Zeki BAŞTÜRK

Aşık Veysel’dir kimi zaman. Toprak sevgisini, toprağın bereketini, verdiği ürünleri aşık diliyle anlatır. Doğayı, doğal güzellikleri gönül gözüyle dile getirir. Doğa, dile gelir onun dizelerinde. Toprak Ana şiirinin bir dörtlüğünde ne de güzel anlatır toprağı:

Süzülür suları gelir dağlardan

Meyveler yetişir güzel bağlardan

Yedirir, içirir geçer çağlardan

Toprak hem anadır, hem de babadır

Karnın acıkınca ona varırsın

Bir ekip bin tane birden alırsın

Girersin koynuna yatar kalırsın

Toprak hem anadır, hem de babadır

Karacaoğlan’dır kimileyin. Aşkı, sevdayı Karacaoğlan diliyle anlatır. Güzellere, güzelliklere vurgundur. Salt sevmekle kalmaz. Kadınların emeğine saygı duyar, onları yüceltir. Baştacı eder kadınları. Kadınlar, şiirinde şöyle tanımlar onları;

Durmadan çalışır, emeği işler

Gözleri sürmeli simsiyah saçlar

Nasırlı elleri, dik durur başlar

Sevilir yürekten canım kadınlar

Kimileyin ise Pir Sultan Abdal olur, Köroğlu olur, Dadaloğlu olur. Baskılara, zulümlere, haksızlıklara, eşitsizliğe baş kaldırır. Evinden ekmek almak için çıkan, onbeş yaşında öldürülen Berkin için yazdığı şiirde şöyle isyan eder. Sahiplenir Berkin’i.

Umut içinde yatarsın

Yaşama anlam katarsın

Sevgi seline batarsın

Canım Berkin'im Berkin'im

Kimileyin Yunus Emre olur, kimileyin Emrah olur. İlahi söyler, Semai söyler, koşma yazar. Halk yazınımızın tüm nazım biçimlerini, hece ölçüsünün tüm birimlerini dener. Gerçek bir halk ozanıdır. Çağımızda, tüm ozanları temsil eder. Doğayı, sosyal olayları, duyguları yansıtır. Halkının sorunlarına dörtlüklerle çözüm arar. Mücadeleci bir yapısı vardır.

Kararlı ve azimli bir yurtsever; yüreği sevgi dolu bir arkadaş , bir dosttur. Böyle bir arkadaşı, dostu, bir yurtseveri tanıtmaya çalışacağım sizlere.

Sizi, kendi ağzınızdan, kendi kaleminizden tanıyalım. Kendinizi anlatır mısınız?

Artvin’in  Ardanuç Konaklı Köyü’nde 20.05.1959 tarihine doğdum, 3 kız 5 erkek kardeşin en küçüğüyüm. Ailemizde benim bir büyüğüm Fahrettin Sancar,Türkçe öğretmeni diğer kardeşlerim hepsi ilkokul mezunu. Çiftçilikle geçinirdik. Aynı zamanda hayvancılık yapardık. Ben yazları koyunlara çobanlık yapardım; kışları okullar açılınca okula devem ederdim. Lise bitinceye kadar bazen de köyümüz orman köyü olması nedeni ile ormanda çalışır; kerestelik tomruk yapardık. Bu işten para kazanır, ev ekonomisine katkı koyardım.

Yetiştiğiniz ortam, aldığınız eğitimler , yaşamınızı nasıl etkiledi? Bu etkilerin izlerini şimdilerde yine taşıyor musunuz? Etkisinde kaldığınız olayların olumlu ya da olumsuz yanları nelerdir?

