Fatma ASLAN KUNDAKCI

Şehrin keşmekeşinden…

Gürültüsünden…

Patırtısından…

Kirliliğinden…

Stresinden…

Yoruculuğundan…

Birkaç saatliğine de olsa uzaklaşmayı kim istemez ki…

Eğer Bursa’da yaşıyorsanız…

Bu konuda çok şanslısınız…

Çünkü yarım saat 40 dakikalık bir uzaklığın ardından sadece kuş ve su sesleriyle baş başa kalıp dinginleşebileceğiniz bir sığınağınız var…

Yörük ve Türkmen yatağı Orhaneli’nin güzel köylerinden Sadağı’daki kanyon, size istediğiniz huzuru daha oraya varmadan müjdeliyor…

Çünkü henüz Orhaneli Yolu’nda ilerlerken gördüğünüz yeşillik ve içinize çektiğiniz temiz hava, dakikalar sonra karşılaşacaklarınızın teminatı gibi…

Asfalt yolun ardından Sadağı tabelasıyla birlikte girdiğiniz toprak yol ise inekleri, köpekleri, tavukları ve tabii ki Yörük ve Türkmen misafirperverliğiyle sizleri selamlıyor…

Dikkat!

Bu içtenlik, bu doğallık, bu güzellik sizi çocukluğunuza götürebilir…

Ve oradan hiç ayrılmak istemeyebilirsiniz…

Bizden söylemesi…

Onlarca metre yükseklikteki dik kayalıklarise adeta sizleri selamlıyor kanyonun girişinde…

Ve ekliyor: “Huzura hoş geldiniz…”

Kanyon, Orhaneli Belediyesi’nin dillere destan kahvaltısıyla hem gözlere hem de midelere hitap eden…

Çayı ve kahvesiyle damaklarda ve gönüllerde 40 yıllık hatır bırakan sosyal tesisiyle başlıyor…

Yürüyüş öncesinde ihtiyacınız olan enerjiyi burada depolayabilirsiniz…

Kanyondan akan suyun sesi, mevsime göre yemyeşil ya da sapsarı ağaçların gölgesi ve bol oksijen eşliğinde yapılan yüzde 100 ‘Orhanili’ usulü kahvaltı sizi az sonra göreceğiniz güzelliklere hazırlıyor…

Şansınız varsa yediklerinizi yaramaz bir sincapla da paylaşabilirsiniz…

..Ve…

İlk adımlarınızı atar atmaz şehrin bütün derdini arkanızda bırakarak başlıyorsunuz yolculuğunuza…

Orhaneli Belediyesi’nce yaptırılan kanyona uyumlu ahşap köprüler, yürüyüş boyunca size eşlik ediyor…

Siz o taştan o taşın üzerine geçerken, çıtırdayan yaprak sesleri kuş seslerine karışıyor, kanyonu boydan boya geçen dere ise kulağınıza en güzel Orhaneli türkülerini fısıldıyor…

“Derede davul sesi var,

Bugün gelinin yası var a gelin,

Bir oğlandan gayrı nesi var,

Alırlar seni elimden,

Sararlar ince belinden a gelin…”

“Altını bozdurayım,

Gerdanına dizdireyim,

Cebaynası değilsin,

Cebimde gezdireyim,

Aman yarim eğlenme bennen,

İkimizi görmüşler sennen…”

“Hadi gidelim bağlara,

Üzüm verelim ağlara,

Candarmalar geliyor,

Suna boylu Hanifem,

Fişek koydum bağlara…”

Biz biraz da şanslıyız…

Sadağı Kanyonu’nun masal gibi hikayesini güzel rehberimiz Orhaneli Belediyesi Basın Danışmanı Işıl Arslan Önder’den dinliyoruz…

Rivayete göre…

İmparator Hadrianus,cilt rahatsızlığı bulunan karısı için kilometrelerce uzanan Sadağı Kanyonu’nun sonundaki sıcak su kaynağını hamama çevirmiş…

60 derece sıcaklıktaki su karısına şifa olurken, Hadrianus da kanyonu avlık olarak kullanmış…

