Ahmet KUNDAKÇI-Hasan Alp ÖZBEN

Önceki gün Gemlik’teki evinde buluşmak üzere sözleştik. Sorularımızdan biri de tabi ki kanser tedavisi gören oğlu Harun Kolçak’ın durumu olmuştu. ‘Hiç de iyi değil’ demişti. Bursaların duasını bekleriz” temennisinde bulunmuştu. İşte yıllar önce eşini, dün de Harun Kolçak’ı kaybeden Eşref Kolçak’ın röportajını yayınlamak maalesef oğlunu toprağa verdiği güne denk geldi. İnsan, hayat, kader üçgeni dedikleri böyle bir şey olsa gerek.

GENÇLİK SİZİ NASIL TANISIN

Öncelikle Yeşilçam’da efsane olmuş isimlerden, yüzlerce filmde oynamış sanatçı olarak yeni nesil gençliğe kendisini anlatmasını istedik Eşref Kolçak’tan: “90’lı yıllardan sonra bizim jenerasyondan kimseye iş vermiyorlar. Seyircilerden işittiğim laf şu bir iki tanesine “bize iş vermiyorlar” dedim “Eşref ağabey dalga geçme ya” dedi çok büyük ayıp! Türkiye de bugün sinema varsa bizim jenerasyon sevdirdi insanlarımıza. Sinemamız 102-103 yaşında. Dünyanın bütün sinemaları Türkiye’de oynamıştır. Ama ne yazık ki o sinemanın içinde biz 50’li yıllardan sonra seyircimize Türk sinemasını sevdirdik. Şu anda hayatta üç beş kişi kaldık sinemayı sevdirenlerin içinde işte Fikret Hakan’ı da kaybettik en son.

BEŞ NUMARA LAMBA İLE BÜYÜDÜK

 Nasıl bir ailede büyüdünüz bize çocukluğunuzdan bahseder misiniz?

Çocukluğumuz Erzurum’un İspir kazasının Çan köyünde geçti. Biz beş numara lamba ile büyüdük. Elektrik yoktu, okul da yoktu benim köyümde. Kasabaya üç kilometre uzaklıktaydı okul. Orada okuduk üçüncü sınıfa kadar. Üçüncü sınıftan sonra Erzurum’a göç ettik. Erzurum’da ilkokulu bitirdim ama yine söylüyorum. Erzurum’da iken bile gece saat 1’e kadar elektrik vardı. Biz öyle yetiştik.

GENÇLER ÇÜRÜTÜYORLAR KENDİLERİNİ

Şunu özellikle söylüyorum, günümüzde gençler resmen çürütüyorlar kendilerini. En büyük örneği benim oğlum sabahtan akşama kadar bilgisayar başındaydı. O elektrik mahvediyor gençleri. Bugün tıbben kabul ediyorlar, televizyona 70cm’den fazla yaklaşmayın diye. Bütün gün orada oturursanız ne hale gelirsiniz. Ben üzülüyorum gençlere bunu empoze etmeye çalışıyorum ama "bırak ya ihtiyar laf ediyor" diye dalga geçiyorlar dikkat ediniz yine söylüyorum yurdumuzda bizim gençliğimizde çocukluğumuzda bir sıtma hastalığı birde verem vardı günümüze kanserden millet dökülüyor Fikret de Allah rahmet eylesin akciğer kanserinden gitti.

Oğlunuzun durumu nasıl?

İyi değil. 11 ameliyat, doku nakli, kalın bağırsak tamamen iflas etmiş durumda, hep dedim ya o elektrik (radyasyon) çürütmüş oğlanı. Şimdi mümkün olduğu kadar oğlumun iyileşmesi için dua ediyorum. (İşte maalesef sorumuza böyle cevap almıştık birkaç önce. Harun Kolçak’ı kaybettik ülke olarak. Eşref Kolçak’a da başsağlığı ve sabırlar diliyoruz)

KADERİN ÖNÜNE GEÇİLMEZ

Bildiğimiz kadarıyla 1944 yılında Atilla revü operetinde tiyatroya başladınız. Tiyatroya başlama serüvenini bizimle paylaşır mısınız?

Yurdumuza çok güzel eğitim ve kültür merkezlerimiz vardı. Halk evleri… İnanın her çeşit en klasiklerinden tutun en modernlerine kadar eğitim kitapları vardı. Halk evlerinde. Arkadaşlar arasında tiyatro yapardık, mahallelimize büyüklerimize yapardık parayla falan değil…

Bir arkadaşım dedi ki “Ya Eşref, Atilla revü operetine elemanlar arıyor” dedi. “

öldürürler bizi” dedim.

