecek biçimde değiştirilmiştir.

BÜYÜK ALMAN OYUNU

Alman subayların Türkiye'de bulunması, Türkiye'nin savaşa girmesini hızlandıran etmenlerden biri olmuştur. Osmanlı devletinin savaşa girmesi uzayınca Almanlar, tehdit dâhil her yöntemi kullanmışlardır. Basın ve yayın yolu ile yaptıkları propagandalarla kendi hedeflerini, Türklerin hedefleri gibi göstererek, Türkleri savaşın içine atmışlardır. Tabii Enver Paşa’nın tek başına aldığı birçok karar da savaşa girmemizde büyük rol oynamıştır.

İngiliz ve Fransız’ın çıkarcı düşüncesi

Bu savaşta Türklere verilen görev, düşmanı bütün sınırlarında bağlayarak, buralara kuvvet yığmasını sağlamaktır. Yani arı kovanına çomak sokarak, arıları başına üşüştürmektir. Savaşı, 6 ayda bitireceklerini düşünen Almanlar, bu düşüncesi gerçekleşmemiş İngiltere ve Fransa Çanakkale Boğazı’na saldırarak, Osmanlı’nın işini bitirme ve Almanları zora sokma düşüncesini harekete geçirmişlerdir.

OSMANLI PRENSİNİN DARBE PLANI

Ocak-Mayıs 1915 tarihleri arasında Türkiye'ye yöneltilen saldırının boyutunu fark eden Ermeniler, büyük bir şevkle vaktinden önce her bölgede isyan edip, Müslüman nüfusu yok etmeye başlamışlardır. Bu sırada Rusya, içindeki milyonlarca Yahudi ve Alman asıllı vatandaşlarını, “Almanlarla işbirliği”  yapıyor diye, Alman ve Avusturya sınırına doğru sürmeye başlamıştır. Bu sürgünlerin Amerika'daki Yahudi basınına yansıması, müttefik Rusları kötü duruma sokunca, dikkati başka yöne çekmek için, İngiliz propagandası çalışmaya başlamış, Almanlara ve Türklere yönelik ağır suçlamalar yapılmıştır.  Hatta İngiliz ve Fransızların Çanakkale boğazına yüklendikleri bu sırada İstanbul'da, Paris'te yaşayan ve liberal görüşleri ile tanınan Osmanlı prensi Sabahattin liderliğinde bir darbe yapılması bile planlanmıştır.

GEMİLER MARMARA’YI GEÇSEYDİ…

Muhaliflerden Şerif Paşa, Hınçak komitesinden Sabahgülyan, Yunan Başbakanı Venizelos, İstanbul'daki Yunan Büyükelçisi Panas, diğer konsolosluk görevlileri ve Atina'daki Fransız ve İngiliz Büyükelçileri, İngiliz savaş Bakanı LordKitchener gibi daha birçok ismin geçtiği bu darbe, İngiliz ve Fransız donanması Çanakkale'yi geçip, Marmara’ya girdiği an yapılacaktı.

 

DARBE PLANINA GÖRE…

  • İstanbul Polis merkezine bombalı saldırı yapılacak,
  • İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin önderleri yakalanıp öldürülecek,
  • İçişleri bakanı Talat Paşa ve diğer önemli bakanlar öldürülecek,
  • Yavuz (Geben) gemisine bir saldırı yapılarak gemi içindeki Alman askeri personeli ile birlikte havaya uçurulacak,
  • Muhalif kanat yeni bir hükümet kuracak, bu hükümet Almanya ile bağları hemen kopartıp, İngiltere ve Fransızlarla işbirliği içinde karşı cepheye geçecekti.

Art arda tutuklamalar

Bu darbe planı ortaya çıkarılır ve elebaşları tutuklanır. Bu durumun en yakın şahitleri, o sıralar yapılan anlaşmalarla fiili olarak bütün komutayı elinde tutan, savaşı ve Türk ordularını idare eden Alman komutanlardır. Alman komutanlar, dolayısı ile Anadolu’daki Ermeni isyanlarının da en yakın şahitleridirler. Bu komutanlar, Yahudi düşmanı oldukları için, hem Türklere hem de Türkiye'deki azınlıklara bu gözlükle bakmaktadırlar. Ermenileri, Türkiye'nin Yahudileri gibi görme eğilimleri vardır. Ermeniler’in,  Almanların can düşmanı olan İngiliz ve Rusların yanında koalisyona girmeleri, Rusların Kafkaslarda etkisini artırmıştır. Bu durum, Almanların Kafkas cephesinde çok daha fazla askerinin kaybına neden olduğu gibi Anadolu’daki askerlerin de hayatını tehdit etmektedir.

RUSLAR İLERLİYOR

Sarıkamış, Rusları arkadan çevirme harekâtı başarılı olamayınca, Ruslar ilerlemeye başlar. Rus işgali altında kalan bölgedeki Müslümanlardan 150.000 kişinin katledilmesi, göç ettirmeye giden yolu açmıştır. Kafkaslarda isyan eden Müslümanlar, aileleri ile birlikte Türkiye'ye sürülmeye başlanır. Van isyanı ile bu sürgünlerin boyutu artar. Bu aşamada bölgede bulunan 3. Ordu'nun komutanı Mahmut Kamil Paşa ve Kurmay Başkanı Yarbay FelixGuse, Askeri Harekât Dairesi Başkanı Yarbay OttovonFeldmann, Yardımcısı da İsmet İnönü'dür.

