BERÂT GECESİ

Yüce Allah’ın kullarına lütfettiği en büyük nimetlerden biri zamandır. Zaman, insanın hayat hikayesini bütünüyle kuşatan bir imkân ve fırsat alanıdır. Bu sebeple, her ânı kıymetli ve değerlendirilmeye layık eşsiz bir sermayedir. Vaktinin kıymetini bilip onu boşa harcamayanlar, hayatının her safhasında Allah’ın rızasını gözetip Resûlüllah’ın rehberliğine tabi olanlar, Rabbimizin ikramına mazhar olacaktır. Zamanı boşa geçirmek ise bir insan için en büyük ziyan, en büyük hüsrandır.

Aziz Müminler!

Yılın hangi ayı, hangi günü ve hangi saati olursa olsun kulluk bilinciyle geçirilen her ânımız değerlidir. Fakat bazı vakitler vardır ki ilâhi lütuf zamanları olarak bahşedilmiş, duaların kabulüne ve günahların affına vesile kılınmıştır. Bu zaman dilimleri Allah’ın insanlara olan sonsuz rahmetinin bir eseridir. İşte böylesine kıymetli zamanlardan biri de bu akşam idrak edeceğimiz Berât gecesidir.

Değerli Müslümanlar!

Üç aylar, bizi hem ruhen hem bedenen Ramazan’a hazırlamaktadır. Bu ayların başı olan Recep ayı, Regâib ve Miraç geceleriyle bereketlenir. Ortası olan Şâban ayı ise Berât gecesiyle af ve mağfirete açılır. Allah Resûlü (s.a.s) Berât gecesinde yapılacak ibadetin, dua ve niyazın affedilmemize vesile olacağını bizlere şöyle müjdelemiştir: “Şâban ayının on beşinci gününü oruçlu geçirin. Gecesinde ise ibadete kalkın. Çünkü o gece güneş batınca Allah Teala en yakın semaya tecelli ederek fecir doğuncaya kadar: Bağışlanma dileyen yok mu, onu bağışlayayım! Rızık isteyen yok mu, ona rızık vereyim! Musibete uğrayan yok mu, ona afiyet vereyim...’ buyurur.”1

1 İbn Mâce, İkâmet, 191.

2 En’âm 6/54.

Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü

Kıymetli Müminler!

Berât gecesi, kalbimizin en derin yerinden Rahmân’a doğru bir yol açma vaktidir. Berât gecesi, tövbe etmenin, Rabbimize yönelip rahmet ve mağfiret dilemenin tam vaktidir.

Bu mübarek geceyi değerlendirmenin en temel şartı; hayatın karmaşasından biraz olsun kendimizi kurtarıp kulluğumuzu sorgulamaktır. Ne ile meşgulüm, hangi uğurda yaşıyorum, niyetlerim ve amellerim beni nereye götürüyor diye kendimize sormaktır. İç dünyamıza dönmek, geçmişimizin muhasebesini yapmak, tefekkür etmektir. Rabbimize itaatkâr bir kul ve iyi bir insan olmaya söz vermektir. Nefsimizin esaretinden kurtulmak, hata ve günahlarımızdan pişmanlık duymaktır. İşte o zaman bu gece bizim için gerçek manada bir fırsata dönüşecek ve kurtuluş beratımız olacaktır. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de Cenâb-ı Hak Peygamberimize hitaben şöyle buyurmaktadır: “Ayetlerimize inananlar sana geldiğinde onlara de ki: ‘Selam size! Rabbiniz merhamet etmeyi bir lütuf olarak kendine yazdı. Gerçek şu ki, sizden kim bilmeyerek bir kötülük yapar da ardından tövbe edip kendisini düzeltirse, bilsin ki Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir.’”2

Muhterem Müminler!

Ebedi hayatta kurtuluş beratını alabilmek için bu gecenin feyzinden ve bereketinden istifade edelim. Her nefes alıp verişimizde Allah’ın rızasını gözetelim. Ömrümüzü Kur’an ve sünnet ölçüsüne göre şekillendirelim. Unutmayalım ki, kulluk şuuruyla geçirilmeyen her ânımız bize zarar ve ziyan olarak geri dönecektir.

Bu vesileyle Berât gecenizi tebrik ediyorum. Bu mübarek gecenin aziz milletimize, İslam âlemine ve bütün insanlığa hayırlar getirmesini Cenâb-ı Hak’tan niyaz ediyorum.

İmtihan mı diyorsan nefsini terbiye et

Sürekli kötülüğü emreden bir yapıda olan nefs, terbiye edildikçe, arındıkça kemale ermeye yol alır. Bu yol insanı-ı kâmil olma yolunda engebeli bir yoldur. Nihâî hedefimiz nefsin benliğinden sıyrılıp hakkı ve batılı ayıran bir yaşayışa sahip olmaktır. Yolda, nefs rahat bırakmaz, şeytan vesvese verir, uğraşır durur bizimle… Sığınırız Âlemlerin sahibine: “Ya Rabbi! Bizi bir an nefsimizle baş başa bırakma!” diye… Zor bir serencamı olan bu yolun duraklarında ilerledikçe insan kendisini bilir. Bir kendini tanıma yolculudur zaten “nefs’in yolcuğu...” “Kendini bilmenin” sırrına emenin yolculuğudur.

