Mutluluğun yolu Osmangazi'den geçti Mutluluğun yolu Osmangazi'den geçti
Muhterem Müslümanlar! Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurur: “İnsanlar için yapılmış ilk ev Mekke’de inşa edilen âlemlere bereket ve hidayet kaynağı olan Kâbe’dir. Orada apaçık deliller, İbrahim’in makamı vardır. Oraya giren emniyette olur. Gitmeye gücü yetenin Kâbe’yi haccetmesi, Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim bunu inkâr ederse bilmelidir ki, Allah bütün âlemlerden müstağnidir.”1 
Aziz Müminler! 
Allah’ın evini ziyaret için yola çıkan bu müminlere Kur’an-ı Kerim’de şöyle seslenilir: “Hac bilinen aylardadır. Kim o aylarda hacca karar verip niyet ederse, bilsin ki hac sırasında cinsel davranışlarda bulunmak, günah işlemek ve kavga etmek yoktur. Siz ne hayır yaparsanız Allah onu bilir. Ahiret için azık toplayın. Kuşkusuz, azığın en hayırlısı takvadır. Ey akıl sahipleri, bana karşı gelmekten sakının!” 
Kıymetli Müslümanlar! 
Hacca niyet edip yola düşen Müslüman, bedeniyle ihrama, ruhuyla takva elbisesine bürünür. Allah ve Resûlü’nün emirlerine tabi olacağına, her türlü günah, kötülük ve çirkinlikten uzak duracağına söz verir. Renkleri, dilleri, ülkeleri farklı ama gayeleri aynı olan mümin kardeşleriyle birlikte telbiye getirerek şöyle niyazda bulunur: 
“Buyur Allah’ım buyur! Emrindeyim buyur! Senin hiçbir ortağın yoktur. Allah’ım buyur! Hamd sana mahsustur. Nimet de senin, mülk de senindir. Senin hiçbir ortağın yoktur.”3 
Peygamberimiz, “müminin telbiye getiren sesine taşların, ağaçların hatta toprağın eşlik ettiğini” söyler.
Muhteşem bir kâinat korosu hacı adayıyla beraber duaya durur. 
Muhterem Müminler! 
Resûl-i Ekrem Efendimizin müjdesi, adım adım haccı yaşayan her Müslüman’ın yüreğinde karşılık bulur: “Allah tarafından kabul edilmiş haccın karşılığı ancak cennettir.”5 Bu müjdeye nail olmak isteyen hacı adayları Arafat’a çıkar, mahşerin provasını yapar. Arafat, hakikati bilmek, marifete ermek, ölmeden önce kendini hesaba çekmektir. 
Arafat vakfesinden sonra bir sel gibi akarak Müzdelife’ye gelen hacılar, buradan Mina’ya geçer. Müzdelife, ikinci kez Allah’ın huzurunda vakfeye durarak bilinçlenmek; Mina ise dünyalık sevgileri aşıp sadece Allah’ın rızasını temenni etmektir. 
Cemeratta şeytan taşlayan mümin, aslında şeytanla beraber kendisini günaha davet eden nefsini, hırsını, tutkularını da bir bir taşa tutar. Sonra ziyaret tavafını yapmak üzere Kâbe’ye yönelir. Bakışlarını Kâbe’ye, gönlünü Hakk’a çevirir. 
Hac esnasında kesilen kurbanlar ise Allah’ın nişaneleridir. Ancak kesilen hayvanların ne etleri, ne de kanları Rabbimize ulaşacaktır. O’na ulaşacak olan yalnızca takvamızdır. 
Aziz Müslümanlar! 
Hac, mümin için tam manasıyla bir dönüm noktasıdır. Hacılar Hz. İbrahim’in vefasını, Hz. İsmail’in teslimiyetini, Hz. Hacer’in tevekkülünü kuşanır. Onlar gibi Hak yoluna canını kurban etmeye adanır. Peygamberimizin ayak izlerinin olduğu yerlerde dolaşan her hacı, sabrı, şükrü, dirilişi ve huzuru bir arada yaşar. Bu kutsal yolculuk için heybesini takva azığıyla dolduran mümin, azığını tüketmemek adına her türlü kötü söz ve olumsuz davranıştan uzak durmalıdır. Hac ibadetini yaparken hiçbir canlıyı incitmemeli ve tabiata asla zarar vermemelidir. O güne kadar yaptığı hataları ve işlediği günahları arkasında bırakarak mübarek beldelerden ayrılan hacı, kalan hayatında bir daha bu yanlışlara dönmemelidir. 
Bu vesile ile cemaatimizden hacca gidecek olan bütün kardeşlerimizin haclarının mebrur olmasını Yüce Rabbimden niyaz ediyorum. Hutbemi Resûl-i Ekrem (s.a.s)’in şu hadisiyle bitiriyorum: “Hacca gidenler ile umreye gidenler, Allah’ın elçileridir. Allah’a dua ederlerse, Allah onların dualarını kabul eder ve Allah’tan günahlarının bağışlanmasını isterlerse Allah onların günahlarını bağışlar.”
 
