Sevinç ÇELEBİ

“Bulgaristan Cebel doğumluyum. Evli iki çocuk annesiyim. 1996 yılında Sofya Üniversitesi’nin İletişim Fakültesi Basın Yayın Bölümü’nden mezun oldum. Eğitimim süresi içinde Sofya’da Kanal1 ve Kırcaali’nin Nov Jivot (Yeni Hayat) gazetesinde görevde bulundum. Bulgar meslektaşlarım bana süresiz olarak verdikleri hakla (evrakla) halen de Kırcaali’nin Nov Jivot gazetesinin muhabiriyim. 

Bİ HABERDİM…

Mezun olduktan kısa süre sonra, 1996 yılının Ağustos ayında 3 ve 5 yaşındaki çocuklarımla birlikte Bursa’ya göç ederken beni nelerin beklediğinden bi haberdim. Yapım gereği olsa gerek içimde bir yandan sevdiğim her şeyi mecburen geride bırakıyor olmanın verdiği burukluk ve endişenin yanı sıra hayatımda yepyeni bir pencereye açılıyor olmasının heyecanındaydım…”

ŞÜKÜRLER OLSUN Kİ GERÇEKLEŞTİ HAYALİM

Bu satırları, ekim ayında, 6 meslektaşımla daha gittiğimiz, naçizane mimarlığını yaptığım Cebel gezisini anlatmak için kaleme almıştım. ‘Geçmiş geleceğin aynasıdır’ ve de ‘İnsanı insan yapan da özüdür’ cümlelerine harfiyen katılan birisi olarak, her fırsatta doğduğum yeri, yani Cebel’imi, özetle bizim oraları, yaşamı, insanları, taşı toprağı, bıkmadan, usanmadan, yılmadan, 22 yıl anlattım durdum… Ve anlattığım arkadaşlarım da bir gün Cebel’i görsünler çok istedim… Şükürler olsun gerçekleşti de hayalim.

PAMPOROVO’YA DAVET EDİLDİM

Ve henüz çok değerli meslektaşlarımın Cebel’i ve bölgeyi anlatan yazıları yeni bitti (keşke bitmeseydi) derken ve de halen anılar beynimde dans ederken, yorucu bir iş günü bitiminde, çalıştığım agazete binasından çıkmak üzereyken telefonum çaldı. Telefonda ismen tanıdığım ancak bir türlü yüz yüze gelme fırsatım olmamış Erdoğan Doğu “Sevinç Hanım iyi akşamlar. Sizi iki gün sonra Nejdet Turizm’in Bulgaristan’ın ‘Uludağ’ında’ yani Pamporovo’sunda düzenleyeceği kayak sezonu açılış programına davet etmek istiyorum. Gelirseniz çok memnun olurum…” dedi. Bir an Erdoğan Doğu’nun sosyal medyadan paylaştığı bir yazı aklıma geldi “Balkan Türkleri’nin kültürü, bazı STK gecelerinde söylenen şarkılar, oynanan oyunlar değildir. Sakın öyle sanmayın... Gidin Rodopların köylerine, misafir olun Deli Orman’daki agama…”  Bulgaristan’da doğmuş büyümüş, hele hele lise yıllarında Pamporovo’ya da bolca gitmiş birisi olarak, gelen teklif reddedilmeyecek kadar cazip ve de güzeldi… Önce meslektaşım Erdoğan Doğu’ya nazik daveti için teşekkür ettim sonra da değerlendirmek için kısa bir süre isteyip döneceğimi söyledim. Ufacık bir zaman diliminden sonra da “Tamamdır. Geliyorum…” deyiverdim…

KENDİMİ YOLDA BULDUM

Ve nitekim de iki gün sonra, Nejdet Turizm’in konforlu minibüsünde yolculuğa hazır bir halde buldum kendimi. Kıssadan hisse; işin basın ayağını bendenizin dışında Yeni Dönem gazetesinden Huriye Gül Kolaylı, agazete’den Mehmet Çetinkaya, Bursa Haber gazetesinden (bugünlerde İHA’ya transfer olan) Caner Evyapan, Line TV’den Sezgin Eren ve Mehmet Arslan oluştururken, BUSKİ’den Alper Yazıcı ve Şahinkaya Eğitim Kurumları’ndan Metin Kale de yol arkadaşlarımız oldu.