Ancaaak…

Bu şifalı suya ulaşabilmek için yaklaşık 1.5-2 saat yürümeyi göze almalısınız…

Gerçi 2 saatin size 2 dakika gibi geleceğine de şüphemiz yok…

Yer yer 60 metreyi bulan kaya blokları ise adeta bir sığınakta ve güven içinde hissettiriyor size kendinizi…

Biraz daha adımlamak isterseniz kanyonu, yaklaşık 4 metreden dökülen bir şelale karşılıyor sizi…

İster şelalenin döküldüğü küçük havuzda çimin…

İsterseniz küçük alabalıkları seyre dalın…

Rehberimiz Işıl Arslan Önder, bir küçük ama önemli bilgiyi de eklemeyi unutmuyor…

Sadağı, Türkiye’deüçüncü büyük kanyon ve sadece taştan oluşan benzerlerine göre, ortasından akan ve Kocasu’ya dökülen deresi, yemyeşil doğasıyla büyük de bir fark atıyor hemcinslerine…

Huzur içinde kanyonu yürüdük…

Attık kafamızdaki bütün fazlalıkları…

Omuzlarımızdaki bütün yükleri…

Peki, Orhaneli bununla biter mi?

Tabii ki bitmez…

Hele bir de Salı günü uğradıysanız bu güzel Dağ ilçesine…

700 yıllık Beyce Pazarı’nı dolaşmamak olur mu!..

Dağ yöresinde yetişen…

Otlardan sebzelere meyvelere, hem de en tazesine…

Kekik kokulu dağ çileğine…

Anne elinde yoğrularak fırınlara atılan güzelim köy ekmeğine…

Sütüne, balına, yumurtasına, zeytinyağına varıncaya kadar…

Bir de filenizi doldurun derim…

Dağ insanının içindeki bütün güzellikleri yüzüne yansıyan 102 yaşındaki pazarcı teyzemize maşallah demeden de geçmeyin…

Unutmadan…

Tarhanadan erişteye…

Salçadan buram buram köy kokan ekmeğe kadar Orhaneli kadınının bütün emeği ‘orhanili.com.tr’de de satışta…

Canınız çektiğinde bir tıkla kapınızda…

Ama siz yine de yolunuzu Orhaneli’ne düşürüp de tadına varın bu lezzetlerin…

Yörenin hemşehrisi Karagöz’ünheykeline bir selam çakıp yüzümüzde tebessüm, kalbimizde şehirde unuttuğumuz, unutturulan samimiyet, aklımızda ‘acaba bir daha ne zaman gelebiliriz’ düşüncesiyle ayrılırken Orhaneli’nden…

Öğreniyoruz ki…

Orhaneli’ne bir gelen ağlarmış bir de giden…

İlçeyi tepeden gören bir taş…

Üzerine çıkıp gözyaşı dökermiş bir zamanlar buraya atanan öğretmenler…

İlçe halkının cana yakınlığıyla kısa sürede alışır, bir de giderken gözyaşı akıtırlarmış bu taşın üstünde…

Eski milletvekillerimizden, yöre insanı şair-yazar Faruk Anbarcıoğlu da yine kalemini konuşturmuş, bir şiir döktürüvermiş bu dert babası taşa…

Vefa bilir Orhaneli Belediye Başkanı İrfan Tatlıoğlu da yazdırıvermiş bu şiiri pirinçten bir levhaya ve diktirivermiş bu taşın hemen yanı başına…

Tesadüf bu ya…

Açılışa katılmak bizede nasip oldu…

Yüreğimize işleyen dizeler dinledik…

Güzel bir ağabey kardeşliğe tanık olduk…

Tatlıoğlu Başkan’ın çocukluğundaki Orhaneli’ni dinleme şansını yakaladık…

Orhaneli o günden bugüne o kadar gelişmiş ki…

Bizce artık gelen ağlamaz ama giden bu taşa içini dökmeden, gözyaşını akıtmadan yola koyulamaz…

Biz de yüreğimiz buruk, Bursa’ya doğru düştük yola…

Sepetimizde taze meyveler, yüreğimizde Dağ sevgisi, aklımızda Sadağı Kanyonu’nun güzelliği…

Orhaneli ile…

Yine buluşmak dileğiyle…