Semih ŞAHİN

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal, gazetemizi ziyaretinde gündeme ilişkin konuları değerlendirdi. Türk bakanların Almanya ve Hollanda’da maruz kaldığı diplomatik skandalları kınayarak sözlerine başlayan CHP Milletvekili Sarıbal, bu çirkin davranışların Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı yapılmış bir terbiyesizlik olduğunu belirterek, anamuhalefet olarak bu konuda atacakları adımlarda iktidara destek vermeye hazır olduklarını kaydetti. Sarıbal, sıra yeni anayasa çalışmalarına geldiğinde ise hükümeti topa tuttu. Yeni anayasanın kişiye endeksli bir sistem getirdiğini ileri süren Sarıbal, CHP’nin buna karşı olduğunu söyledi. Kişilerin gelip geçici olduğu, ülkeyi kurumların yönettiği bir sistemi savunan Sarıbal, AK Parti milletvekillerinin bile bu konudan rahatsız olduğunu iddia etti.

AK PARTİLİLER DE RAHATSIZ

Getirilecek olan sistemde cumhurbaşkanının hak ve yetkilerinden bahseden Milletvekili Sarıbal, “Siyasal partiler kanununu değiştirmiyorsun. Barajı düşürmüyorsun, milletvekili seçilme modelini yasallaştırmıyorsun ama buraya getirip, 18 yaşı koyuyorsun. Böyle bir şey olmaz. Milletvekillerinin yüzde yüzünü, sen seçersen o halkın meclisi değil başka birilerinin meclisi oluyor. AK Parti milletvekillerinin birçoğu vicdanen rahatsız. Evetçilerin hepsi rahatsız. Çünkü böyle bir model, dünyanın hiçbir literatüründe yok. Cumhurbaşkanlığı hükümet modeli diye bir şey var mı dünyada? Başkanın parlamentoyu feshettiği bir düzen var mı? Gerekçe bile yok. Mesela diyor ki, Cumhurbaşkanı parlamentoyu feshedebilir. Seçime gidiyor ama olağanüstü hal kararı alıyor. Olağanüstü hal ile seçime götürebiliyorlar. Elinde o kadar çok malzeme var ki istediğini yapabiliyor. Dünyanın hiçbir yerinde, parlamentoyu feshedebilen bir cumhurbaşkanlığı modeli yok. Bir taraftan da diyorlar ki meclis de cumhurbaşkanını görevden alabilir. 260 milletvekilinin oyunu almanız gerekir ki cumhurbaşkanını siz görevden alabilesiniz ya da dur diyebilesiniz. Meclis araştırması açabilmeniz için denetleyebilmeniz için sadece elinizde meclis araştırma açma olanağı var. 300 imzayla meclise götürürsünüz, 360 ile görüşmeye açabiliyorsunuz, 400 ile de yüce divana gönderebiliyorsunuz. Böyle bir şey mümkün mü bu dünyada” dedi.

KHK’larla ülke yönetilebilecek

Yapılacak olan düzenlemeyle cumhurbaşkanının hiçbir şeye ihtiyaç duymadan meclisi yok sayıp KHK’larla ülkeyi yönetebileceğini dile getiren Orhan Sarıbal, “Meclisin yasayı yapıp, cumhurbaşkanına gönderdiğini varsayalım. Cumhurbaşkanı, onu istediği kadar elinde tutabilir. Ondan önce onaylayıp onaylamamak açısından 15 günlük süresi vardı. Şimdi cumhurbaşkanı istediği kadar onu elinde tutabilir. Belli bir süre yok. Cumhurbaşkanı veto edip geri gönderdiği zaman  aynısını oya sunup atılan salt çoğunluğun bir fazlasıyla kabul ediyor. Vetoyu devre dışı bırakıyor. Cumhurbaşkanını devre dışı bırakıp meclis iradesi cumhurbaşkanı iradesinin üstünde olarak rahat bir şekilde yürüyordu. Cumhurbaşkanından veto olarak parlamentoya gelmiş bir yasayı meclisten en az 260 oyla geçirebiliyorsunuz. 260 oyun altında oy olduğunda o yasayı yürürlüğe koyamıyorsunuz. O yasayı veto etmiş oluyor ve yasayı tekrar çıkaramıyorsunuz. Cumhurbaşkanı, dışarıdan, kabinesini kurup, biraz önce bahsettiğimiz kanun hükmünde kararnameler, savaşa asker göndermeler olsun, bütçeyi meclise göndermeler, işte bütün bunlar tam da burada kritik bir nokta taşıyor. O zaman hiç meclise uğramadan meclisi dinlemeden meclise hiçbir ihtiyaç olmadan KHK'larla cumhurbaşkanı kararnameleriyle bir ülke yönetilecek” ifadelerini kullandı.