AÇLIK VE YOKSULLUK

İşte bu savaş ortamında ve insanlar birbirlerini çeteler kurup boğazlamaktadır. Asker kaçakları bölgeyi kasıp kavurmaktadır, salgın hastalıklar kol gezmektedir ve açlık ve yoksulluk diz boyudur. Karşılıklı kışkırtılan, kin ve nefretle doldurulmuş ve sürekli propaganda ile düşünemez olmuş halk ne yapacağını bilmez haldedir. Alman komutanlara göre, bu askeri bir zorunluluktu ve yapılması gerekliydi, çünkü diğer cephelerde düşmanlar özellikle Ruslar bize karşı aynı şeyleri yapıyorlardı. Göç işte bu Osmanlı'ya saldırı ortamında, savaş koşullarında yapılmıştır.

Türkler sayesinde özgürlük

Rus devrimi sonunda Rusların savaştan çekilmesinden sonra meydanı boş bulan Ermeni çeteciler, ortalığı kasıp kavurmaktadır. İşte bu ortamda Tehcir kararı verilmiştir. Ermeni Patriği Nerses, 1876’da Vatandaşlık Meclisi Şurasına sunduğu mektubunda, “Şayet günümüze kadar Ermeni milleti, millet olarak muhafaza edildiyse ve inancını, kilisesini, dilini, tarihini, kültürel değerlerini muhafaza ediyorsa, tüm bunlar Türk milletinin Ermeni milletine gösterdiği himaye, yardım ve hayırseverlik sayesindedir” demiştir. 962–1136 yılları arasında yaşayan Urfalı Ermeni tarihçi Matthieu ise; Bizans’ın uyguladığı tehcir hadisesini şu satırlarıyla ifade eder: “İktidarsız, kadınlaşmış iğrenç Rum milleti, Ermenistan’ın en cesur evlatlarını yurtlarından koparıp dağıttılar.”

ERMENİLERE OSMANLI ŞEFKATİ

Peki, Bizans neden bunları tehcire tabi tuttu, Persler niye bunları tehcire tabi tuttu? Fatih, Ermenilerin ilk patriği Bursalı Hovagim'i, Kütahya’dan Bursa’ya oradan da İstanbul’a getirtmiş. Onlara “dini serbestîsini” veren bir ferman yayınlamıştır. Bu ferman şu anda Kumkapı Ermeni patrikhanesindedir. 29 Mayıs 1454 Salı günü Fatih Sultan Mehmet Ayasofya’da; “Fatih Sultan Mehmet olarak söylüyorum. Şu andan itibaren ne hayatınız, ne de hürriyetiniz gazabı şahanemizden korkmayınız” demiştir. Ermenilerden 29 Paşa, 22 bakan, 33 milletvekili, 7 Büyükelçi, 11 başkonsolos-konsolos, 11 üniversite öğretim üyesi, 41 yüksek rütbeli memuru vardı.

ABD’li generale Türk’ün cevabı

Kars Antlaşması sonuçlanmış, bu günkü SSBC-Türkiye sınırı kesinleşmiştir. Türkiye’nin doğusundaki toprakların büyük bir kısmını Ermenistan’a vermek isteyen ABD eski Başkanı Wilson, durumu incelemek üzere Anadolu’ya General Harbort başkanlığında bir heyet gönderir. Kazım Karabekir Paşa, Harbort’a, “ .... Siz ne yazık ki Türk milletini tanımıyorsunuz. Haksız ve utanmadan yapılan propagandaların etkisi altındasınız. Siz evvela bizimle anlaşınız, bağımsızlığımızı ve şerefimizi huzursuz etmeyin ve bundan sonrasını Türk’ün hak duygusuna ve sözüne emanet edin. Cihanda Türk’ün sözü kadar inanılır bir sigorta yoktur. İşte Tarih, alın inceleyin” der.

DEVLETLER ÜÇGENİ

1827–1828 Rus-İran Savaşı sonucu imzalanan Türkmençay Antlaşması ile Aras Nehri sınır kabul edilerek, Azerbaycan toprakları, İran ile Rusya arasında paylaşılmıştır. Sürmeli Çukuru da, Kuzey Azerbaycan toprakları içinde Rus hâkimiyeti altında kalmıştır. Sürmeli Çukuru bölgesi (Iğdır-Tuzluca- Aralık) Çok eski tarihlerden beri stratejik öneme haiz bir Türk yurdudur. Bölge, bu stratejik konumu nedeniyle, yörede kurulan devletlerin daima ilgi odağı olmuş ve Rusya-İran-Osmanlı devletleri üçgeni arasında el değiştirmiştir.

1918’DEN SONRA…

Aras boyunun önemli merkezleri olan Kağızman, Tuzluca, Iğdır ve Aralık, Çarlık Rus idari yapısı gereği, Erivansky adıyla oluşturulan (Erivan) eyaletine bağlanmış ve 1920 kurtuluşa kadar 92 yıl bu idare altında kalmıştır. Çarlık Rusya’sının bölgeyi işgal ettiği 1828 tarihinden 1912 tarihine kadar, Bugünkü Ermenistan’ın Başşehri olan Erivan eyaletine bağlanan bölgede yaşayan nüfusun yüzde 83,7’sini Türkler oluşturuyordu. Bu oran 1918’den sonra yüzde 4.12’ye düşmüştür.

Devamı yarın…