Ali Eşref UZUNDERE

 

TÜMSİAD Bursa Şubesi’nin aylık ‘Çırağan Söyleşileri’ kapsamında yapılan etkinliğe konuşmacı olarak katılan Milli Eğitim eski Bakanı ve Yeni Türkiye Stratejik Araştırmalar Merkezi Başkanı Hasan Celal Güzel katıldı. ‘Yeni Sistemde Türkiye Ekonomisi’ konulu konferansa,‘Yeni Türkiye denince ben sahipleniyorum’ diyerek başlayan Güzel,“Yeni Türkiye sözünü AK Parti bizden almıştır. Helal olsun. Bir karşılık beklemeden onlara yardım etmeye çalışıyoruz. Bu konuda iktidarı desteklemenin siyasi görev olduğunu düşünüyorum” değerlendirmesinde bulundu.

 

NE YAPMAK İSTİYORUZ?

 

Yeni Türkiye Stratejik Araştırmalar Merkezi’nin Türkiye’nin en eski ve en geniş faaliyeti olan Stratejik araştırma merkezi olduğunu ve merkezi 22 sene öce kurduğunu bildiren Güzel, Yeni Türkiye Stratejik Araştırmalar Merkezi’ni daha sonra genişleterek, pek çok eser yayınladıklarını da bildirdi.Bu eserlerden birini Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın tavsiyesi üzerine çıkardıklarını belirten Güzel, “Yeni Türkiye sloganı eğer içi boş bir slogan şeklinde kalırsa bir şey ifade etmez. Ya da herkes kendi kafasına göre doldurur. Daha önceki beğenilmeyen sistemlere eski dersiniz, şimdi daha düzenli daha iyi olana da yeni diyeceğiz. Biz ‘Yeni Türkiye’ sözünü slogan olmaktan çıkarıp içini dolduramaya çalışıyoruz. Yani sadece ‘Yeni Türkiye’ demekle meseleyi halletmek mümkün olmuyor. Eskisiyle yenisinin farkı ne? Ne yapmak istiyoruz? Türkiye nereye gidiyor? Bütün bunları görmemiz lazım. Bugün gerçekten yeni bir Türkiye var. 15 senelik AKParti iktidarında Cumhurbaşkanımız Erdoğan liderliğinde Yeni Türkiye bir mana ifade ediyor” diye konuştu.

 

ÖZAL SLOGANI ÇOK BEĞENMİŞTİ

 

‘Yeni Türkiye’ meselesini değişik çerçevelerden incelediğini, 1987 yılında Özal hükümetleri döneminde Devlet Bakanı ve Hükümet Sözcüsü olarakKonya Türk Ocağı’nın açılışında yaptığı konuşmayı, “21. Asır Türk asrı olacaktır” diye bitirdiğini hatırlatan Güzel, şunları kaydetti:“Zamanın tek televizyonu olan TRT konuşmamı yayınlayınca, merhum Turgut Özal beni çağırıp, ‘Sloganını çok beğendim, ben de kullanacağım’ dedi. Daha sonra bu sloganın ağırlığını hep üzerimde hissettim. İfade kime ait olursa olsun, önemli olan o ifadenin tüm ağırlığını sorumluluğunun hissedilmesi ve benimsenmesidir. ‘21 asır Türk ve İslam asrı olacak’ diye bir laf ortaya atıyorsun. Bu lafı neye dayanarak söylüyorsun? Sorarlar adama. DPT’de 7 yıl çalıştım. Yatırımlara, eğitime bakmıştım. Hocalığımız da vardı. O nedenle çeşitli istatistikler, analizler de biliyordum. Bunun nasıl gerçekleşebileceği konusunda, DPT uzmanlığımdan kalan yöntemlerle hep Fütüristtik tahminler yapmaya çalıştım. Bazı hesaplamalar, analizler yaptım. Türkiye bilmem yüzde kaç büyürse nereye varırız?  Onu hesap etmeye çalışmıştım. O zaman, 2023 yılında Türkiye’nin gerçekten belirli bir yere varacağını hesaplamıştım.

Recep Tayyip Erdoğan’a ve AK Parti iktidarına gelinceye kadar bu slogan, erişilmesi imkânsız bir bilim kurgu hedefi gibiydi.

 

DARBELER ÜLKESİ TÜRKİYE

 

Darbeler ülkesi zavallı Türkiye’mizde 1971 muhtırası verildi. Türkiye’de ilk defa bir sosyalist hükümet kuruldu. Daha doğrusu hükümetin bir kanadı, ABD’den Atilla Karaosmanoğlu diye birini getirip başbakan yardımcısı yaptılar. Attila Karaosmanoğlu, bir açıklamasında, sanki çok büyük bir marifetmiş gibi ‘Türkiye’nin, AB ülkeleri arasında en düşük kişi başına gelir seviyesine sahip İtalya’nın 1970’deki seviyesine ulaşabilmesi, ancak 2359 yıl sonra, yani 4330 yılında mümkün olabilecek…’ demişti. Ben de Hüsnü Doğan’la birlikte oturup yazdığımız bir makaleyle Karaosmanoğlu ile dalga geçmiştik. Bırakın 2359 yıl sonrayı, biz bu gün 1970’lerin İtalya’sının seviyesini yıllar önce geride bıraktık.”