Amerika FETÖ’yü veriyor ama…

FETÖ’ye karşı yürütülen operasyonları da değerlendiren CHP’li Sarıbal, “Biz ülkeyi bir sistemin ve kurumların yönetmesini isteriz. Şirketlerin ve insanların yönetmesini değil. Amerika’da da aynı sistem var ama devlet başkanları semboldür. Amerikan Temsilciler Meclisi, Amerikan Senatosu, Amerikan yargısı. Amerika bugün birçok demokratik ülkeden çok daha net kuvvetler ayrılığı olan bir ülkedir. Hükümet FETÖ'yü terör örgütü ilan etti. Yaptığı darbe girişiminden dolayı Türkiye'ye iade edilmesini istedi. Yapılan bu isteğe karşı Türkiye'den belgeler istendi. ‘Amerikan mahkemeleri terör örgütü olduğuna yönelik karar verirlerse biz Fethullah Gülen’i iade ederiz’ dediler. Amerika’nın verdiği net cevap üzerine hükümetin attığı adımların kontrol edilmesi gerekir” dedi.

2010 REFERANDUMU OLMASAYDI DARBE GİRİŞİMİ DE OLMAZDI

Sarıbal, 2010 yılında yapılan referandum sürecine de değindi. Yapılan referandumdan sonra FETÖ’nün yaptığı darbe girişimine zemin hazırlandığını ileri süren Orhan Sarıbal, şunları söyledi: “Şimdi Anayasa Mahkemesinin yapısını, seçilen cumhurbaşkanı ve parlamento belirleyecek. Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu’nun hemen hemen hepsini belirleyecek. Geriye ne kalıyor? 2010 yılı referandumunda eğer topluma doğru bilgi verilseydi, bütün detaylar ortaya konulsaydı o günkü Anayasa Mahkemesinin yapısı, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun yapısının tümü değiştirilmeseydi, 2010'da referandum olmasaydı, bu hakimler bu savcılar göreve gelmeseydi, 15 Temmuz darbesi olur muydu? Demek ki her referandum veya halkın her verdiği karar doğru sonuçlar üretmiyor ama o doğru sonuçlar üretmemesinin sebebi de bugün olduğu gibi halka bu maddelerin tek tek açıklanmamasıdır.”

İktidar herkesin kendisi gibi olmasını istiyor

‘Evet’ cephesinin ‘Amerika’da da başkanlık var’ diyerek bu durumu başarı öyküsü gibi anlatmasını eleştiren Orhan Sarıbal, bunun doğru bir tutum olmadığını öne sürdü. Yapılan bu sistem değişikliğinin kişiye endekslenmemesi gerektiğini, kişilerin gelip geçici olduğunu fakat sistemin kalıcı olduğunu ifade eden Sarıbal, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Kim, nasıl, ne, demeden, kişiye endekslemeden, adının soyadının hiçbir önemi olmadan biz başkanlık sistemi denen, bir kişinin istediğini yapacağı bir modeli kesinlikle kabul etmiyoruz. Bir grup ‘hayır’ karşıtları, Amerika’da da başkanlık var diyerek bunu bir başarı öyküsü gibi göstermeye çalışıyorlar. Elbette itiraz ediyoruz çünkü Amerika, sadece kendine Müslüman. Biz kurumların birbirini denetlediği kişilerin geçici olduğunu fakat kurumların ve sistemin kalıcı olduğunu düşünenlerdeniz. O yüzden bugün başkanlık sistemi, getirilen hükümet sistemi ne kadar doğru adamın eline geçerse geçsin hiçbir kişiyi kalıcı ve sonsuza dek yaşamayacaktır. Bu bir sistem değişikliğidir. Uzun sürede karşımıza ne zaman hangi anlayıştan birinin çıkacağı belli değildir.”

