Güleç, Bab-ı Ali’nin nasıl gün geçtikçe eski atmosferinden kopartılıp turistlik bir yer haline geldiğinin de şahidi. Aynı zamanda 50 sene içerisinde kapanan gazeteler ve yayınevlerinin hepsini adı gibi biliyor. Yıllarca, çuval çuval kitapları matbaalardan yayınevlerine sırtında taşıyan, hafta sonları ise matbaalarda kurşun harfleri eriterek ikinci bir iş yapan Güleç, Bab-ı Ali’yi avucunun içi gibi tarif ediyor.

Staj ve Çıraklar Sigortası Mağdurları Murat Kurum’la buluştu Staj ve Çıraklar Sigortası Mağdurları Murat Kurum’la buluştu

ESKİDEN HERKES BİRBİRİNİ TANIYORDU

Bab-ı Ali’de geçen yıllarını “Bab-ı Ali’de Gün Batımı” kitabında da anlatan Güleç, Yeni Dünya Vakfı’nda gerçekleşen Bab-ı Ali Enderun Sohbetleri’nin konuğuydu. İlk işinin Tarık Yayınları’ndan Cemal Kutay’ın kitaplarını taşımak olduğunu söyleyen 75 yaşındaki Güleç, yayıncılık dünyasının yaşadığı dönüşümün de canlı şahidi: “Önceden herkes birbirini tanırdı. Sokakta otururken yazarlar, gazeteciler, bize selam vermeden geçmezdi. Bizimle ilgilenir ayaküstü de olsa mutlaka sohbet ederlerdi. Sonra internet çıktı. Gazeteler buradan taşındı. Her şey değişti.”

“RIFAT ILGAZ İYİ ARKADAŞIMDI”

Türk edebiyatının önemli isimlerinden Rıfat Ilgaz ile iki iyi arkadaş olduklarını belirten Güleç, onunla çalıştığı yılları da anlattı: “Rıfat abi bana 'müdürüm' derdi. Çevresindeki insanlara tanıtırken de öyle derdi. İki yıl Rıfat Ilgaz’ın hamallığını ve özel işlerini yaptım. Yazdığı yazıları benimle gönderir dizdirirdi matbaada. Hababam Sınıfı'nı İhsan Manavoğlu basardı, 'Ak Kitabevi’nden çıkıyordu kitapları. Bazı sıkıntılardan sonra buradan kitaplarını alıp yayınevini kurdu, adını da Çınar Yayınları koydu. Ben de yayınevi amblemi için fikrimi söylemiştim. Çok beğenmişti. Kibar, beyefendi biriydi” (yenisafak.com)