 

VATANDAŞ ÜMİTLENDİ

 

2023’te ülkenin ilk 10’a girmeyi hedeflemişken, İtalya’nın bu hedefe ulaşmasının çok şüpheli göründüğünü, önümüzdeki dönemde Türk ekonomisinde ve dış politikasındaki âdeta mucizevî gelişmelerle, artık Türkiye’nin 2023’teki hedefine ulaşmasının mümkün olabileceğini gösterdiğini ileri süren Güzel, Türkiye’nin, dünya tarihinin en büyük küresel ekonomik krizini başarıyla atlatarak, dünyanın en hızlı büyüyen ekonomisi hâline gelmesinin, vatandaşı ‘21. Asrın İslâm ve Türk Asrı olması’ konusunda ümitlendirdiğini kaydetti. 

Dış politikada oyun kurucuyuz

 

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, 25 Şubat 2005 tarihinde yayınlanan ‘Ulusa Sesleniş’ konuşmasında, ‘Bütün gayretlerimiz Türkiye’yi büyüklüğüne yakışır, insanî zenginliklerine yakışır bir küresel güç hâline getirmektir’ sözünü hatırlatan Güzel, “Günlük siyasî krizleri bir tarafa bırakıp Yeni Türkiye’nin geleceğine baktığınızda; dünün sıradan bir devleti olan Türkiye’nin nasıl değiştiğini ve dış politikada oyun kurucu bir ‘küresel güç’ hâline nasıl dönüştüğünü görebilirsiniz” dedi.

 

BİZİM DE KIZIL ELMA’MIZ VAR

 

Güzel, sözlerin şöyle sürdürdü:“Gelecekle ilgili ön görülerinizi, hedeflerinizi ortaya koymanız lazımdır. Bu Türkiye ve tüm Müslümanlar için çok önemlidir. Biz Türk Milleti olarak önümüze hedef koymayı çok eskiden beri biliyoruz. Adına da ‘Kızıl Elma’ demişizdir.Ergenekon Destanı’ndaki demir dağları eriterek ‘Bozkurt’un rehberliğinde dış dünyaya açıldığımızdan bu yana iki bin yıldan fazla zaman geçti. Eski Türklerin Kızıl Elma’sı, kavimlerine, soylarına yurt bulmaktı. Yüksek kültür değerlerini bağımsızlık ve hürriyet içgüdüleriyle yaşatarak, tarih sahnesinde mümtaz yerini alan büyük devletler ve imparatorluklar kurdular ve Orta Asya’dan batıya göç ederek, başlangıçtaki Kızıl Elma Mefkûresini devam ettirdiler.

 

KIZIL ELMA NEDİR?

 

Kızıl Elma; Türk Milleti’nin tarihî ülkülerini temsil eden bir kavramdır. Her dönemin kültürü, gerilim gücüne göre onu isimlendirir; somut bir hedefle belirler ve anlamlandırır. O zamanın Kızıl Elması bilinen bir yer olur; ancak oraya varıldığında Kızıl Elma daha ileriye gider. Kızıl Elma hasreti, her seferinde ülküsünü yenileyerek toplumu ileriye sevk eder.Türklerin tarihindeki en önemli hâdise, hiç şüphesiz Karahanlı Hükümdarı AlbülkadirSatuk Buğra Han’ın rüyasında Peygamber Efendimizi görerek İslamiyet’i kabul etmesidir. Bu kabulden sonra Türklerin Kızıl Elma’sı artık ‘îlâ-yıkelimetullah’ (Allah’ın adını yüceltme) idealine dönüşmüş ve gerçek medeniyetlerini inşa etmişlerdir.

 

GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE

 

Türk Milleti’nin yükseliş dönemlerinde Kızıl Elma,‘Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi’ olarak algılanmış ve ‘Nizâm-ı Âlem’ fikri İslâm’a göre inşa edilmiştir. Türkistanlı Ahmet Yesevî’nin Alperenleri için Kızıl Elma, Anadolu’nun fethi idi. Ahmet Yesevi, Alperenlerini Anadolu’ya ve daha sonra da Avrupa’ya göndermesi, bir Kızıl Elma ülküsüydü. Bu Kızılelma ülküsüyle Anadolu’ya gönderilen Hacı Bektaş Veli, Hacı Bayram Veli, Taptuk Emre, Yunus Emre gibileri, Anadolu’yu aydınlatmışlardır. İşin siyasi tarafını da Sultan Alpaslan sürdürmüştür. Alpaslan bildiğiniz gibi 1071’de Anadolu kapılarını Türklere tamamen açmıştır. Ondan sonra Ertuğrul Gazi, MurâdHüdavendigar’ın Kızıl Elmaları da, gittikçe batıya yol almanın dışında Alparslan’ınkinden farklı değildi.

