Muhterem Müslümanlar! Okuduğum ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: “Bu Kur’an, âyetlerini düşünsünler ve akıl sahipleri öğüt alsınlar diye sana indirdiğimiz mübarek bir kitaptır.”1 Okuduğum hadis-i şerifte ise Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) bizlere şu hatırlatmada bulunmaktadır: “Hiçbir baba, çocuğuna güzel ahlaktan daha kıymetli bir miras bırakmamıştır.”2
Aziz Müminler!
Her çocuk, Allah’a inanma, O’nu sevme, O’na bağlanma duygusuna sahip bir şekilde dünyaya gelir. İnsanın fıtratında yani yaratılışının özünde iyiye yönelme, güzeli tercih etme ve doğruyu arama eğilimi vardır. Çocukluktan itibaren yüreğimizdeki pusula, hakkı ve hakikati göstermektedir. Ama büyüdükçe anne babasının ve çevresindekilerin etkisiyle her çocuğun yolu farklılaşır, inancı şekillenir ve ahlakı değişir.
Kıymetli Müslümanlar!
Allah’ın bizlere lütfettiği en değerli nimet ve emanetlerden biri de yavrularımızdır. Sevgili Peygamberimiz bizi bu nimetin kıymetini bilmeye ve bu nadide emanete sahip çıkmaya davet eder. Anne-baba ve evlat arasında hassas bir hak ve sorumluluk dengesi vardır. Çocuklarımızın üzerimizdeki en büyük hakkı ise, fıtratlarının saf ve temiz halini koruyarak onları her türlü kötülükten muhafaza etmemizdir.
Değerli Müminler!
Ailemizin gözbebeği, geleceğimizin umudu olan yavrularımızın maddi ihtiyaçlarını olduğu kadar manevi ihtiyaçlarını da karşılamakla mükellefiz. Çocuklarımıza Rabbimizi ve Peygamberimizi tanıtmak, ibadet alışkanlığı kazandırmak, güzel ahlak aşılamak bizim asli vazifemizdir. Onların masum yüreklerini, berrak zihinlerini ilimle, hikmetle, edeple donatalım. Her türlü sapkın düşünceden, ahlaka aykırı davranıştan, hurafe ve bidattan onları uzak tutalım. Elinde Kur’an, göğsünde iman ile hayatına yön veren samimi müminler yetiştirmek için emek verelim. Unutmayalım ki, Allah’ın Kitabı’na aşina olan, Allah’ın Resûlü’nü örnek alan, vatanına ve milletine vefa ile bağlanan güzel bir nesil bırakmak hepimizin vazgeçilmez sorumluluğudur.
Aziz Müslümanlar!
Kur’an-ı Kerim’i güzel okumak, en doğru biçimde anlamak ve hayatın her anında yaşamak mümin olmanın şiarıdır. Çocuklarımızı küçük yaştan itibaren Kur’an tilavetiyle ve Kur’an’ın temel değerleriyle tanıştırırsak, bu gayeye erişmeleri kolaylaşacaktır. Çocuk ruhu, Kur’an’ın sıcak ve samimi çağrısına, manevi sofrasına hepimizden daha yakındır. Yüce dinimizi öğrenmenin, namaz ve oruç gibi ibadetleri alışkanlık haline getirmenin, dürüstlük ve şefkat gibi erdemleri benimsemenin en güzel çağı çocukluktur. Yavrularımıza Kur’an sevgisi aşılamak ve Kur’an’ın aydınlığında devam edecek bir ömrün ilk adımlarını atmak istiyorsak, okulların eğitime ara verdiği yaz tatili bunun için eşsiz bir fırsattır.
Muhterem Müminler!
Teknolojinin cazibesine kolayca kapılan çocuklarımız, bilgisayar ve telefon ekranlarının önünde günlerini heba etmesin istiyoruz. O halde yavrularımızı bağımlılıktan kurtarıp akıl ve beden sağlıklarını güçlendirecek imkânlar oluşturmak bize düşmektedir. Çocuklarımızın gönül dünyalarını geliştirecek, hayal ve ideallerini zenginleştirecek en güzel vesilelerden biri önümüzde durmaktadır. 17 Haziran Pazartesi günü tüm camilerimizde ve Kur’an kurslarımızda yaz kursları başlayacaktır. “Camiler Çocuk Dolsun, Ahlakı Kur’an Olsun” ilkesiyle camilerimiz çiçek açacak, kurslarımız yavrularımızla şenlenecektir. İman, ibadet ve ahlaka dair derslerin yanı sıra sosyal ve kültürel etkinliklerle çocuklarımız bir yandan öğrenirken bir yandan eğlenecektir. Sevgili Peygamberimizin ifadesiyle, çocuklarımıza “en değerli miras” olarak güzel bir terbiye bırakmak için cami ve Kur’an kurslarımıza müracaatınızı bekliyoruz. Çocuklarımıza kucak açıyor, hepsi için Cenâb-ı Hak’tan başarılı, hayırlı, mutlu ve sağlıklı bir gelecek niyaz ediyoruz.
1 Sâd, 38/29.
2 Tirmizî, Birr, 33; İbn Hanbel, IV, 77.
Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü

Kestane keyfiniz yeni yılda zehir olmasın Kestane keyfiniz yeni yılda zehir olmasın

BURSA'DE ELMAS İSTANBUL'DA TAC OLDU

Aziz Mahmud Hüdayi…

İslamiyet’e hizmet nazarıyla bakılırsa Bursa’da doğdu. Kömürken elmas oldu Bursa’da; İstanbul’a tâc oldu…
Menkıbelerini bilir çoğu kimse ama öyle özellikle hocasına intisabı öylesine tesirli ki, tekrar etmeden olmaz.
Bursa kâdısı olarak vazîfeye başlıyan Mahmûd Hüdâyî hazretleri, kâdılığı esnâsında bir gece rüyâsında Cehennem'i ve Cehennem'in ateşinde tanıdığı bâzı kimselerin yandığını gördü. Bu korkunç rüyânın verdiği dehşet ve üzüntü içindeki günlerde Bursa kâdılığını bıraktı ki, hâdise şöyle idi: Kadılığını yaptığı bir davada, erenlerden Eskici Mehmet Dede’nin kerametiyle hacca giden bir adamın hâlini öğrendi. Bu olağanüstü hadisenin etkisinden günlerce kurtulamadı. Nihâyet Eskici Mehmed Dede'nin yanına gidip; "Beni talebeliğe kabûl buyurmanız için gelmiştim." dedi. O da; "Nasîbiniz bizden değil, Üftâde'dendir. Onun huzûruna giderek mürâcaatınızı bildirin." dedi. Kâdı evine gitti. Hizmetçisine atının hazırlanmasını emretti. Kendisi de sırmalı kaftanını, sarığını giyerek hazırlanan atına bindi. Yanına seyisini de alıp, Üftâde hazretlerinin dergâhına gitmek üzere yola çıktı. Bugünkü Molla Fenârî Câmiinin doğu tarafındaki sokağa geldiğinde, atının ayaklarının bileklerine kadar kayalara saplandığını gördü. Bütün uğraşmalarına rağmen bir adım ileri süremedi. (Bu kayanın üç kuzular semtinde olduğu da söylenmektedir.) Çâresiz, atından indi. Sırmalı kaftanıyla Üftâde Dergâhına doğru yürüdü. Kâdı, dergâha vardığında, bahçede yamalı elbiseler içinde bahçeyi çapalayan bir zât gördü. Ona hitâben; "Ben Bursa Kâdısı Mahmûd'um. Şeyh Üftâde'yi görmek istiyorum. Çabuk geldiğimi haber ver." dedi. Kâdının hizmetçi zannettiği Şeyh Üftâde hazretleri dinledi dinledi, sonra hafifçe doğrularak: "Yazıklar olsun ey Kâdı Efendi! Herhâlde yanlış yere geldiniz. Burası yokluk kapısıdır ve biz bu kapının kuluyuz. Hâlbuki sen varlık sâhibisin. Bu hâlde ikimizin bir araya gelmesi mümkün mü? Senin ilmin, malın, mülkün, şânın ve mâmûr bir dünyân var. Bizim gibi kulların Allahüteâlâdan başka kimsesi yoktur. Atın bile gelmek istemeyip ayakları kayalara saplanmadı mı?" buyurdu. Bu sözler ve yaptığı hatâAzîzMahmûdHüdâyî'ye çok tesir etti. Gözlerinden iki sıra yaş döküldüğü hâlde; "Efendim! Her şeyimi mübârek kapınızın eşiğinde terk eyledim. Dileğim talebeniz olabilmek ve hizmetinizi görmekle şereflenmektir. Her ne emrederseniz yapmaya hazırım." dedi. Bu samîmîifâde üzerine Üftâde hazretleri tânetâne buyurdu ki:
"Ey Bursa kâdısı! Kâdılığı bırakacak, bu sırmalı kaftanınla Bursa sokaklarında ciğer satacaksın. Her gün de dergâha üç ciğer getireceksin!" Her şeyi bırakacağına, her emri yerine getireceğine söz veren MahmûdHüdâyî derhal kâdılığı bırakıp ciğer satmaya başladı. Sırtında sırmalı kaftanı olduğu halde, ciğerleri, Bursa sokaklarında, "Ciğerci! Ciğerciiii!" diye diye bağırarak satıyordu. Bursalıların hayret dolu bakışlarına, kadınların ve çocukların alay etmelerine hiç aldırmıyordu. Onu görenler; "Bursa kâdısıAzîzMahmûdHüdâyî aklını oynatmış, tımarhânelik olmuş." diyorlardı. Bu şekilde, nefsini kırıp, rûhunu yükseltmek için her türlü alaya alınmaya katlanıyordu. Her akşam dergâha geldiğinde hocası ona; "Bugün ne yaptın? Ciğerleri satabildin mi?" diye soruyor, o da, başından geçenleri anlatıyordu.