Ben Artvin –Ardanuç   Konaklı  Köyü ilkokulu’nda okudum.  İlköğretim bitince Ardanuç Ortaokulu’na kayıt oldum. Bir odada  3 arkadaşla birlikte  yaşadık. Her şeyimizi  kendimiz yaptık. Bize bakan kimse yoktu ( Ana-Baba-kardeş gibi) hafta sonları köye giderdik .İki gün köyde yardım ederdik. Hafta başı olunca okula geldiğimizde  evde annemin pişirdiği köy ekmeklerinden bir fileye veya  bir bez torbaya  koyduğu ekmekleri yerdik.Yanında peyniri katık ederdik. bir haftayı  böyle geçirirdik. Yiyeceklerimiz bitince tekrar   köye gider;  yine getirirdik.  Yemeğimizi kendimiz yapardık. Ortaokul ve lise böyle bitti.

Evet, etkileri  çok oldu. Akşam eve gelip bir gün dahi olsa sıcak bir yemek yemedim ;bir tas sıcak çorba içip okula gidemedim. Yani beslenemedim ,kuru ekmek , beyaz peynir  ve Soğanla liseyi bitirdim.

Bu arada lisede okurken o dönemde sol sağ olaylar olurdu. Ben de kendimde sorumluluk hissederek  halktan yana  olan guruplarla hareket ettim. Fakat ortaokulda iken felsefenin temel ilkelerini okudum ve yine Darvin’in evrim teorisini okudum. bunun gibi sosyal içerikli kitapları lise bitinceye kadar arkadaşlardan alarak okudum. Paramız  olmadığı için kitap alamazdık. Arkadaşlardan temin ederdim.

Çileli bir yaşamınız  olmuş. Sizi yakından tanıyan biri olarak Genel İdarî Hizmetler kadrosundan emekli olduğunuzu biliyoruz. Bir memur , bir sayman olarak çalıştınız. Para işleri hep sıkıntılı işlerdir. Para işleriyle uğraşan biri olarak zorluklarla karşılaştınız mı?Güçlükleri nasıl aştınız?  Öğrenmek isteriz.

Şiire ortaokul döneminde başladım. Kendi çapımca sıkıla sıkıla yazıyordum .Öncelikle platonik çocuksu aşk şiirleri yazardım. Daha sonra sosyal içerikli ve gerçekten sevgiyi yakaladığım zaman evrensel sevgi üzerine yazmaya devam ettim . Edebiyata çok yakındım.  Edebiyatı tarihi coğrafyayı çok severdim ve özel olarak ilgilenirdim. .

Saymanlığınızın dışında başka uğraşlarınızın da olduğunu biliyoruz. Halk şiiri tarzında şiirler yazıyor; bağlama çalıyorsunuz. Şiir yazma isteği ve merakı ne zaman ve nasıl başladı? Okuyucularla paylaşır mısınız?

Ben 1981 döneminde lise mezunu olarak askere gittim 18 ay askerlik yaptım ve askerlik dönüşü Milli Eğitim Bakanlığına 1984 yılında açılan bir sınavla memur olarak başladım. O günden beri ara sıra şiir yazmaya devam ettim .Memurluğum süresinde ilk yıllarda fazla yazamadım. ilk görev yerim Karacabey Keşlik Köyü Orta Okuluna Memur olarak atandım. Asaletim onaylanınca  olunca Karacabey Endüstri  Meslek Lisesine tayin istedim ve atandım. Burada döner sermaye vardı. Saymanlık kadrosunu istediler ve geldi. Döner sermaye saymanı olarak çalıştım.

1986 yılında Bursa Halk Eğitim Merkezi Müdürlüğüne tayin istedim ve atandım. 3 yıl merkez müdürlüğünde görev yaptım. Bursa Büyükşehir olunca yeni ilçeler oluştu ve ben Yıldırım Halk Eğitim Merkezi ve akşam sanat okulu müdürlüğüne muhasebe memuru olarak atandım. Bu kurumda 17 sene çalıştım en son olarak Yıldırım ilçe Milli Eğitim Müdürlüğünden emekli oldum.