Nitekim çok büyük ayıp, sahneye çıkmak oynamak, “kaderin önüne geçilmez” diye bir laf vardır. Enteresandır ki beni oraya çağıran arkadaşımı değil de beni kabul ettiler hala burnum sızlar. Ve bir profesyonel olarak 1944’te sahneye çıktık o gün bugündür devam ediyoruz.

SEYİRCİYE DEĞER VERMİYORLAR

Yeşilçam oyuncularına yapılan bir vefasızlıktan sizce bahsedebilir miyiz? Size de bir vefasızlık yapıldığını düşünüyor musunuz?

Günümüz yapımcılarında her şeyden önce yalnız genç oyuncularla çalışacağız algısı var bu durum her şey den önce milletimize ayıp. Yok, böle bir saçmalık. Bizim milletimiz kendinden bir parça görmezse zevk almaz. Yeniler için söylüyorum. Seyircilerimize katiyen değer vermiyorlar. İçlerinde iyi oynayanlar var. Sete en bir buçuk iki saat geç gelip ne selam var ne sabah “Benim işim ne zaman biter” ve hemen bütün işler bir tarafa bırakılıyor. Ondan sonra biz gecenin 3’üne kadar sette kalıyoruz, mırın kırın edince kabahatli oluyoruz. Bizim zamanımız da 11 kişilik minibüse 20 kişi dolardık oyuncusu kameramanı figüranı hep birlikte neşeli bir şekilde gider gelirdik.

En çok hangi yönetmenle çalıştınız?

Ben en çok Semih Evin diye bir yönetmen var onla çalıştım. Atıf Yılmaz ile çalıştım. Osman Seden ile çalıştım ve onlarla çalıştığım her film süper oldu.

En son ‘Temel ile Dursun İstanbul’da’ adlı film de Keskin Eşref rolüyle seyircilerin karşısına çıktınız. Şu an rol almayı düşündüğünüz yeni bir proje var mı?

O hoş bir böyle komedimsi güzel bir çalışmaydı, devamı olacaktı ama ortam belli olmuyor şu an yapımcılar hep tereddüt halindeler dediğim gibi seyircimiz eskisi gibi her şeye evet demiyor. Bana proje gönderilirse ben muhakkak ki senaryoyu okuyacağım eğer içim evet derse oynayacağım yoksa üç kuruş 5 kuruş alacağım diye oynamam.

Şuan ki Türk sinema sektörü hakkında ne düşünüyorsunuz? Sinema sektöründe iz bırakacağını düşündüğünüz oyuncular var mı?

Sinemamız bitti desem yalan değil ama bu kafayla gidilirse sinemamız pek kolay kendine gelemez.

Dediğim gibi hanımlardan olsun erkeklerden olsun bir iki kişi rol yapmıyor oynuyor. Şunu da söyleyeyim verilen rolün büyük etkisi var. Bazı roller insanı zorlar o zaman oyundan çıkıyor.  Rol yapmaya başlıyor insan. Ama ben birçok yerde çalıştığım zaman bana en çok söylenen şuydu ”Eşref ağabey ne kadar rahatsın" yani rolü benimsemişim o yüzden rahatım. Ama o rol yapıyor yenilerden var, yok demiyorum isimde vermem. Vermeye lüzum yok ama ne yazık ki yenilerin % 90’ n da “Benim işim ne zaman biter” kafasıyla gelirse o adamdan hiçbir şey olmaz adam diyorum ama hanımlar da bunun içinde.

Takip ettiğiniz bir dizi, başarılı bulduğunuz bir sinema filmi var mı? Peki, bunların içinde yer almak istediğiniz kendinize yakın bir proje oldu mu?

Diriliş Ertuğrul çok güzel, hem oyuncu çok güzel oynuyor hem de hikâye güzel. Seyircinin isteklerini karşılıyor. Ben orada oynayamaz mıydım? Ama yok. Bir de TRT de “hangimiz sevmedik” diye bir dizi vardı bizim sinemamız, insanlarımız o. Onu büyük zevkle izliyorduk orada İlyas’ı oynayan Bülent süper. Öbür arkadaşlarda çok güzel oynuyorlar ama Bülent’in oyun tarzı çok başkaydı.

 

İSTANBUL ARTIK BİZİM JENERASYONUN

KABUL EDECEĞİ BİR İSTANBUL DEĞİL

Yaklaşık 35 yıldır Gemlik ve Kumla da ikamet etmektesiniz Neden Gemlik?