BİR SORU BİR CEVAP

Yemin ne demektir, dinî hükmü nedir?

Sözlükte “kuvvet, sağ el” gibi anlamlara gelen yemin, dinî bir kavram olarak bir kimsenin Allah’ın ismini veya bir sıfatını zikrederek sözünü kuvvetlendirmesi demektir. Mesela “Vallahi (Allah’a yemin ederim ki) şu işi yapmam”, “Billahi (Allah’a yemin ederim ki) şu yere gitmeyeceğim” şeklindeki beyanlar böyledir.

Yemin etmek aslında mubah bir davranış olmakla birlikte, gereksiz yere yemin etmek ve onu alışkanlık hâline getirmek doğru değildir.
Yerine getirilmesi mümkün ve mubah olan bir şeyi, ileride yapacağına veya yapmayacağına yemin eden kişi, bu yeminini yerine getirmelidir (İbnÂbidîn, Reddü’l-muhtâr, V, 470-471).

Kur’an-ı Kerim’de, verilen sözün yerine getirilmesi hakkında “Yeminlerinizi koruyunuz (yerine getiriniz)” (Mâide, 5/89),“Allah adına yaptığınız ahitleri yerine getirin. Allah’ı kefil tutarak kuvvetlendirdikten sonra yeminlerinizi bozmayın. Şüphesiz ki Allah, yaptıklarınızı bilir.” (Nahl, 16/91) buyurulur. Bu itibarla bir müslümanın yemin etmemesi, yemin etmişse bu, verdiği söze Allah’ı şahit tutmak demek olduğundan mutlaka yeminine bağlı kalması gerekir.

Günün Ayeti

Bu Kur’an, Allah’tan başkası tarafından ortaya konacak bir (söz) değildir. Ancak kendinden önceki (vahyin) doğrulanması ve Kitab’ın açıklanmasıdır. Onda hiçbir şüphe yoktur ve âlemlerin Rabb’inden gelmiştir. Yûnus, 10/37)

Günün Hadisi

Kim ‘Allah’tan başka ilâh yoktur’ der ve Allah’tan başka ibadet edilenleri inkâr ederse, o kimsenin malı ve kanı haram olur. Gizli hallerinin hesabı ise Allah’a âittir.

Günün Duası

Allahım sen affedicisin, cömertsin, affetmeyi seversin, beni de affet.