 

TARİHTE BİR ZİRVE

 

İslâm ve Türk kültüründeki bu ülkü, Hz. Peygamber’in hadisleri ile beslenip bilenmiştir.‘İstanbul bir gün mutlaka fethedilecektir;onu fetheden komutan ne büyük komutan, fetheden asker ne güzel askerdir’ hadisi ile şereflenen Fatih Sultan Mehmed’in, fetihten sonra en büyük Kızıl Elması Roma’nın alınması olmuştur. Ancak, Vatikan’ın casusları tarafından zehirlenerek şehit edilen Fâtih, ne yazık ki bu hedefine ulaşamamıştır. Yavuz Sultan Selim ise, en kısa zamanda en geniş fetih zaferleri ve hilâfeti üzerine alarak, İslam birliğini tekrar kurmasıyla Kızıl Elma’yı gerçekleştirdi. Kanunî Sultan Süleyman, Türk-İslâm tarihinde bir zirve olarak, Kızıl Elma’sını Budin, Viyana ve Avusturya tespit etti ve vefatına kadar bu hedefin mücadelesini yaptı.

 

DİPLOMASİ DEHASI

 

Kızılelma mefkûresini kendisine şiar edinen II. Sultan Abdülhamit Handır. Hıristiyanların Yahudilerin ‘Kızıl Sultan’ iftira ve karalamaları arasında Diplomasi dehasını ispat edercesine 33 yıl büyük devletler ve büyük güçleri parmakları ucunda oynatırken, ecdadının Kızıl Elma’sını, Kafkasya’dan Afrika’ya, Hindistan’dan Japonya’ya kadar uzatıyordu. Hilâfetin dünya siyasetine tesiri, onun döneminde en üst seviyesine ulaşmıştı. Hakkı yenilen bu büyük devlet adamı için, Alman Birliğini kuran Bismark: ‘Dünyada yüz gram akıl varsa, bunun doksan gramı Abdülhamit Han'da, beş gramı bende, kalan beş gramı da diğer dünya siyasilerindedir..." demiştir.

Büyük şairlerimizden Necip Fazıl Kısakürek’te ‘Abdülhamit'i anladığımız gün, her şeyi anlayacağız’ demiştir.

  1. yüzyılın başlarında ise, vatanperver fakat ehil olmayan ellerin yönettiği Osmanlı Devleti, Kızıl Elmayı bir tarafa bırakmış, ayaklarının üzerinde durmaya çalışıyordu. Nihayetinde Sevr’e kadar gittik.

 

SEVR ANTLAŞMASI SONRASI

 

Sevr’den sonra parçalanma ve yok olma tehlikesi ile karşılaşan Türkiye için bağımsızlık mücadelesi vermekten başka çare kalmamıştı. Bir ‘Millî Devlet’in kurulması gerekiyordu. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Kızıl Elması da, çetin bir Millî Mücadele’ye liderlik ederek bu millî ve bağımsız devleti, Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmak ve geniş bir tarihî perspektife oturtmak oldu. Atatürk sonrası dönemde İsmet İnönü’nün bütün gayreti, 2. Dünya Savaşı’nın hengâmesinden sağ salim çıkabilmekti. Bu dönemde Türkiye, kabuğuna çekilmiş durumdaydı. Kısaca hedef, mevcudu muhafazadan ibaretti.

 

ÇAĞ ATLAYAN BİR ÜLKE

 

Adnan Menderes dönemi, Türkiye artık kabuğundan çıkmıştır. Cumhuriyet’in ‘muasır medeniyet seviyesine çıkma hedefine ‘Demokrasi’ boyutu ilâve edilmiş ve dış politikada eskisine nazaran daha hareketli günler yaşanmaya başlanmıştı. ‘Mutlu ve Müreffeh Türkiye’, Menderes’in Kızıl Elması oldu.

Bundan sonra iktidara gelen mühendis-ekonomistlerin, Süleyman Demirel ve Turgut Özal’ın Kızıl Elması ‘Büyük Türkiye’ sloganı ile açıklanabilir. Çok yakınında çalışma fırsatı bulduğum Turgut Özal, değişim, dönüşüm ve dışa açılma bakımından çok geniş bir perspektife sahipti. Turgut Özal’ın, Kızıl Elması ‘Çağ atlayan bir Türkiye’ idi. Onun döneminde Türkiye gerçekten büyük hamleler yapıldı.”