YOLDA OLMAK - YAKARIŞ
Gelmek isterim her daim, huzuruna. Konmak isterim ulu dergâhının merhamet kokulu çiçeklerine. Sırtımda dünya kadar ağır, dünya gibi ağır, bir dünya dolusu yükü yıkmadan hafiflemez ki kanatlarım. Uçmak isterim en dipsiz okyanusunun üstünden en sonsuz semana. Kırılmış sazımın telleri, nağmesi bestelenmez ki niyazımın. "Nereye" diye soruyorsun. "Nereye bu gidiş". İnan ben de bilmiyorum. Sensiz harflerim kaçıveriyor satırlara, ben senin razı olduğun yeri, senin hoşuna gidecek cümleyi emanet ediyorum savaş gören mazlumların gözyaşlarına...
Dünya büyüdükçe büyüyorum büyüsünden korkarak dünyanın. Duydukça şen kahkahalarını vampir gözlü zalimlerin, döndüğünü gördükçe sıfat yüklü nice koltukların, büyüyorum. Lakin cılız kalıyor kükreyen aslanların Hamzalığı ve rüyasından uyanıyor büyüyüp serpilmek.
Bol gülücüklü sofralarda arıyorum duayı. Muhabbetim artıyor fecre. Tüylerini tarıyorum bütün sokakların. Sen yoksan bir şey eksik, sen yoksan yok oluyorum ve her şey yarım kalıyor olabilmenin kadim tarifinde...
Ne olur duyuş ver bize. Sandığımızdan ziyade duymayı lütfet. Anlamayı ve olmayı, bilmeyi ve olmayı, geçmeyi ve olmayı lütfet bize. Duyduğumuzu görmeyi. Gördüğümüzü hakikat bahçesinde yeşertecek kadar bahçıvanlığı bahşeyle mürebbilerimize bize ve vatanın Anadolu gönüllü herbir evladına.
Sana gelene kapılarını açık tuttuğunu biliriz de gelemeyiz bir türlü. Korkumuz kendimizdendir. Yoksa sana sığınır günahlarımız affını dilemek için. Tertemiz gelmek isteyişimizden erteleriz duamızı. Öyle zannettirir bize İblis. Oysa sen bizi günlük kıyafetlerimizle beklersin, normal konuşmamızla, bizi biz gibi beklersin. Öylesine ağır gelir ki kollarımıza günahlarımızın yükü. Oysa sen bizi yükümüzle beklersin almak için. Bize kendimiz olmayı bahşet Ya Rabbi!...
Varlığından bir an olsun şüphe etmedim. Öylesine canlıydın ki hayatımızda. Ve öylesine canlısın ki hayallerimizde. Varlığınla yeniden canlandır ruhlarımızı ve ruhun kafesi bedenlerimizi kuvvetli öyle. Öylesine kuvvet ver ki muhabbetle ve kolaylıkla kalksın duaya ellerimiz. Seni söylesin dillerimiz, nesillerimizin umudunda.
Bize anlamayı ve tövbeyle yıkanmayı, istediğini istemeyi, istemediğini istememeği nasip et. Sevdiğin yerde sevmeyi ver bize. Hidayet ettiğin kimler gibi hidayet et bize. Afiyet verdiğin kulların gibi afiyet ver. Yüz çevirdiklerine yüz çevirmeyi de istiyoruz senden. Bize bir sürü nimet veriyorsun Rabbimiz, bize verdiğin nimetleri de bereketli eyle..
Kusurlarımızla kapındayız ve affını diliyoruz. Bizi affeyle ve samimi kul olabilmeyi bize lütfeyle. Hitabınla açılıyor gönlümüz, gönlümüzü kitabınla hoş eyle:
"Şüphe yok ki ben, tövbe edip inanan ve salih ameller işleyen, sonra da doğru yol üzere devam eden kimse için son derece affediciyim" (Tâhâ,82)
 