Bu süre içerisine  bir çok ödüller aldım. Hiçbir cezai işlemle, soruşturmayla karşılaşmadım. Çalıştığım bu süre içerisinde kurumun muhasebesinin yanında sosyal, kültürel faaliyetleri yapımında çalışmalarım oldu ve 2003 yılında valilik oluru ile bir şiir dinletisi hazırladım ve yaptım 2007 yılında 25 yıl üzerindenemekli oldum o andan itibaren Kestel Gölcük köyünde bir bahçe aldım. Orada meyvecilik yapıyorum. Aynı zamanda şiirlerimi yazıyor, halkın beğenisine sunuyorum. Şu ana kadar 400-500 şiirim olmuştur.  Bu şiirlerimi Bursa’nın yerel gazetesi A gazetede 2017/2018 yılında bir yıl boyunca şiir köşesinde yayınlandı.

Bu arada şu anki eşimle (Fatma Alagöz) tanıştım .O da Karacabey Devlet Hastanesine hemşire olarak atanmıştı. 1985 yılında evlendik. Şu an iki kızım var. birisi Almanca öğretmeni olarak görev yapıyor ve evli. Bir diğeri de Çanakkale’de psikolojik danışmanlık okudu ve bitirdi.

Şiirlerimde genellikle halk edebiyatı ozanları ve şairleri tarzında yazıyorum. Duyduğumu değil gördüğümü ve yaşadığımı çekinmeden yazıyorum ve yine bağlamayı iyi çalamıyorum fakat eserlerimin güftelerini yapıp ön bir çalışama olarak kendim bir çok şiirimi söylüyorum.

Şiirlerinizde kendinize özgü bir teknik, bir biçem(üslup) yarattınız. En gerçekçi olayları, toplumsal sorunları halk diliyle, halkın anlayabileceği biçimde anlatıyorsunuz .Şiirlerinizle insanları derin derin düşünmeye, yaşananları sorgulamaya yönlendiriyorsunuz. Bunun özel bir nedeni var mıdır?

Evet. Kendim duyduğumu yazmıyorum;gördüğümü ve yaşadığımı yazıyorum. Bu nedenle insanların yaşamlarındaki haksızlıkları, paylaşımdaki adaletsizliği ve yine hak ve hukuktaki  adaletsizliği ve eşitsizlikleri dile getiriyorum. Kendim de sorumluluk hissi duyuyorum. İnsanların daha rahat ve kardeşçe yaşamlarından başka bir derdim ve düşüncem olmadı ve olmayacaktır.

Şiirlerinizin bir özelliği de bir çok türü içinde barındırmasıdır. Biraz daha açayım: Halk şiirinin koşma nazım biçimiyle  koçaklama, taşlama, güzelleme ve gülmece biçimini yeğliyorsunuz. Kendinize özgü bir anlatım biçiminiz var. Böyle yazmanızın özel bir nedeni var mıdır? Merak ediyoruz.

Halk ozanı tarzında yazıyorum. Karacaoğlan gibi, Pir sultan gibi.  Aşık Mahzuni veya bir Neşet Ertaş gibi, sosyal içerikli  veya erişilemeyen aşk şiirleri yazıyorum .Onları çok daha gerçekçi buluyorum. Çalıp söylüyorum ve onların eserlerini okuyorum, kitaplarını  okuyorum  yaşantılarını araştırıyorum.

Yunus Emre gibi,

Huzurevinde yeni yıl kutlandı Huzurevinde yeni yıl kutlandı

Bir garip ölmüş diyeler

Soğuk su ile uyalar

Üç günden sonra duyalar

Söyle garip ben niceyim

Halkımla gerçekleri paylaşmayı kendime ilke edinmişim

Şiirlerinizi beğeni ile ve zevkle okuyorum. Yalın bir diliniz ve akıcı bir anlatımınız var. Bunun bir nedeni ya da bana ilginç gelen yanı güncel konuları işlemenizin yanında yerel sözcükleri kullanmanız. Yerel sözcükler, şiirlerinize farklı bir tat, farklı bir güzellik katıyor. Yetiştiğiniz ortamların etkisinden çıkamadığınız anlamını mı taşıyor bu sözcükler?

