Bahar ÖZGÜN

Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş, bu şehirle ilgili ulaşımdan tarıma, turizmden kültüre yaptığı projelerle ya da belediye meclisinden ilçe toplantılarına kadar verdiği bilgilerle mutlaka bir şekilde gazetelere televizyonlara haber oluyor. Biz bugün Sayın Başkan’la farklı bir röportaja imza attık… Keyifle okumanız dileğiyle…

  • Alinur Aktaş kimdir?

“17 Mayıs 1970 İnegöl doğumluyum. İlk, orta ve lise öğrenimimi İnegöl’de tamamladım. Uludağ Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İşletme Bölümü mezunuyum. Üniversite yıllarında her yaz tatilinde hatta ortaokulda da her yaz tatilinde çalıştım. Üniversite 1. sınıfla beraber mali müşavir olmayı kafama koydum ve bu doğrultuda çalıştım. Üniversite son sınıfta ise hem okudum hem çalıştım. Daha sonra özel sektör tecrübelerimiz oldu. Önce mali müşavirlik stajımı yapıp belgemi aldım. Sonrasında Çilek Genç Odası’nın Pazarlama Müdürlüğü görevine başladım. 2002 yılında ayrılıp hem AK Parti yöneticisi oldum hem de kendi işimi kurdum. 2004 yılında belediye başkanı oldum. Belediye başkanı olmamla şirketteki ortaklığım bitti. Ticari işlerim devam ediyor ortaklarım üzerinden. Ben bir evin bir oğluyum. 3 kızdan sonra dünyaya gelmişim 66 yaşında ablam var. Benden 6 gün büyük yeğenim var. Yeğenlerim 36, 38, hatta 47 yaşlarında. Babayı erken yaşta kaybedince sorumluluğu da erken yaşta aldık.

ÇOCUKLUĞUM RENKLİ GEÇTİ DERSEM…

Babamı kaybedince hayatın sorumluluğunu meşakkatini daha fala hissettik. Renkli ve hareketli bir çocukluk hayatım geçti dersem mübalağa olur. Çok da sönük değildi. Hafiften de olsa bi haşarılık vardı. Allah’a hamd olsun keyifli bir süreç oldu. Eşim Bursalı, O liseyi bitirmişti ben de üniversiteyi, evlendik. 23 yaşında bir oğlum 13 yaşında bir kızım var. 

SON NUMARA OLUNCA

Tek erkek çocuklar bir de son numara olunca biraz şımartılır o günkü kültürde çocuğa çok fazla yüz vermek yoktu. Dolayısıyla da bu manada şımarma şansımız yoktu ama arkadaş ortamlarımız vardı, kendimle barışıktım. Arkadaşlar benim için çok önemliydi. Çok arkadaşım vardı. Arkadaş gruplarında da belirleyici, önde ve hareketli bir yapım vardı. Genel anlamada orta karar bir çocukluk yaşadım.”

  • Bayramlarınız nasıl geçerdi?

“Bayramlar bayram değil gerçekten… Şimdi her ay bayram. Ben bir evin bir oğlu olmama ve maddi durumum iyi olmasına rağmen hiç ikinci bir ceketim olmadı. Hep bir ceketim 2 pantolonum vardı. Babalarımız zamanında emanet ceketle düğün yaparlarmış o dönemi biz görmedik ama çeşit çeşit kıyafetimiz yoktu. Bayram sabahları bizim için ayrı bir sevinçti. Elbiselerimiz yatağımızın ucunda durur, bayramlıklarla komşular gezilirdi. Şimdi oğlumda ve kızımda onu yaşatıyorum. Oturduğumuz sitede ya da eski mahallede ‘Komşuanne’ diye tabir ettiğimiz teyzelerimize gitmelerini ve ellerini öpmelerini öğütlerim. Küçük para verirler alın, şeker verirler alın muhakkak derim. Şimdiki çocukların bu konuda çekimser olduğunu görüyorum.”

