Eda ÖZATA- Arda EKİNER

Kahvehaneler Anadolu’da görülmeye başlandığı 16. yüzyıldan buyana Türk toplum hayatının önemli toplanma ve istişare mekânlarından biri olmuştur. Her fikir ve kesimden insanların katılım sağladığı bu mekânlar zaman içinde çeşitli meslek gruplarının adı ile de anılmıştır. Âşık kahvehaneleri de bu meslek ve sanat gruplarından biri olan âşıkların, sanat icra ettikleri mekânlardan biridir. Bu mekanlardan biri de Erzurum'dan göç edip gelen Aşık Mehmet Ali'nindir. Aşık rahmetli olmuştur ve varı yoğu olan bu kahveyi oğlu Muhsin Güneş'e bırakmıştır. İlk günkü yapısıyla ve ahengiyle aynı şekilde devam ediyor. Babadan oğula 62 yıllık gelenek...

Babadan oğula 62 yıllık gelenek

62 yıl öncesine dönen ve o günleri adeta tekrar yaşayarak Aşıklar Kahvesi'nin tarihini anlatan Aşık'ın oğlu Muhsin Güneş, "Ben Bursa'da doğdum büyüdüm. Annem, babam Erzurumlu. Aşıklar kahvesi bu sene 62. senesine girdi. Aynı yerinde, aynı şekilde hiç bozulmadan devam ediyor. Kahvenin kuruluşundan bahsedecek olursam, düşünülerek planlanarak kurulmuş bir yer değil. Eskiden evlerde radyonun bile olmadığı zamanlarda; babam saz çalıp, türkü söyleyen bir insandı. Önceden misafirliğe bile çağırsalar babamı, "Aşık abi sazınla gel" diyorlardı. Babam sazını alıp gidiyor ve gece sazı kahveye bırakıyor ve duvara asıyor. Önceden burası sırf sebze, meyve pazarıydı. Buradan saz çalmasını bilen bir abi geçerken sazı görüyor ve içeri girip saza bakmak istiyor. Sazı çalıyor, bir yandan söylüyor... Ertesi gün aynı abi yanında arkadaşı ve ellerinde sazlarıyla geliyorlar. Babama "Gel abi beraber çalıp, söyleyelim" diyorlar. O günden sonra babam sazı dükkanda bırakmaya başladı ve eve hiç getirmedi. Abiler her gün gelmeye başlıyorlar. Bu olayla beraber babam şu düşünceye varıyor; burada saz olmasa ya siyaset kavgası ya da maç kavgası olur. Biz de babadan öğrendiğimiz bu geleneği hala devam ettiriyoruz. Burada maç izlenmiyor, siyaset kavgası olmuyor. Babam daha sonra dükkandaki sazları çoğalttı. Tabi bu durum kısa sürede duyuluyor. Saz çalmayı bilen, dinlemeyi seven, bu işe gönül veren herkes geliyor. Eskiden atışan aşıklar çok gelirlerdi. Ama şu anda pek gelmiyorlar. 62 senedir bu şekilde devam ediyoruz" dedi.

ERKEĞİ DE KIZI DA GELİYOR

Muhsin Güneş bir çok enstrüman çaldığını ve bunlar için hiç bir eğitim almadığını dile getirerek, "Ben çok çeşitli enstrüman çalıyorum. Fakat hiç birini çalmak için eğitim almadım. Tamamen merakla öğrendim. Ama tabi ben bu ortamın içinde doğdum, büyüdüm ve bununda çok etkisi var. Babam ben saza çok meyil veririm, okumam diye evde saz bırakmazdı. Bu kahveye gencinden yaşlısına herkes geliyor. Burası bildiğiniz kahvehanelerden değil. Erkeği de kızı da geliyor. Genelde öğlen 1'den sonra gelmeye başlıyorlar. Genellikle konservatuardan bu işi yapan arkadaşlarımız geliyor. Biz arkadaşlar geldiğinde televizyonu kapatıyoruz. Herkes eline sazını alıyor ve saz çalıyor. Biz burada çalıp söylerken pazarda alışveriş yapan yorgun arkadaşlar ellerinde poşetlerle gelip dinlenip gidiyor. Özellikle türkü dinlemek için yıllardır gelen arkadaşlarımız var. Etrafımızdaki esnaf arkadaşlarımızın hoşuna gidiyor. Bazen istek bile yapıyorlar" ifadelerini kullandı. 

ÖMRÜMÜZ YETTİĞİNCE...

Bağlamanın günümüzde hak ettiği değeri bulduğunu ve artık gitardan çok bağlama çalan insanlar gördüğünü söyleyen Güneş, "Artık bağlamaya yoğun bir ilgi var. Önceden Heykel'de yürürken 10 kişiden 1'inde gitar görüyorduk, şimdi 10 kişiden 3'ünde bağlama görüyoruz. Böyle olması gerekiyordu. Çünkü bu bizim kendi kültürümüz. Bağlama çalmayı öğrenmek isteyenler de bize geliyorlar fakat biz burada öğretmiyoruz. Ders veren arkadaşlarımız var. Onlara yönlendiriyoruz. Ama bu işin en güzeli Belediyenin konservatuarları diye düşünüyorum. Herhangi bir ücret talep etmeden en güzel şekilde öğretiyorlar. Aşıklar Kahvesi bizim ömrümüz yettiğince aynı şekilde kendini bozmadan bu şekilde devam edecek. Umut ediyorum bizden sonra da aynı şekilde devam eder..." şeklinde konuştu.