Öz Türkçemizin en güzel dil olduğuna inanıyorum. Arapça ve Farşça kelimeleri kullanmaktan kaçınıyorum. Birilerininegemenliği altında yaşamayı hiç doğru bulmuyorum ve kabullenemiyorum. Kendi kültürümüzü  yaşamak ve yaşatmak istiyorum.   Ve böylece insanların daha iyi anlayacağına inanıyorum.  ‘’Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir ‘’diyen Mustafa kemal Atatürklün sözünün doğruluğuna çok inanıyorum.

İyi bir gözlemcisiniz. Hiçbir detayı kaçırmıyorsunuz. En ince ayrıntısına dek her şeyi belleğinize kazıyorsunuz. Özellikle doğaya karşı özel bir ilginiz ve sevginiz var.Şiirlerinizde doğayı ve doğal güzellikleri yandırıyorsunuz. Bunun için kutlarım sizi. Doğaya olandüşkünlüğünüz nereden geliyor?

Evet doğayı seviyorum. Çünkü insanlara tanrı tarafından verilmiş bir lütuftur .Onu çok iyi korumamız ve kollamamız gerektiğine inanıyorum. Doğadaki bütün çiçekler, ağaçlar, kuşlar, tüm canlılar sadece herkes kendi görevini yapıyor. Hiçbir art niyet olmadan .O yüzden doğayı seviyorum onu kendime rehber ediniyorum  Şiirlerimde onların yalın ve sadeliklerini işliyorum. Dünyadaki i tüm nsanlara ibret oldun diye  onları örnek veriyorum ve kendi özel yaşantımda  da onların zararsız olduklarını bildiğim için. Onlarla beraber yaşamayı tercih edip bir köy kenarında beraber yaşıyorum. Onlarla konuşuyor, onlar için şiirler yazıyorum.

Toplumcu ve halktan yana birisiniz. Halkın refahı ve mutluluğu için de yoğun çabalar içindesiniz. Bunun için sorumluluk alıyor; Siyasi partide , Sivil Toplum Kuruluşlarında görev alıyor, hiç bir görevden kaçınmıyorsunuz. Bunu nasıl açıklarsınız? Bir aydın sorumluluğu mu yoksa kişisel bir özellik mi?

2007 yılında emekli olduğumda kendimi ifade edebileceğim bir siyasi partide görev yapmak istedim ve CHP’ye girdim.  Orada 2 dönem yönetici olarak çalıştım. Kısa bir süre ilçe başkanlığı görevini yürüttüm. Halk Eğitimi Merkezinde çalışırken Eğitim Sen delegesi görevini yürütüm. Aynı zamanda hemşeri derneklerinde üye oldum ve yönetim kurumlarında görev yapım. Halkla beraber olmayı seviyorum ve toplumsal bir sorumluluk duyuyorum.

Bir memur , bir şair, bir bağlama üstadı ve sorumlu bir aydın olarak okurlara ne söylemek istersiniz? Vermek istediğiniz bir mesaj var mıdır? Son sözünüz ne olabilir?

Bütün okurlarıma çok kitap okumalarını,araştırmacı olmalarını, üretime katkı koymalarını, hurafe fikir ve düşüncelere kapılmamalarını tarikat, cemaat gibi bağnaz, çağdışı olan din bezirganlarından uzak durmalarını, 'TC’yi sevmelerini,ulusumuzun kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün ilkeleri doğrultusunda devam etmelerini, müziği sevmelerini, müzik dinlemelerini, bir müzik aleti çalmalarını öneririm.

Halk ozanı dostumla yaptığımız bu güzel söyleşiyi burada noktalıyorum. Bize zaman ayırdığınız, sorularımızı içtenlikle yanıtladığınız için sonsuz teşekkürlerimi sunarım.​