Kentimizin başarılı Genel Cerrahi Uzmanlarından Opr. Dr. Güven Atasoy ile başta kanser olmak üzere birçok konuyu ele aldığımız güzel keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.
• Sayın hocam isterseniz sizi tanıyarak röportajımıza başlayalım?
Elbette, ben Ege Tıp Fakültesi mezunuyum. Genel cerrahi uzmanıyım. 1994 yılında Bursa'ya Onkoloji Hastanesi'ne tayin olarak geldim mecburi hizmet sonrasında, orada 14 seneden fazla çalıştım, başhekim yardımcılığı yaptım. Ameliyathanesini ve cerrahi bilimini ben kurdum. Sonra Bursa Medical Park Hastanesine geçtim, 5 yıldan fazla da orada çalıştım orada da başhekimlik yaptım. Bursa Medical Park Hastanesi'nden sonra Ren-Tıp Hastanesi'ne geçtim. 3 yıl kadar da orada görev aldım, sonrasında Kocaeli Medical Park Hastanesi’n de 1 yıla yakın çalıştım, oradan sonra Ceylan Hastanesi’nde kurucu başhekim olarak 1 yıl kadar çalıştım. Yaklaşık 2 yıldır da kendi muayenehanemde çalışıyorum. Ağırlıklı olarak kanser cerrahisi, bunun yanı sıra meme hastalıkları, guatr, troit hastalıkları, safra kesesi hastalıkları, anal bölge hastalıkları bizim branşımızla ilgili hastalıklar portföyünün çoğunu bu gruplardaki hastalar üzerine çalışmalar yürütüyorum. Tabi 1994’ten günümüze 25 yıl oluyor bir çok hastayla, hasta yakınlarıyla uzun zamandır diyalog içerisindeyiz. 10 yıl sonra 15 yıl sonra tekrardan görüştüğümüz hastalarımızda olabiliyor. Tabi bu bizim için çok mutluluk verici bir durum. Yine sosyal medyayı da ben canlı tutmaya çalışıyorum, birçok yerden sosyal medya üzerinden iletişime geçiyor hastalar, Azerbaycan’dan bile işte tahlillerini, raporlarını gönderiyorlar. Kalkıp gelen çok nadir oluyor ama işte tahlillerini raporlarını gönderiyorlar arıyorlar soruyorlar. Elbette uzaktan biraz zor oluyor işte ama elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz, mesela Kanada'dan son dönemde bir hastayla tanıştım sosyal medya üzerinden haberleşiyoruz, önümüzdeki süreçte Türkiye'ye gelecek görüşeceğiz. Sosyal medya çok geniş bir kavram ,oradan da ulaşabildikleri için ben de onlara yardım etmeye çalışıyorum. Bursa'da da epeyce bir geçmişimiz var binlerce ameliyat ,on binlerce hasta ve hasta yakını ile iletişim halinde olduk onlara güven vermişsem ne mutlu bana.
• Çağımızın en öldürücü hastalığı bilindiği üzere kanser, Sayın hocam ve bu manada da işte ben “çözüm buldum, çare buldum” diyen bazı kişiler ortaya çıkıyor, suyu bulandırıyorlar. Bunu nasıl karşılıyorsunuz? Bu konuyla ilgili neler söylemek istersiniz?
ORTALAMA ÖMÜR UZUYOR..
Evet , maalesef. Bir defa kanserin görülme sıklığı artıyor. Ama bu artış biraz da göreceli bir artış şöyle ki, mesela klasik bir örnek verecek olursam; Roma imparatorluğu zamanında insanların ortalama yaşam süresi 35-40 filanmış. İnsanlar yani kanser olacak kadar yaşayamadan başka sebeplerden ölüyorlarmış. Şimdi ortalama ömür uzadığı için şimdi hastalıklar ortaya çıkıyor , tanısı konuluyor. Eskiden dedemizin neden öldüğünü bilemezdik, köyde sorsanız falan neden öldüğünü kimse bilmez. Ama şimdi artık adı konuluyor, teşhisi konuluyor. Tabii ki, diğer taraftan da sosyal medya aracılığı ile dünyanın öbür ucundaki insanlara ne olmuş çok hızlı bir şekilde haberimiz oluyor artık o da kanser olmuş, bu da kanser olmuş denildiğinden artıyor gibi gözüküyor ve çok hızlı yayılıyor. Artıyor ama sonuçta insanlar bir sebepten de ölecekler yani dolayısıyla ortalama ömür uzadıkça ,eskiden büyük etken olan savaşlar eskisi kadar etkili olmadığı için hastalıklar da ortaya çıkıyor. Kanserle ilgili farkındalık oluşuyor her geçen gün bunun tedavisinde mesafede alınıyor. Diğer taraftan adı korkutucu olan, çok tehditkar bir hastalık olarak ta algılandığı için bu işi suistimal eden birçok insan çıkıyor, bizim meslektaşlarımızdan da çıkıyor meslekten olmayıp dediğiniz gibi çaresini buldum diye ortaya çıkan kişiler de var ne yazık ki ve yine meslektaşlarımızın içinde bile böyle insanlar var , bu çok önemli bir konu bunu vurgulamak lazım.