BİR SORU BİR CEVAP
Nişanlıların rahat görüşebilmek için nikâh kıymaları uygun mudur? 
Evlenmeyi diğer akitlerden ayıran özelliklerden biri bu akitten önce genellikle bir nişanlanma döneminin geçirilmesidir. Taraflar bu süreç içinde birbirlerini daha iyi tanımakta, karşılıklı hediyeler alınıp verilmektedir. Bu dönemde nişanlıların mahremiyet ölçülerini gözetmek kaydıyla birbirlerini daha yakından tanımak amacıyla görüşüp konuşmalarında bir sakınca yoktur. Fakat nişanlıların flört etmeleri, dost hayatı yaşamaları, dedikoduya mahal verecek şekilde baş başa kalmaları, el ele tutuşmaları ve benzeri İslam’ın onaylamadığı davranışlardan uzak durmaları gerekir (Tirmizî, Fiten 7; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, I, 310,311, no: 176).
Günümüzde gençler, gerek velîlerinden izinsiz olarak gerekse velîlerin bilgisi dâhilinde nişanlılık döneminde güya dînî hassasiyetleri gözetmek amacıyla halk arasında “dînî nikâh” olarak bilinen merasimi yapmakta ve sonuçta hiç de arzu edilmeyen üzücü hadiseler meydana gelmektedir. Bu tür olayların yaşanmaması için yapılan nikâh akitlerinin mutlaka kayıt altına alınıp hukuki güvenceye kavuşturulması gerekir. Çünkü dindar olduğunu söyleyen gençler veya aileleri, resmî tescilin olmadığı durumlarda çok kere, aralarında akdedildiği ifade edilen akitlerin gereğini yerine getirmemekte, taraflardan biri ve genellikle kız tarafı mağdur duruma düşmektedir. Böylece, dinimizin nikâhtan gözettiği ulvî gaye gerçekleşmek şöyle dursun, insanlar din adına birbirlerine zulmeder hâle gelmektedirler.
Nikâh kıyıldığında dînen evlilik hayatı başlar ve karı-koca arasında mehir, nafaka, miras gibi birtakım haklar ve sorumluluklar tahakkuk eder. Günümüzde bu haklar, evlilik resmen tescil ettirilmeksizin korunamadığından, evlenecek kişilerin “resmî nikâh” kıyılmadan halk arasında “dînî nikâh” ya da “imam nikâhı” olarak bilinen geleneksel merasimi yapmaları uygun değildir.
 
Günün Ayeti
Şüphesiz Allah katında din İslam’dır. Kitap verilmiş olanlar, kendilerine ilim geldikten sonra sırf, aralarındaki ihtiras ve aşırılık yüzünden ayrılığa düştüler. Kim Allah’ın ayetlerini inkâr ederse, bilsin ki Allah hesabı çok çabuk görendir. (Âl-i İmrân, 3/19)
 
Günün Hadisi
...Kim müslümanı bir sıkıntıdan kurtarırsa, bu sebeple Allah da onu Kıyamet günü sıkıntılarının birinden kurtarır...
 
Günün Duası
Merhameti sonsuz biricik Rabb'imiz! Sıkıntılarımızı izale buyur ve bizi içinde bulunduğumuz gamdan, kederden kurtar.. en yakın bir zamanda biz aciz kullarına nezdinden bir ferec ve mahrec (çıkış yolu ve ferahlık) nasip eyle..