Göl Yazıevi'nin konuğu Serdar Uslu Göl Yazıevi'nin konuğu Serdar Uslu

Bu yolculuğun ilk durağıdır nefs… Her zaman kötülüğü emreder… Her gördüğünü isteyen şımarık bir çocuk gibidir…  Dizginlenmeyen bir at misali, binicisini sırtından atmak için hırçınlaşır sürekli… Dizginleri eline alınca,  bu hırçın at durulur… Sakinleşir ve terbiye olmaya başlar.  Çünkü kendisinin yaşam sınırlarını çizen Allah’a (cc) karşı kendisini gidilecek yolda, artık kendisine bir “dur” diyebiliyordur. Nefs, kendisine ait olmayan hiçbir şeye el uzatmayacak, boş konuşmayacak, haram dinlemeyecek, helale uyacak ve haramdan ateşten kaçar gibi kaçacaktır. Kınayacaktır nefs kendisine “Bunu böyle yapsan daha iyi olurdu” diye veya her zaman daha iyisini yapmaya gayret eden bir pişmanlık yaşayacaktır. Sonra Allah’a (cc) yaklaşan kulu Rabbi teselli edecek, “Sen bana sığınıyorsan ben seni koruyacağım” diye kalbine sükûnet verecektir. Nefsini terbiye etme çabasında olana da “Kendinize zulmetmeyin” de buyuracaktır. “Sürekli oruç tutacağım”; “Geceler boyu namaz kılacağım”; “Ben hiç evlenmeyeceğim” diyen üç sahabeyi, Sevgili Peygamberimiz (sav), evlenmeye teşvik etmiş, akşam ailesine vakit ayırmayı önermiş ve bazen oruç tutup; bazen de oruç tutmamayı (Ramazan orucu hariç nafile oruçlarda) tavsiye etmiştir.

NEFSİNİ BİLEN RABBİ’Nİ BİLİR…

Kendisini tanıyan da Allah’ı tanımış olur. Nefs, güzele kullanılınca iyilik, kötüye kullanılınca zarar getirir. Kişi nefsini tanıdıkça, onun zaaf ve isteklerini de tanır. Bu sonu gelmez istekler karşılandıkça hep yenisini talep eden bir yapıdadır nefs… Ama karşı durdukça, gem vurdukça, dizginledikçe terbiye olacaktır.

Nefsi terbiye bir arınmadır. Bir temizlenmedir. Kendini tanımadır. Rabbi’ni bilmedir. Allah’ın Rasûlü’nun ifadesiyle nefisle mücahede yani “en büyük cihad”tır.  Bir vadi altını olsa da yenisi isteyen Ademoğlunun kıyamete kadar devam edecek çetin imtihanıdır. Ne mutlu bu zorlu imtihanda galip gelenlere!

Cuma günleri oruç tutmanın hükmü nedir?

Sadece Cuma günleri nafile oruç tutmak, tenzîhen mekruh görülmüştür. Resul-i Ekrem (s.a.s.), “Sizden hiç kimse Cuma günü oruç tutmasın. Ancak bir gün önceden veya sonradan oruç tutuyorsa, bu takdirde Cuma günü de oruç tutabilir.” (EbûDâvûd, Savm, 50) buyurmuştur. Cuma günü kazaya kalan farz veya adak gibi vacip bir oruç tutmakta sakınca bulunmamaktadır. Cuma günü nafile oruç tutmak isteyenlerin, bir gün önce veya sonrasında da oruç tutması uygun olur. Oruç tutmak için özellikle Cuma gününü seçmenin mekruh oluşu bu günün müslümanların haftalık bayram günü kabul edilmesindendir.

Günün Ayeti

Muhammed, Allah’ın Resülüdür. Onunla beraber olanlar, inkârcılara karşı çetin, birbirlerine karşı da merhametlidirler. Onların, rükû ve secde halinde, Allah’tan lütuf ve hoşnutluk istediklerini görürsün. Onların secde eseri olan alametleri yüzlerindedir... (Fetih, 48/29)

Günün Hadisi

Kim, (din) kardeşinin ırz ve namusunu onu gıybet edene karşı savunursa, Allah da kıyamet günü o kimseyi cehennemden korur.

Günün Duası

Allah’ım! Kalbimde nûr var et, gözümde nûr var et, kulağımda nûr var et, sağ yanımda nûr var et, sol yanımda nûr var et, üst tarafımda nûr var et, alt tarafımda nûr var et, önümde nûr var et, arkamda nûr var et, beni nûrlu yap.