Şimdi bakın ben İstanbul’a 1941 yılında geldim ve İstanbul’un ben İstanbul olduğu zaman yaşadım şu an da benim yaşayacağım yer İstanbul değil. Oğluma bile hep söyledim. Ben İstanbul’a gelirsem ölürüm diye… İstanbul artık bizim jenerasyonun kabul edeceği bir İstanbul değil… Gemlik’e gelmemizin nedeni şu; “Rahmetli kayınvalide burada Küçükkumla’da yazlığı vardı. Dedi ki "Çocuklar bir yazlığınız filan yok. Karşımda ufak bir daire var satılık onu alın" tabi o zamanlar daireyi alacak paramız yok. Bizde o ara Kastelli’ye reklam yapıyorduk aklıma geldi, telefon ettim Rahmetli Cevher’e. Böyle böyle bir durum var. Tamam kaç para istiyorsun gel al” dedi. Bu netice ile Gemlik’teki yeri aldık yerleşip kaldık. Hakikaten çok mutluyum hiç değilse patırtısı gürültüsü yok. İstediğim zaman istediğim yere gidebiliyorum. Gemlik’i Kumlayı seçmemizin tek nedeni o yazlıktı kayın validenin önderlik yapmasıyla yerleştirmiş olduk eşimin yanına kendi mezarımı da yaptırdım onun için bir yere gideceğim yok. Şu anda yalnız yaşıyorum.

Eski Gemlik ile yeni Gemlik arasında ki fark nedir?

PLANSIZ EVLER YAPILDI

Şaka bir tarafa biz buraya geldiğimiz zaman Gemlik nüfusu yanılmıyorsam 17 bindi şu anda 200 binin üstünde birde yani o kadar plansız evler yapıldı ki buralar dağ başıydı. Peygamberimizin dahi sözü çok güzeldir "Zaman sana uymazsa sen zamana uyacaksın" diye, değişmeye mecbursun yine söylüyorum ben burada yaşamaktan mutluyum.

Gemlik halkı ve ileri gelenlerinden yeterli ilgiyi gördüğünüzü düşünüyor musunuz?

En ileri gelenlerinden değil Gemliklilerin hepsi bana gayet güzel candan gönülden davranıyor, seviyor. Ama üzüldüğüm noktaları şu. Sanatsal olarak benden istifade etmeyi düşünmediler. Yani bilmiyorum nedendir. Ama tahmin ediyorum güzel şeyler olacak

Maddi açıdan durumunuz nedir? Bir sıkıntı var mı?

73 YILLIK TELİF HAKKIMI VERİN, HARAÇ İSTEMİYORUM.

Öncelikle dünyanın her yerinde benim gibi sanatçılar krallar gibi yaşıyor.  Ben devletten bir tek şey istiyorum. Lütfen 73 yıllık telif hakkımı verin. Sanatçı olduğum zaman aldığınız vergileri bana verin. Haraç istemiyorum, çalıştığım zaman alıyorsun ben telif hakkımı istediğim zaman sen sanatçı değilsin diyor.

YAPIMCILAR KANIMIZI EMİYOR

Buradan devletimizin tümünü suçlamıyorum ama bazı kişiler var ki o yapımcılarımızın suyuna giden kişiler onlar mani oluyor. Telif hakları yapımcıya var yönetmene var kameramana var senariste var oyuncuya yok Antalya film Festivali’nde ağzıma ne geldiyse söyledim. Yapımcı zaten bizim kanımızı emiyor ona ne telif hakkı veriyorsun adam zaten benim paramı ödememekle dünyanın parasını alıyor, hiçbir yapımcı sinemaya şu kadarcık bir şey yapmadı, hep başka yerlere yatırım yaptılar gülünecek şey bunlar. Sen onları mı seyrediyorsun kardeşim kabahatli olduk böle söyledim diye...

OĞLUMUN SAĞLIĞI İÇİN DUA EDİN

Okuyuculardan ve seyircilerden bir tek şey istiyorum dua etsinler bizler için telif hakkımı almam için. Özellikle şunu yazın benim mezar taşıma şunu yazdırdım "Sinema gelecek kuşaklara yazılmış canlı mektuplardır"  daha bugün ha babam sınıfını seyrettim kaç kişi sağ orda bir hocayı oynayan, oda artık kimseyi tanımıyor o haldeymiş ama öbürlerinin hepsi vefat etti.

Eşimin mezar taşına da şunu yazdırdım "Evimin hanımı, çocuğumun anası, benim kadınım. Ana rahminin içine düştüğümüz andan itibaren alnımıza ne yazılmışsa onu yaşarız.” Benim, reklama ihtiyacım yok Allah’ıma çok şükür benim arkamda 80 milyon var… Ve hep öyle kalacak… Sen de bizim gönlümüzde hep kalacaksın… Dadaş Eşref… Allah uzun ömürler versin sana…

Evladın Harun Koçak’ın da mekanını cennet eylesin…