Şarlatanlara inanmayalım..
Bunun psikolojik mekanizması şu; Kanser öldürücü bir hastalık, kanser olmuşsunuz dendiği zaman bir insana ya da birinci derece yakınına herkesi bir telaş sarıyor. Kanser insanların aklına ağır ve büyük ameliyatlar, kemoterapiler, saçının başının dökülmesi falan geldiğinden böyle zahmetli bir yol var yani önlerinde. Sonra birisi çıkıyor “gerek yok bunlara, bak ben sana şunu hazırladım sen şunu iç iyileş” diyor. Şimdi bu akla mantığa uygun değil ama o psikolojideki insanın bunları duyması hoşlarına gidiyor. “Oh” diyor, “ben ameliyat olacağıma, onu yapacağıma, şunu yapacağıma adam yapmış işte suyu içeyim” diyor. Bir iki tane de gerçek dışı örnek verince iyice ona inanıyor. O zaman ne oluyor, onlar için o anda çok değerli olan zamanı kaybediyorlar, hem tedavi şansını kaybediyor ,üstüne üstlük hem de parasını kaybediyor, sonrada insanların gözünün önünde son olarak hayatlarını kaybediyorlar. Çok üzerinde durarak vurgulamak istediğim şey akıldan bilimden uzaklaşmamak bu tarz böyle şarlatanlara itibar etmemek lazım. Bize gelen hastalarla böyle oturuyoruz, konuşuyoruz bunlar da gündeme geliyor. Ben onlara Apple'ın kurucusu Steve Jobs’un Pankreas kanserinden hayatını kaybettiğini söylüyorum. Dünyanın en zengin insanlarından biriydi, parayla bir yerde çaresi olsa Steve Jobs gibi insanlar ölmezlerdi diyorum. Bununla ilgili kadınlar için de, erkekler için de akıl ve bilim çerçevesinde bir takım planlanmış kontroller var ,tetkikler var.Onların düzenli bir şekilde yapılması durumunda erken tanı çok önemli. Pek çok yerde yerimiz tartışılır ama tıp alanında dünyada ülke olarak en önde olan ülkelerden biriyiz. Bursa'da bu manada çok şanslı bir şehir herhangi bir hastalık için başka bir ülkeyi bırakın Bursa'dan başka bir şehre bile gitmenize gerek yok. Bursa'da her türlü imkanlar mevcut. İnsanlar güvenecekleri inanacakları bir merkezi, doktoru bulup onun dediğinden çıkmamaları lazım. Öyle abuk sabuk yerlere paralarını kaptırmamaları lazım paralarla birlikte en önemli zamanlarını da kaptırmamaları lazım. Sonuçta kanser biliyorsunuz evreleri olan bir hastalık yani , birinci ve ikinci evredeki kanserin tedavisi ile üçüncü ve dördüncü evredeki kanserin tedavileri farklı ve bu evreleri belirleyen zaman. Siz böyle abuk sabuk şeylerle , otla, çöple ,uğraşırken hastalığınız evre atlayabiliyor. O zaman yapılacak olanlar da yapılamaya biliyor. Bir hastamız vardı, öğretmendi meme kanseri oluyor aynı böyle bir şarlatanın eline düşüyor normal tedavisini olmuyor gidip böyle otla çöple vesaire tedavi yöntemlerine yöneliyor ,30 küsür yaşında bir öğretmen hanımdı, maalesef bu kişilere inandığından ölüp gitti bu konuda çok duyarlı olmamız lazım, gözümüze açmamız lazım bu tür kişilere prim tanımamamız lazım. Çünkü sonuçları maalesef çok kötü olabiliyor.