ERROĞAN TÜRKİYE’Yİ UNUTTU

Recep Tayyip Erdoğan’ın kendisine yüklenen misyonu içselleştirdiğini ve Türkiye’yi unuttuğunu iddia eden Sarıbal, "Kendi kendine hayale kapılarak dünyayı dizayn edebileceği bir noktada gördü. Bizim başka hayallere ihtiyacımız var. Parlamenter sisteme sonuna kadar evet ama kuvvetler ayrılığı dediğimiz yargı, yasama, yürütmenin birbirinden bağımsız, birbirini denetleyen bir mekanizmanın yürümesi lazım. İktidar partisi herkesin kendisi gibi olmasını istiyor. Yaşayış biçimi olarak, yaşam biçimi olarak, kurallar olarak, ekonomi olarak, büyük bir hırs peşinde. Kendileri geçmişte bundan şikayet ediyordu. Bunları yaşayan birinin gelip ‘Top bende, siz benim gibi olacaksınız’ demesi yanlıştır” ifadelerini kullandı.

Hollanda’da yaşanan ucuz kabadayılık

Hollanda’da yaşananları değerlendiren CHP Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal, şunları söyledi: “Hollanda’da 2 temel mesele var. Hollanda zaten seçim arifesinde. Seçim dönemine gittiği için toplumda ırkçı söylemlerin yükselmemesi, siyasetin farklı alanlara kaçmaması için Hollanda seçimine etki edeceğinden dolayı bu sokak mitinglerinin 1 hafta sonra yapılması söylendi. 2008 yılında iktidarın yapmış olduğu yasal bir genelge var. Oradaki maddelerden birinde de yurtdışında açık hava siyasi propaganda çalışması yapılamaz diye bir madde yer alıyor. Bizler yine de buna itiraz ediyoruz. Ne olursa olsun bir ülkenin Dışişleri Bakanı ülkene gelmiş. O kabul edilmeli, oturup konuşulmalı. Ama yine de bu bir şovdur. Bazı oyları yönlendirmeye, toparlamaya yönelik ucuz kabadayılıktır. Ama biz bütün bu olanlara rağmen Dışişleri Bakanımızın ülkeye alınmaması ve böyle bir refleks gösterilmesini ülkeye yapılmış olarak kabul ettik ve o yüzden de CHP olarak oradaki faaliyetlerimizi yapmama kararı aldık.”

Parti meselesi değil kişisel mesele hiç değil

“Biz referandum süreci başladığından itibaren halka şunu anlatmaya çalıştık. Bu mesele parti meselesi değil, bu mesele Kılıçdaroğlu, Erdoğan, Bahçeli meselesi değil, 80 milyonluk bir ülkenin her türlü yaşamını etkileyecek, geleceğe dair ciddi bir değişikliktir” diyen Sarıbal, şöyle devam etti: “Anayasa görüşmeleri sırasında bizlere öneri getirmemizi söylediler. Bir öneriyi demokratik koşullar olan bir alanda getirirsiniz. Ama öyle olmadı. Ortada bir cinayet var. Cinayeti hangi yöntemle yapmaları gerektiği ile ilgili bizden öneri bekliyorlar. Bu büyük bir suçtur. Biz, göz göre göre işlenen bu suça ortak olamayız. Hiçbir öneri getirmeyeceğiz. Öneri getirmek demek suça ortak olmak demektir. Siyasi iktidar ısrarla ‘Hayır’ diyenler terör örgütüdür diyor. ‘Hayır’ diyenler 15 Temmuz’da silah sıkanlardır diyor. Bunun bir tek açıklaması var, bu bir hastalık halidir. Bu bir sorundur. Bu artık benliğini, kimliğini, ahlakını, insanlığını yavaş yavaş yitirme halidir. Bugün FETÖ terör örgütü varsa, o terör örgütü bunu bizim başımıza bıraktıysa siyasal iktidarın dönüp kendine bakması lazım. Şu an anayasa koşulları yapma imkanı yok. Olağan üstü koşullarda, KHK’larla yönetilen bir ülkede, gerilimin, ayrışmanın, ötekileştirmenin, terörün, dış ilişkilerin, ekonominin darmadağın olduğu bir dönemde anayasa değişikliği yapılabilir mi?”