  • Çocukluğunuza dair neleri özlüyorsunuz?

“Ben çocukken 40 yaşında olanlar ‘ben çocukken’ dediklerinde şöyle derdim ‘Bunlar çocukken ne yaşamış ki.’ Annem de hep derdi ‘Biz genç kızken, çocukken’ derdim ki hep, ya annem de ablam da abartıyor. Şimdi aynı duyguları ben yaşıyorum. Çocukken samimiyet vardı. Şehirleşmenin bu denli arttığı ortam içerisinde binaların yükselmesi apartman hayatıyla alt kattaki üst kattakini tanımıyor. Güven unsurunun ortadan kalkması ticarete ve aile ilişkilerine de yansıdı. Küs olan kardeşler ve arkadaşlara çağrıda bulunuyorum. İyi bir dostun paraya pula değişilmeyeceğini düşünüyorum. Eskilerin bir sözü var ‘ev alma komşu al’ diye. Yolun yarısını veya ikinci yarısını yaşanlar olduğu gibi aynı duyguları hissediyorum. Tüm STK’lara çağrım o örf ananeyi yaşatmaları gerçek manada. Çocukların çocukları yaşayacağı ortamların sağlanması adına farklı etkinlikler tiyatrolar yapabilirler.”

  • Çocukluk anılarınıza örnek verebilir misiniz?

“Çocukken çok zayıf ve küçüktüm. Nüfusa bile yazdırmamışlar beni çünkü daha önce annemim doğum yaptığı çocuklar 6 ay 1 yıl sonra ölmüş. Benden 6 gün büyük yeğenimle kendimizce karate yapıyoruz. 9 yaşındayız. ‘Ya Erdal yapma, elleme’ diyorum. O bana yavaşça tekme vuruyor, el kol hareketi filan. Kalktım bir tekme vurdum 2 kolu birden kırıldı. Basit bir tekmeydi aslında ama o kadar üzüldüm o kadar ağladım ki. Benden daha yapılıydı kiloluydu aslında. Bi hatıram daha var. Ben 12 yaşında babamı kaybettim benden 5 yaş büyük bir ablam daha var o da nişanlı kendine çeyiz hazırlıyor. Günlerce el emeği uğraştığı bir çeyiz. Ablam okumadı ama kendini çok güzel yetiştirdi ve öğretmen gibi başımda derslerime yardımcı oluyordu. Ders çalışırken kızdı bağırdı filan. Annem evde yok. Çeyizlerinin tamamını topladım yanan emaye sobanın içine doldurdum. Ablam öyle ağladı, öyle ağladı. Beni de bir dövdü bir dövdü...”

  • Sucuk ve zeytini çok sevdiğinizi ve hatta cebinizde sucukla gezdiğinizi öğrendik.

“Ben iyi bir sucuk tüketicisiyim. Küçükken hiçbir şey yemiyordum, özel bir önem de veriyorlar. Rahmetli annem ve babam 40’lı yaşlardayken dünyaya gelmişim. Kız çocukları olmayan arkadaşlarıma şanssızsınız diyorum. Kız çocukları her yaşta kendilerini sevdiriyorlar. Üzerime müthiş titriyorlar. Çok küçük boyluyum, çok zayıfım ve hiçbir şey yemiyorum. Balık yemem, et yemem, süt ve süt mamulleri tüketmem. 10 yaşındayken annem doktora götürdü. Doktor ‘ne isterse onu yesin’ dedi. 15 yaşına kadar devam etti. Şimdi ise yumurtanın sarısı hariç her şeyi yerim. Ben de ne yapıyordum bir cebime sucuk parçalarını dolduruyorum diğer cebime zeytin. Zeytin yağlı bir şey sonuçta leke de oluyor. Hatta kilo alamamamı içimde kurt olmasına bağlayıp birkaç sefer doktora da götürdüklerini biliyorum.”

 

YARIN: “Çocukken ileride bu kentin yöneticisi olacağınızı hiç hayal ettiniz mi?”