HESABA KATMAMIŞTIK…

Her ne kadar o anda tam farkında olmasak da, daha sonra yaşayarak öğreneceğimiz gerçek şuydu ki, en baştan en sona kadar Erdoğan Doğu sadece genel koordinasyonumuzu sağlayan birisi değil, misafirlerinin üzerine titreyen ev sahibimiz olacaktı. Ayrıca Nejdet Turizm’in çok değerli ve birikimli genel müdürü Caner Kasap’ın rehberliği ve Sebahattin Ersoy’un ulaştırma hizmetleri bizlerle olacak, merkezle ilgili en önemli bilgileri ise firmanın kayak koordinatörü İmdat Tuna’dan alacaktık…

GEZİ RÜYAYA DÖNÜŞTÜ

Nedensiz de olsa hesaba katmadığımız bir gerçek daha vardı ki; başta rutin bir iş gezisi olarak gördüğümüz ve kayak sezonu açılışı için çıktığımız program sona erdiğinde, Pamporovo’nun kuşkusuz hepimizin güzel bir rüyası olarak hafızalarımıza kazınacağını ve de tekrar tekrar gitmek isteyeceğimiz, yakınlarımızın da bu kış cennetini gidip görmesini isteyeceğimiz bir yer haline geleceğini eminim hiçbirimiz düşünememiştik…

BURALARA EN SON NE ZAMAN GELMİŞTİM?..

Bursa çıkışlı yolculuğumuz İstanbul’daki trafik nedeniyle beklenenden biraz daha uzun sürse de, en sonunda sabahın küçük saatlerinde, pırıl pırıl parlayan ve insana sanki elle tutulabilir hissi veren yıldızların altında ve kıvrılan dağ yollarının sonunda Pamporovo’da sona erdi. Ancak benim için bu yolculuk asla sıradan bir yolculuk olmamıştı… Bir yandan her yer ve her şey hem çok tanıdık iken, diğer yandan çok ama çok yabancıydı…

NELER AYNI KALMIŞ NELER DEĞİŞMİŞTİ?

Sahi, buralara en son gelişimin üzerinden kaç yıl geçmişti? Yıllar içerisinde neler aynı kalmış, neler değişmişti? Beynimi istila etmiş bir sürü anı ve de soru bir anda canlanmış, sanki kalbimin hızlı atışına eşlik ediyordu… Her bir sorumun cevabı ise sadece bir kapı ötede… ve yorgunluğa rağmen heyecan doruktaydı.

NEJDET HAMZAOĞLU’YLA KENDİMİZE GELDİK

İşte tam da bu düşüncelerle, sabahın 3’ünde, arkadaşlarımla birlikte otele doğru yöneldim. Saate rağmen, 8 Aralık Üniversiteliler Günü nedeniyle otelin olduğu kadar, oteller arasında ahenkle kıvrılan kar kaplı sokaklar da oldukça ‘can’lıydı. Derken; iki gün boyunca kalacağımız 5 yıldızlı Orlovets Otel’in kapısında, 20 yılı aşkın süredir Bursa’mızda faaliyet gösteren Nejdet Turizm’in güler yüzlü sahibi Nejdet Hamzaoğlu bizi karşılamak için belirdi. Sıcacık ve içten bir selamlaşma tanışma sonrası ikram ettiği kahvelerle biraz olsun kendimize geldik. Ancak tüm güzelliklere rağmen uzun süren yolculuk son sözü söyledi ve de yorgunluğa yenik düşen herkes, kendine ayrılan odalara geçerek hemen uykuya geçti.

Dolayısıyla tüm yaşanacaklar ertesi güne kaldı…

(DEVAMI YARIN)