• Birkaç da özel soru sormak istiyorum izin verirseniz sayın hocam, bu mesleğe girmemiş olsaydınız, hangi mesleği tercih ederdiniz?
Valla , sanatla uğraşmak isterdim, sanatçılara çok saygı duyarım hatta biraz kıskanırım. Sonra mimarlık olabilirdi mesela çizimle, grafikle, fotoğrafla falan uğraşan bunları bünyesinde barındıran bir meslek olabilirdi. Belki, mühendislik branşları da olabilirdi ama dediğim gibi birinci sırada sanatla uğraşmayı çok isterdim.
İŞİNİZ HOBİNİZ, SEVDİĞİNİZ DE EŞİNİZSE
BAŞKA BİR ŞEYE GEREK YOK..
• Tıp Fakültelerini düşünen genç kardeşlerimize, öğrencilere neler söylersiniz hocam?
Şöyle hep işte klasik söylem, Tıp şöyle zordur, böyle zor falan evet zor ama hakkını vererek yapmak istedikten sonra bütün meslekler zor bence. Esas olan kişinin meslek seçiminde mesleği sevip sevmediğidir. Seviyorsanız her türlü zorluğun üstesinden gelirsiniz, yoksa en basit mesleği bile icra edemezsiniz. Tıp tabii ki bütün dünyada sadece Türkiye'de değil sosyal ve ekonomik olarak mensuplarını bir yerlere getiren bir meslek, saygı görüyorsunuz, para kazanıyorsunuz vesaire ama zor mu? Zor ama iyi avukat olmak iyi mimar olmak, iyi gazeteci olmak da kolay değil bütün işlerin hakkını vererek yapacaksanız uğraşacaksınız. Hatta geçenlerde bir okulda bu meslek seçimi ile bir konferans verdim Orada da çok üzerinde durdum, bunu sevip sevmediğinize karar vermeniz lazım seviyorsanız zorluk falan olmaz yani Konfüçyüs'ün bir lafı var ya ; “Hobim benim mesleğim olduktan sonra hiç çalışmadım” diyor. Yani sevdiğiniz işi yapıyorsanız hobinizi meslek olarak yapıyorsanız çalışıyor gibi gelmez size, yani ben bir de şunu ekledim; “İşiniz hobiniz, sevdiğinizde eşinizse zaten hayatta mutluluk için başka bir şeye gerek yoktur."
Egzersiz... egzersiz... egzersiz...
• Sayın Hocam, röportajımızın yavaş yavaş sonuna yaklaştık son olarak neler eklemek istersiniz? Beslenme alışkanlıkları, hastalıklardan uzak kalmaları ile ilgili ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz insanlarımıza?
Şimdi yine bununla da ilgili Hipokrat'ın bir lafı var, tıbbın babası biliyorsunuz, milattan önce 3. Yüzyılda sanıyorum yaşamış onun söylediği bir laf; “ İnsanların doğru beslenmesini ve doğru egzersiz yapmasını sağlasak hastalıklara çözüm olurdu” demiş. Yani olabildiğince dengeli beslenmek, yok vegan beslenme, yok şöyle beslenme abuk subuk şeyler değil sonuçta vücudun her şeye ihtiyacı var ama sonuçta dengeyi sağlamak lazım. Her şeyin fazlası zarar. Suyu bile fazla içersiniz, su zehirlenmesi denen bir şey var tıpta. Mutlaka dengeli bir şekilde beslenmemiz lazım ve mutlaka egzersiz yapmamız lazım. İnsan tembelliğe meyillidir öyle bir canlıdır. Hareket egzersiz çok önemli, hayatımızda yeme içme kadar egzersizde yapmamız lazım. Her gün bir saatimizi ayırmamız lazım yürüyüş, koşu, neyse ne, ama mutlaka düzenli olması gerekiyor. Nasıl yemeğe öğün öğün aksatmadan zaman ayırabiliyorsak ,egzersizlere de bu gözle bakmamız lazım. Bunu yaptığımız zaman ki bunu Hipokrat söylemiş zaten hastalıklar kalmaz. Ben büyük oranda bunun doğru olduğuna inanıyorum ve herkese öneriyorum.